Haberler

Dha Yurt Bülteni-7

Abone Ol

1)DİYARBAKIR'DA TSO, BORSA VE DESOB'A SORUŞTURMADİYARBAKIR'da, Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile Eş Başkan Fırat Anlı'nın gözaltına alınmasından bir gün sonra yazılı basın açıklamayla olaya tepki gösteren Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası ve Esnaf ve Sanatkarlar...

1)DİYARBAKIR'DA TSO, BORSA VE DESOB'A SORUŞTURMA

DİYARBAKIR'da, Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile Eş Başkan Fırat Anlı'nın gözaltına alınmasından bir gün sonra yazılı basın açıklamayla olaya tepki gösteren Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası ve Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine soruşturma açıldığı ve soruşturma kapsamında Ankara'dan müfettiş gönderildiği belirtildi.Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile Eş Başkan Fırat Anlı'nın 25 Ekim'de yürütülen soruşturmalar kapsamında gözaltına alınmasından bir gün sonra Diyarbakır'da gözaltına alınmalarını protesto eden ve iş camiasını temsil eden 15 sivil toplum kuruluşu arasında yer alan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (TSO), Ticaret Borsası ve Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (DESOB) ile ilgili soruşturma başlatıldığı belirtildi.

Soruşturma nedeniyle Gümrük ve Ticaret Bakanlığından 2 müfettişin 2 gün önce Diyarbakır'a geldiği ve her üç kurumdan bölge ve evrakları isteyerek incelediği öğrenildi. Müfettişlerin ardından söz konusu kurumların yöneticilerinin ifadelerine başvuracağı belirtildi.

Ferit ASLAN/ DİYARBAKIR,

================================================

2)ADİL ÖKSÜZ'ÜN BALDIZLARI SERBEST BIRAKILIRKEN KAYINBİRADERİNİN EŞİ ADLİYEYE SEVK EDİLDİ

SAKARYA'da, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında Adil Öksüz'ün gözaltına alınan iki baldızı serbest bırakılırken tutuklanan kayınbiraderi Ali Sami Yıldırım'ın eşi Melike Yıldırım adliyeye sevk edildi.

Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturması kapsamında Sakarya Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri dün akşam saatlerinde FETÖ soruşturması kapsamında bir ay önce yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bırakılan Adil Öksüz'ün baldızları Belkıs Nur Tetik, Hacer Tetik ile daha önce tutuklanan kayınbiraderi Ali Sami Yıldırım'ın eşi Melike Yıldırım'ı gözaltına aldı. Sakarya İl Emniyet Müdürlüğü'ne getirilen 2 baldız ve Öksüz'ün kayınbiraderinin eşi ifadalerinin ardından bu sabah saatlerinde sevk edildikleri Sakarya Cumhuriyet Savcılığı'nda ifadeleri alındıktan sonra baldızlar Belkıs Nur Tetik ve Hacer Tetik serbest bırakıldı. Adil Öztürk'ün tutuklanan kayınbiraderi Ali Sami Yıldırım'ın eşi Melike Yıldırım ise Adliye'ye sevk edildi.

Zafer TOKUŞ/ADAPAZARI(Sakarya)

===============================================

3)SURUÇ'TA POLİS ARACI DEVRİLDİ: 2 POLİS YARALI

ŞANLIURFA'nın Suruç İlçesi'nde, Suriye sınırına görev değişimine giden polisleri taşıyan 'shortland' zırhlı araç, lastiğinin patlaması sonucu kontrolden çıkarak şarampole devrildi. Kazada, araçtaki 2 polis memuru yaralandı.

Kaza, bugün öğle saatlerinde Suruç- Mürşitpınar karayolunda meydana geldi. İlçe merkezinden Mürşitpınar Mahallesi'nin sınır hattına görev değişimi için giden ve 2 çevik kuvet polisini taşıyan 'shortland' zırhlı polis aracı, sağ ön lastiğinin patlaması sonucu kontrolden çıkarak şarampole devrildi. Kazada polis memurları sürücü Yunus Aslan ve Ali Cengiz'i yaralandı. İhbar üzerine bölgeye sevk edilen sağlık görevlileri tarafından ambulansla Suruç Devlet Hastanesine götürülen yaralı polisler, acil servisteki ilk müdahalenin ardından ambulanslarla Şanlıurfa'daki Balıklıgöl Devlet Hastanesine sevk edildi. Tedavileri süren Yunus Aslan'ın hayati tehlikesinin bulunhduğu belirtilirken, İl Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu da yaralı polisleri hastanede ziyaret edip sağlık durumlarıyla ilgili bilgi aldı.

