Dışişleri Bakanı Davutoğlu Açıklaması
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Irak ile görüşmesi için ara bulucu bir unsura ihtiyaç bulunmadığını belirterek, Irak'ın Türkiye'nin komşusu olduğunu ve ebediyen de öyle kalacağını söyledi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Irak ile görüşmesi için ara bulucu bir unsura ihtiyaç bulunmadığını belirterek, Irak'ın Türkiye'nin komşusu olduğunu ve ebediyen de öyle kalacağını söyledi.
CNN Türk'te yayımlanan, "Ankara Günlüğü" programına katılan Davutoğlu, gündemde yer alan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.
Türkiye ile Irak hükümeti ve Başbakanı Maliki arasındaki sıkıntılara değinen Davutoğlu, Türkiye'nin Irak'ta herhangi bir tarafla görüşmeme gibi bir sıkıntısı olmadığını ifade ederek, "Irak ile görüşmemiz için ara bulucu bir unsura ihtiyaç yok. Irak Türkiye'nin komşusu ve ebediyen de öyle kalacak" dedi.
Maliki'nin ilk başbakanlığı döneminde, Irak'ta seçimlerin sağlıklı yapılması için en çok çaba gösteren ülkenin Türkiye olduğunu anımsatan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Irak'taki Sünni grupların, siyasal sisteme girişini sağlayan ülke Türkiye'ydi. İstanbul'da tarafları bir araya getirdik. 2009'dan sonra da son derece yakın ilişkilerimiz sürdü ancak maalesef 2011 Aralık ayında, biz Sayın Maliki'yi Türkiye'de Yüksek Düzeyde Stratejik İş Gücü Konseyi için beklerken ve yaklaşık 20 anlaşma hazırlamışken, Maliki hala anlayamadığımız bir gerekçeyle Türkiye'nin, Irak'ın iç işlerine müdahale ettiğini iddia edip, çok ağır ithamlarda bulunan konuşmalar yapmaya başladı. Bu konuşmaların ABD'nin Irak'tan çekildiği günlere denk gelmesi manidardır."
Davutoğlu, Türkiye ile Maliki ve Irak hükümeti arasında bazı sıkıntılar yaşandığının ancak bunların nedeni ya da tarafının Türkiye olmadığını anlatarak,
"Türkiye'nin, Maliki'den tek beklentisi, Irak içinde bütün siyasi aktörlerin, mezhep farkı gözetilmeksizin siyasal sistem içinde rol sahibi olmasını sağlamasıdır" değerlendirmesinde bulundu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Ama Sayın Maliki, kendisi ve partisi dışındaki tüm aktörleri devre dışına iter, Irak'ta bir tür monopoli kurmaya kalkarsa, bu yine Türkiye'nin meselesi değil ama Irak'ta çıkacak bu huzursuzluktan bütün bölge etkileneceği için, bizim de bu konuda görüş beyan etme hakkımız veya bize gelen Iraklı liderlerle görüşme hakkımız var. Bunu da kimse reddedemez. Önemli olan, Sayın Maliki'nin bizimle değil Irak'taki siyasi değerlerle görüşememesi. Onlarla görüşecek samimiyet ortamını kaybetmiş olması" diye konuştu.
-"Irak'la ilişkilerimizi kesmiş değiliz"-
Türkiye'nin mutlak anlamda Irak ile ilişkilerini kesmediğini dile getiren Davutoğlu, Maliki'nin Türkiye ile ilgili ifadelerine dikkat etmesi gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, Maliki'nin Mesut Barzani ile de kendi Maliye Bakanı'yla da oturup konuşamadığını, bir mutabakata varamadığını belirterek, "Öyle bir tablo çiziliyor ki sanki Maliki herkesle son derece iyi ilişkilere sahip, Irak'ta sağlıklı işleyen bir siyasi yapı var. ve Türkiye ile sıkıntıları var. Hayır, öyle bir şey söz konusu değil. Sadece Kürtler ve Sünni Araplarla değil, Şii Araplarla da sıkıntı yaşayan bir hükümet var maalesef" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin hiçbir zaman kalıcı öfkeler üzerine siyaset yapmadığını ve yapmayacağını dile getiren Davutoğlu, Türkiye'ye dönük haksız eleştiriler yapılıyorsa da buna sessiz kalınmayacağını söyledi.