Görüntü Dökümü

------------------------------------

Balıklıgöl Devlet Hastanesi

Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu'nun hastaneye gelmesi

Tipioğlu'nun acil servise girmesi

Tipioğlu'nun hastaneden ayrılması

Kaza yapan aracın fotoğrafları

Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Ömer ŞULUL-ŞANLIURFA-DHA)

GÖRÜNTÜ BOYUTU: 104 MB

Ömer ŞULUL/SURUÇ(Şanlıurfa), -

======================================================

4)GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ: 15 TEMMUZ'UN TÜRKİYE'NİN MARKASI OLDU

MALATYA İnönü Üniversitesi'nin 2016-2017 Akademik Yılı Açılış Töreni, Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Akademik yılı açılış törenine; Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Vali Mustafa Toprak, AK Parti Malatya Milletvekili Taha Özhan, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay'ın yanı sıra siyasi partilerin temsilcileri, askeri ve mülki erkan, akademisyen ile öğrenciler katıldı.  Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, törende akademisyen ve öğrencilere konuşma yaptı. Bakan Tüfenkci, 15 Temmuz'da gençlerin milli iradeye sahip çıktıklarını ifade ederek, "15 Temmuz'da Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Maalesef burada çok acı tecrübeler, travmalar yaşadık. Bütün renkler bir araya gelerek, milletimiz bir destan yazdı. Bu destanın en önemli yerinde de bence o akşam gençler vardı. Gençlerimiz hem milli iradeye sahip çıktılar hem demokrasiye sahip çıktılar daha sonrada milletle beraber ekonomiye sahip çıktılar. 15 Temmuz'da düşünmeyen, kendine aklına sahip olmayan, kendi iradesine sahip çıkamayanların başkalarına nasıl maşa olduklarını, bir gecede nasıl teröristlere dönüştüklerini, kendi ülkelerine ihanet ettiklerine gördük. Hepimiz için çok acı bir tecrübeydi. Bu tecrübe sizin için çok önemli, çok genç yaşta tarihe tanıklık ediyorsunuz.

Bugünleri iyi sorgulayın, geleceğe kendinize dersler çıkarın. Dikkatli olun, kendiniz olun, inandıklarınız sağlam olsun. İdealleriniz olsun, hem kendiniz hem ülkemiz içinö diye konuştu.

"YENİ BİR MARKA OLUŞTURDUK"

15 Temmuz'un Türkiye için bir marka olduğunu kaydeden Tüfenkci, şunları söyledi: "Her fırsatta markalaşmanın önemli olduğunu ifade ediyoruz. Sanayiden, bilimden, üretimden bahsederken markalaşmanın önemli olduğunu söylüyoruz. İnsanların kendileri de markalaşabilir, ürettikleri de markalaşabilir. Esasında her markanın da bir hikayesi vardır. Her markanın bir hikayeyle, bir kültürle oluştuğunu görüyoruz. 15 Temmuz'da Türkiye'nin markası oldu. Türk insanının markası oldu. Yeni bir marka oluşturduk. Sivil direniş nedir dosta, düşmana gösterdik. O gün o akşam hiçbir sivil direnişçiden, sokağa çıkan hiçbir Türk vatandaşından o darbeyi yapanlara karşı bir tek kurşun atılmadı. Ne yaptılar? Sokağa çıktılar, caddeye çıktılar, göğüslerini kurşunlara, tanklara, toplara karşı siper ettiler. Yine baktığımızda o gece milyonlar sokakta olmasına rağmen, sokakta, caddede güvenlik güçleri olmamasına rağmen hiçbir yağma yaşanmadı. Gerçekten bu önemliydi. O gün sokaklarda sarhoşu da vardı, belki tinercisi de vardı, hırsızı da vardı, farklı kesimden herkes vardı. Ama kimse 'ben şu vitrini yağmalayayım, bu fırsatı değerlendirip şu dükkanı yakıp, vitrini boşaltalım' diye akıllarından geçmedi. Herkes darbecilere karşı, tanka, topa karşı göğsünü siper etti. İşte onun için diyoruz ki gerçekten 15 Temmuz Türkiye'nin markasıdır. Sivil direnişin markasıdır. Dünya mazlumlarına örneklik teşkil etmektedir. Bu markayı korumamız, unutmamamız, unutturmamamız ve her daim o tarihten bir ders çıkarmamız lazım. Gençler, bilim insanları ve toplum olarak ders çıkarmamız lazım. Ondan sonra oluşan iklimin, o gece ki ikliminde kıymetini bilmek gerekir.ö

"KLASİK FİZİK BİLGİLERİMİZ DAHİ HER AN DEĞİŞİYORö

Konuşmasında bilginin önemine dikkat çeken Tüfenkci, "Çağımızın temel özelliği bilgi ve enformasyonun sınır tanımayan niteliğiyle yayılma hızıdır. Bu nedenle yaşadığımız günleri tanımlamak amacıyla kullanılan Bilgi Çağı kavramı, bilim ve teknolojinin meydana getirdiği büyük gelişmenin sembolik bir ifadesidir. Klasik fizik bilgilerimiz dahi her an değişiyor. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi atomaltı parçacıklarının ışıktan daha hızlı hareket ettiğini öne sürdü. Oysa yakın zamana kadar ışıktan daha hızlı hareket eden hiçbir şey olmadığı düşünülüyordu. Kuantum mekaniği tüm klasik mekanik bilgilerini alt üst etti. Kuantum ile ışığın varsayıldığı gibi düz bir çizgi halinde hareket etmediği parçacıklı bir yapısı olduğu anlaşıldı. Bu yapının gözlem yaptığınızda her şeyi değiştirdiği ve sonsuz bir olasılıklar zinciriyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya çıkardı. Üniversiteler bu bilimsel değişimin ve ilerlemelerin öncüsüdür. Dünyadaki bu değişimi dönüşümü üniversitelerimiz iyi takip etmelidir. Çünkü üniversiteler; dünyanın hemen her ülkesinde toplumsal ilerlemenin lokomotifi, toplumların beyni, kalkınmanın itici gücüdür. 21. yüzyılın eğitiminin iki önemli özelliği vardır: Hayat boyu öğrenme ve bilgi toplumu olmak. Bilgi toplumu, maldan çok bilgi üreten bir toplumdur. Bilgi toplumuna geçişte stratejik kaynak sermaye değil, bilgidir. Biz de ülke olarak sadece teknolojiyi kullanmakla yetinemeyiz, Türkiye teknolojiyi üreten bir ülke olmalıdır. İşte bu noktada Üniversitelerimizin asli vazifesi bilgiyi üretmektir. Üniversitelerimiz; dünya standartlarında bilgi üretmeye, dünyada ses getirmeye başlayınca, Türkiye çok daha güçlü bir ülke haline gelecektirö ifadelerini kullandı.

"ÜNİVERSİTELER, İLERLEMENİN VE KALKINMANIN DA ANAHTARIDIRö

Bakan Tüfenkci, üniversitelerin bilim merkezleri olmalarının yanı sıra bölgesel ilerlemenin ve kalkınmanın da anahtarı olduğunu kaydederek, şunları belirtti: "Üniversitelerimiz bulundukları bölgenin özelliklerine ve ihtiyaçlarına yönelik olarak uzmanlaşması, bilgi ve teknoloji üretmesi hem üniversiteyi hem bölgeyi, hem de ülkemizi güçlendirecektir. Malatyalı bir devlet adamı olarak Üniversitemizin çalışmalarını yakından takip ediyorum. Üniversite-sanayi işbirliği hem üniversiteler hem de iktisadi hayat için önemlidir. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası ile İnönü Üniversitemizin Malatya Teknokent'te birlikte çalışmalarının şehrimiz ve ülkemiz açısından önemli bir katma değer oluşturacağına inanıyorum. Üniversitemizin Malatya Teknokent'i bir yıldız haline dönüştürmek gibi bir hedefi var. Biz de üniversitemizin AR-GE çalışmalarına hız kazandırmak için elimizden gelen her desteği vermeye hazırız. Üniversitemiz, eğitim-öğretimin yanı sıra sağlık hizmetleri aracılığıyla da bölgemize ve ülkemize önemli katkılar sunmaktadır. Ar-Ge çalışmalarına ve teknokente üniversitemizin, bu denli önem vermesi de takdire şayandır. Çünkü ülkemizin geleceği Ar-Ge ile bilimsel çalışmalarla yükselecektir. Bilimsel çalışmalar yaparken Tarihe bakmak tarihi iyi okumak geleceğe yön vermek için önemlidir. Cumhuriyetin kuruluşunun hemen ardından, Gazi Mustafa Kemal'in talimatı ve desteğiyle başlatılan sanayi hamlesi, maalesef, 1940'lı yıllardan itibaren akamete uğradı. Kurduğumuz uçak fabrikalarını, geliştirdiğimiz otomobilleri, faaliyete geçirdiğimiz motor fabrikalarını birer birer kapattık. 1926 yılında kurduğumuz Tayyare ve Motor Türk şirketi, 1939 yılına kadar tam 112 uçak üretti. O dönemin şartlarında bu, gerçekten muazzam bir başarıdır.

Ama maalesef kapısına 1939 yılında kilit vuruldu. Rahmetle andığımız Nuri Demirağ'ın 1936'da başlattığı kendi uçağımızı yapma girişimi de, 1943'te aynı akıbete uğradı. Şayet bu hamle desteklenip devam ettirilebilmiş olsaydı, hiç şüphesiz, bugün Türkiye dünyanın en önemli uçak üreticilerinden biri olurdu. Malatya'nın yetiştirdiği büyük insanlardan biri olan Rahmetli Turgut Özal ufku geniş bir insandı. Bu nedenle Türkiye siyasetinde etkisi büyük oldu. Biz, bize yetmediğimiz durumda bağımsız bir Türkiye'den bahsedemeyiz. Bunun adımlarını atmak durumdayız. Dünya'nın diğer ucundaki bir insan yapıyorsa biz de yapabiliriz, yapmamak için hiçbir sebep yok. Hiçbir şeyi gözümüzde büyütmeyelim.

"AR-GE MARKALAŞMANIN İLK AYAĞIDIR"

Ar-ge çalışmalarına büyük önem verdiklerine değinen Tüfenkci, "Bilimin kalkınmaya aktarılma çabaları olması lazım. Ar-ge'ye gereken önemi vermeden kalkınmak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak mümkün değildir. Hükümet olarak büyük atılımların öncüsü olacak bir perspektifle hazırladığımız AR-GE Reform Paketi kamu - özel sektör - üniversite işbirliğini güçlendirme odaklıdır. 2002 yılında yüzde 0,53 düzeyinde olan AR-GE harcamalarının toplam gelirimiz içerisindeki payını yüzde 100 artırdık. Bu oranları daha da yukarılara çekmek arzusundayız. 10. Kalkınma Planı çerçevesinde 2018 yılında bu oranı yüzde 1,8'e çıkarmayı hedeflemekteyiz. 2023'te bu oranın yüzde 3'e kadar yükselmesi için çalışmalarımız devam etmektedir. Ar-ge harcamalarının artırılması kadar bu alanda üniversite-özel sektör işbirliği de büyük önem arz etmektedir. Ar-ge Harcamalarının Geliştirilmesi için Çalışmalarımızı Devam Ediyor Bu bağlamda, Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde Ar-ge faaliyetlerinin yanı sıra tasarım faaliyetlerini de desteklemekteyiz. Şunu da unutmuyoruz: İlim insanlara hizmet etmelidir. Ar-ge, inovasyon insanların refahına katkı sağlamalı, doğayı ve barışı korumalı. Daha iyi öldüren silahlar yapmak, inovasyon değildir. Marka olmak için de önce inovasyon yani yenilikçi düşünce gerekir. Bu yüzden önce düşünmeyi, analitik düşünmeyi öğrenmelisiniz.Bunu da ancak bu yıllarda bu salonlarda yapabilirsiniz. Üniversitemizin Çok Kıymetli Öğretim Üyeleri,

Gençlerimizi, Bilimi ve teknolojiyi kullanan; Demokrasiyi özümsemiş, insan haklarına saygılı, erdemli;

Sorunlara neden-sonuç ilişkisi içinde çözüm üretebilen, araştıran, sorgulayan; Etik ve milli değerlere bağlı bireyler olarak geleceğe hazırlamak; en temel önceliğimiz olmalıdır. Bilmekle fark etmek arasında ince bir çizgi vardır. Bilmek sadece bilmektir. Fark etmek ise anlamak bildiklerini anlamlandırmaktır. İnsan farkındalığın önemini anladıkça bilgiyi nasıl kullanabileceğini de anlıyor.

Bildiğini fark etmeyen insan o bilgiyi kullanamaz. Fark etmediğimiz bilgi aslında bizim değildir.

Farkında olan kişi hem kendi hayatına, hem de çevresine fark katar. Kariyer için çok çalışmak ve doğru işler yapmak yeterli değil. Başarının yolu kendinizi bir marka olarak görüp, kendinizle ilgili algıları yönetmekten geçiyor. Bugün "marka" artık sadece şirketler, ünlüler ya da astronomik ücretli sporcularla anılan bir kavram değil. Her kişinin markalaşmaya ihtiyacı var. Kişisel markanızı oluşturmak ise farklılaşmakla, işinize veya konumunuza değer katmakla ve insanların sizi nasıl algılayacağını yönetmekle mümkün. Başarılı olmak için kendinizi bir öğrenci, bir akademisyen veya bir çalışan olarak değil, bir marka olarak görmelisiniz. Markalaşma yolunda en önemli adımınız üniversite eğitimidir. Markalaşma, yeni şeyleri araştırmak konusunda meraklı kılar, farkındalığınızı artırır ve yeni vizyon kazandırır. Sizi geçmişinizin kıskacından kurtarıp önünüze bakmanızı sağlar. Hayat yolculuğunda belirgin, ulaşılabilir hedefleriniz olmalı. Şayet yoksa vardığımız noktaya sadece katlanmak zorunda kalabiliriz. Markalaşma bir "şey"den, bir değer oluşturmaktır. En iyi kişisel markalar, kendileri olmayı başaran insanlar tarafından oluşturulmuştur. Kendin olmak kendi farkındalığını bilmek, hayatı doğru okumak. Yükseköğretim görmenin önemli avantajlarından biri de; farklı ilgilere, becerilere, görüş ve inançlara sahip insanlarla bir araya gelme imkanı vermesidir. Böylece insanın kendi ufkunu genişletmesi, yeni sentez ve yorumlara gitmesi mümkün olur. "Kuyunun dibinde yaşayan bir kurbağa asla gökyüzünün sınırsızlığını anlayamaz.ö Suyun sabrının mermeri erittiğini de gözden ırak etmemek gerekir. Şimdi hedeflerimizi saptayıp, bunlara varmak için çalışmaya hazır mıyız? Yoksa kendimizi, "sıkıntı içinde saate bakıp söylenirken miö bulacağız? Üzerine düşeni yapmayanların, hayatlarının değişmesini beklemeye hakkı yoktur. Bu ülkenin geleceğinde söz sahibi kişiler olarak kendinizi iyi hazırlayınız. Çok önemli bir kültür ve medeniyet şehrinde, ülkemizin seçkin bir eğitim kurumunda bulunuyorsunuz. Bundan sonra üniversitemizin başarısının yükselmesi ve şehrimizin adının daha da yüceltilmesi sizlerin gayretleriyle olacaktır. Üniversiteler sadece diploma alınan yerler değildir. Hayallerinizin peşinde olun. Okulunuzla, mesleğinizle ilgili büyük hayalleriniz olsun. Hayalleri olmayanlar büyük işler yapamazlar. Her şey bir hayalle başlar. Maddi imkanlar zamanla değişir ama bu sıralar, bu yıllar kendinizi manevi olarak yetiştirmenin, fikir dünyanızı zenginleştirmenin en güzel fırsatıdır. Unutmayın ki bütün bir ömür boyunca üniversitede aldığınız eğitim size rehber olacaktır. - Üniversite yıllarınızı ne kadar iyi değerlendirir, ne kadar çok okur ve sosyal faaliyetlerde bulunursanız, hayata o kadar iyi hazırlanmış olacaksınız. Eğitiminizin kıymetini bilin ve hakkını verin. Bunları bir nasihat olarak değil, sizden yaşça büyük bir ağabeyinizin hayat tecrübeleri olarak kabul edin. Hiç unutmayın ki siz dünyanın en büyük, en köklü medeniyetinin evlatlarısınız. Her şeyden önce ülkenizle gurur duyun. Biz ülke olarak tarih boyunca mazlum ve mağdur milletlere, insanlara sahip çıkmış bir tolumuz. Biz, tüm dost ve kardeş ülkeleri, sahip olduğumuz imkanları birlikte kullanma konusunda kendimizden ayrı görmüyoruz. Bizim mazlum ve mağdur toplumlara, coğrafyalara bakışımız, Batıdan ve diğer bazı güçlü ülkelerden çok farklı. Biz Afrika'ya, Orta Asya'ya, Orta Doğu'ya, Balkanlara baktığımızda sadece insan görüyoruz, kardeşlerimizi görüyoruz. Diğerleri ise bu coğrafyalarda sadece petrol görüyor, doğal gaz görüyor, maden görüyor, ürün satılacak pazar görüyor, siyasi denklemdeki yerini görüyor. İşte bu sebeple, ekonomide, siyasette, dış politikada ve elbette savunma sanayinde elde ettiğimiz her başarı, bizimle birlikte dost ve kardeş toplumları da sevindiriyor, ümitlendiriyor, cesaretlendiriyor. Sizler sadece bu ülke için değil, bu coğrafyaya hizmet etmek için de yetişiyorsunuz, bu da değerinizi ve sorumluluklarınızı daha da arttırıyor. Okumak, farkına varmak demektir. Hayatı okurken analitik düşünce süreciyle anlamlandırmalıyız. Ansiklopedilerde, kitaplarda, internette her yerde bilgi var. Önemli olan bilgiyi analitik düşünceyle olarak kullanabilmektir. Bir vizyonla, idealle hayata bakmak gerek. Ülkemiz, milletimiz gerçekten üstün özelliklere sahip. Kendi potansiyelinizin ve ülkemizin zenginliklerinin farkına varın. Ülkemizin potansiyelini görüp çalıştığınız alanda daha üretken olursunuz. Ne iş yaparsanız yapın, iyisini yapınö şeklinde konuştu.

GÖRÜNTÜ GEÇİLECEK

Mikail PELİT/MALATYA, -

===========================================================

5)KAHRAMAKAZAN'LI YENİ KİMLİKLER VERİLMEYE BAŞLANDI

ANKARA'nın Kazan ilçesinin adının Kahramankazan olarak değiştirilmesinin ardından vatandaşlar nüfus müdürlüğüne akın ederek nüfus cüzdanlarındaki ilçe adını "Kahramankazanö olarak değiştirmeye başladı.

15 Temmuz'da Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından kalkışılan darbe girişimi sırasında Ankara'yı bombalayan savaş uçaklarının kalktığı Akıncı Üssü'ne giderek gösterdikleri kahramanlık nedeniyle TBMM'de grubu bulunan tüm siyasi partilerin ortak önerisiyle "Kahramanlıkö unvanı alan ilçede vatandaşlar, nüfus cüzdanlarını değiştirmek için nüfus müdürlüğüne akın etti. Mesai saatinin başlamasıyla nüfus müdürlüğü önünde uzun kuyruklar oluştura vatandaşlar, Kahramankazan yazılı yeni nüfus cüzdanlarını almak için sabırla sıra bekledi.

İlçe Nüfus Müdürlüğünü ziyaret eden Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk ve eşi Meral Ertürk'te nüfus cüzdanlarını değiştirerek Kahramankazan yazılı yeni nüfus cüzdanlarını aldılar.

KAHRAMANLIK ÜNVANINI 81 İL 957 İLÇE ADINA ALDIK

Nüfus cüzdanını yeniledikten sonra basın mensuplarına konuşan Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, "Tüm kazan halkında tatlı bir telaş, tatlı bir heyecan yaşanmakta. Kimi pasaportunu değiştiriyor, kimi ehliyetini değiştiriyor, kimi kimliğini değiştiriyor. Tabelacılar çok sevinçli ve mutlu. Her zaman söylüyoruz, Kahramankazan halkı olarak biz sorumluluğumuzun bilincindeyiz. 15 Temmuzda bunu gösterdik. Bize verilen Kahramanlık unvanını, 81 il adına, 957 ilçe adına, ülkemiz ve milletimiz adına aldığımız bir unvan olduğu bilincinde olduğumuzu ifade etmek istiyorumö dedi.

Ertürk, önümüzdeki yıl çipli kimlik kart verilecek olmasına rağmen kimliklerini yenilediklerini belirterek, "Kahramankazan halkı heyecanlı. Bende kahraman ünvanlı bir nüfus cüzdanı taşımak istedim, o yüzden eşim ve çocuklarımla birlikte nüfus müdürlüğünün yolunu tuttuk. Halkımız da Kahramankazan ünvanlı nüfus cüzdanlarını taşımak istedikleri için nüfus müdürlüğüne akın ettiö diye konuştu.

Kahramankazan İlçe Nüfus Müdürü Alaaddin Peksöz'de Doğan Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, "Kahramankazan adı dün saat 16.00 itibariyle sisteme aktarıldı. Şu aşamada bir yoğunluk var tabi. Ama bilindiği üzere İçişleri Bakanlığı'nın önemli projeleri arasında yer alan çipli kimlik karları 2017 yılı başlarında tüm Türkiye'de yaygınlaşmaya başlayacak. Vatandaşlardan isteğimiz çok zorunlu olmadığı sürece değiştirmemeleri yönünde. Tabi vatandaşımız illa kimliğinde Kahramankazan ibaresini görmek istiyorsa bizde memnuniyetle değiştiririzö dedi.

Görüntü Dökümü

-------------------------

Nüfus müdürlüğünden detay görüntüler

Belediye Başkanı Lokman Ertürk ve eşi Meral Ertürk'ün nüfus cüzdanlarını değiştirmesi

Belediye Başkanı Lokman Ertürk röportaj

İlçe Nüfus Müdürü Alaaddin Peksöz röportaj

İlçe Nüfus Müdürlüğü Şefi İbrahim Candan ile röportaj

Vatandaşlarla röportajlar

Hasan POLAT/ KAHRAMANKAZAN, (Ankara) -

=============================================================

(GENİŞ HABERİ)

6)26 YILIN BEDELİNİ, OĞLUNA BÖBREĞİYLE ÖDEDİ

İLK eşinden dünyaya gelen Ümit Ayaz'ı 1 yaşına gelmeden Çocuk Esirgeme Kurumu'na veren Kerim Keskin, oğlunu 26 yıl sonra karşısında görünce şoke oldu. Kerim Keskin, 4 yıldır kronik böbrek hastalığı ile mücadele ettiğini öğrenince, "Oğlumu tekrar kaybetmeye dayanamam" diyerek bir böbreğini bağışlayıp yaşama bağladı.

Ordu'da oturan 48 yaşındaki Kerim Keskin, maddi ve ailevi sorunları nedeniyle oğlu Ümit Ayaz'ı 1 yaşına gelmeden Giresun Çocuk Esirgeme Kurumu'na verdi. Evlat edinen ailesi de yıllar sonra gerçeği açıklayınca, Ümit Ayaz gerçek ailesini bulmak için Gaziantep'ten Ordu'ya gitti. Ümit Ayaz, 26 yıl sonra gerçek annesi, babası ve kardeşleriyle tanışıp hasret giderdi.

Ümit Ayaz'ın 4 yıldan bu yana böbrek hastalığı ile mücadele ettiğini öğrenen Kerim Keskin, 26 yıl sonra kavuştuğu oğlunu kaybetmeyi göze alamayacağı düşüncesiyle bir böbreğini bağışlamaya karar verdi. Ümit Ayaz, 8 gün önce Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde Başhekim ve Organ Nakli Merkez Müdürü Prof.Dr. Bülent Aydınlı ve ekibi tarafından gerçekleştirilen operasyonda babasının böbreğiyle sağlığına kavuştu.

4 YILDIR DİYALİZE GİRİYORDU

Gaziantep'te eczacı kalfası olarak çalışan Ümit Ayaz, yaklaşık 4 yıl önce yüzündeki şişlikler nedeniyle gittiği hastanede 'nefrit hastalığı' teşhisi konulduğunu belirterek, sonrasında haftanın üç günü diyalize girmeye başladığını söyledi. 75 kilo ile diyalize başladığını, şu an 57 kiloya kadar düştüğünü aktaran Ayaz, "Günden güne eriyordum. Kalp krizi riski de gelişti. Diyalizi bir hafta geciktirdim ve kalp krizi geçirdim. Yoğun bakımda bir hafta yattım" dedi.

ALIP EVLAT EDİNMİŞLER

Mustafa- Dursun Ayaz çiftinin Giresun'daki Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan 1993 yılında kendisini alıp evlat edindiğini söyleyen Ümit Ayaz, şöyle dedi:

"Ailem yıllarca bu gerçeği bana söylemek istemiş. Askerden sonra söylemeye karar vermişler. Askerden sonra da yaşadığım hastalık telaşı nedeniyle ertelemişler. 5 ay önce kalp krizi geçirince söylemeye karar vermişler."

GERÇEĞİ BİLMEDEN 26 YIL YAŞADI

Evlatlık verildiğini ilk öğrendiğinde yaşadığı duyguların anlatılamayacağını söyleyen Ümit Ayaz, şöyle konuştu:

"İlk duyduğumda şaşkınlık vardı. Çünkü 26 yıldır tanıdığın insanların seni yıllar önce yuvadan aldıklarını ve başka bir insanın sizi doğurduğunu öğreniyorsunuz. İster istemez içinizde bir burukluk oluyor. Beni büyüten aileyi çok seviyorum. Canımı uğurlarına verebilirim. Bana göre en önemlisi büyütmektir. Doğurmakla olmuyor. Sağ olsun tabi ki o insanlara da borcumuz var. Doğurmuş, 1 yaşına kadar bakmışlar. İstemeyerek vermişler. Bir insan çocuğunu başka bir aileye veya yetimhaneye bırakmak istemez. Mutlaka onun da açıklaması vardır. En büyük şaşkınlığım bu olayı herkesin bilmesi ve benim bilmemem."

"SEN BENİM OĞLUMSUN"

Haziran ayında Ordu'ya gidip gerçek ailesini bulduğunu kaydeden Ümit Ayaz, Ordu'ya gittiğini taksi ile Kızılhisar Köyü'ne ulaştığunu söyledi. Ayaz, şöyle devam etti:

"Babam inekleri otlatmaya götürmüş. Evde kız kardeşlerim ve babamın ikinci eşi vardı. Belki bilmiyorlardır düşüncesiyle durumu onlara anlatamadım. Sadece 'Kerim beyle görüşmek istiyorum' dedim. Onlar da bana 'Evde yok ama gelir' dedi. Babam aynı zamanda köy muhtar azasıymış. Evlerine resmi bir kağıt imzalatmak için geldiğimi zannetmişler. 'Nereden geliyorsun' diye sordular. Ben de 'Gaziantep'ten geliyorum, burada bekleyeyim' dedim. Onlar aslında durumu biliyorlarmış, babamın doğduğumda verdiği Cafer ismiyle sorarak, 'Cafer sen misin' dediler. 'Evet' dedim, hemen babamı çağırdılar. Babam geldi ve birbirimize sarıldık, 'Sen benim oğlumsun' dedi. Nasıl öğrendiğimi ve nasıl bulduğumu sordu. Daha sonra annem Fikriye Çakmak ile de görüştüm. Onunla da buluşmamızda duygu dolu anlar yaşadık. Ordu'daki tüm akrabalarımı görme fırsatı buldum."

Gerçek ailesinin kendisini birkaç kez arama girişiminde bulunduğunu öğrendiğini anlatan Ümit Ayaz, "Gaziantep'te olduğumu öğrenmişler. Almaya karar verdiklerinde zaman geçmiş. 10 yaşına geldiğimde ise 'Alıp çocuğun rahatını bozmayalım, hayatına henüz başlamışken zihnini bulandırmayalım' demişler. Bu nedenle beni almaktan vazgeçmişler" dedi.

"ÖZ ANNE DE VERİCİ OLMAK İSTEDİ"

Öz anne ve babasının birbiriyle anlaşamayınca boşandığını, babasının maddi sorunları artınca yuvaya verildiğini söyleyen Ümit Ayaz, "Babam şu an başka biriyle evli. Öz annem de evlenmiş. İkisi de Ordu'nun farklı ilçelerinde yaşıyor. Öz annem de sağolsun, böbrek vericisi olmak için ısrar etti. 'Babanın bağışçı olamaması durumunda ben veririm' dedi. 'Olmazsa kardeşlerin de verici olabilir' dedi. Kısmetimde öz babamın böbreği ile sağlığıma kavuşmak varmış. Şu an iki ailemle de görüşüyorum. Babadan 5, annemden 4 kardeşim var. 1 de Gaziantep'teki ailemden kız kardeşim var" diye konuştu.

GAZİANTEP'TE KUTLAMALAR YAPILDI

Ümit Ayaz'ı evlatlık edinen çiftten 51 yaşındaki Dursun Ayaz, yıllarca çocuk hasreti çektiklerini, sonrasında eşiyle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumuna başvurduklarını aktardı. Dursun Ayaz, "Yıllarca bekledik, büyük çocuk vermek istediler. Ancak ben büyütmek istedim. Bir süre sonra Giresun'dan bilgi geldi. Eşimle Giresun'a gittik. Bize iki çocuk gösterdiler. 'Ben bu çocuğa ısındım' dedim. Müdür bey eşimi gösterip 'Bak baban geldi' dedi. 'Oğlum Cafer (eski adı) buraya gel' dedi. Çok duygulandık, eşimle birlikte ağladık. Hem acı hem de güzel bir duyguydu yaşadıklarımız. Hemen işlemlerimizi yaptırdık ve Gaziantep'e döndük. Dönüşte tüm akraba ve dostlarımız bizi karşıladı, 'bebekleri olmuş' diyerek ziyaret ettiler, kutlamaya ve oğlumu görmeye geldiler" dedi.

"KEŞKE SÖYLEMESEYDİNİZ' DEDİ"

Gerçeği açıklayınca oğlunun strese girdiğini belirten Dursun Ayaz, "Arkadaşları 'Biz biliyorduk ama sana söyleyemedik' demiş. Ümit o zaman 'Herkes biliyormuş ben bilmiyordum, helal olsun size' dedi. Üzülerek tepki gösterdi, 'Keşke söylemeseydiniz' dedi. Buruk anlar ve günler yaşadı" dedi. Ümit'i evlatlık aldıktan 1- 1.5 yıl sonra kız çocuklarının dünyaya geldiğini söyleyen anne Dursun Ayaz, "Biz beklemediğimiz için oğlumuzun adını ümidimiz olsun diye 'Ümit' koyduk. 'Bu bizim ümidimiz' dedik. 1- 1.5 yıl sonra kız çocuğumuz dünyaya geldi. 'Bu da dileğimiz olsun' dedik ve adını 'Dilek' koyduk" diye devam etti.

KAYIP 26 YILIN BEDELİ OLAMAZ

Baba Kerim Keskin ise, üzüntü ve şu anda yaşadığı sevinci kelimelerle anlatamayacağını, 26 yıl görmediği oğlunu hastalığı nedeniyle kaybetmeyi göze alamayacağını anlatırken, "Kayıp 26 yılın bedeli olamaz, ama ben bir böbreğimi ona verip sağlıkla yaşamasına vesile olduğum için çok mutluyum" diye konuştu. Ümit Ayaz, 8 günlük tedavi süreci ardından taburcu olup memleketine döndü.

Görüntü Dökümü

-------------------------

Röp1: Ümit Ayaz

Röp2: Anne Dursun Ayaz

Röp3: Öz Babası Kerim Keskin

Detay

407 MB /// 08.46"

Haber- Kamera: Erol AKKIR/ANTALYA,

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Lokman Ertürk Fırat Anlı Diyarbakır Türkiye Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title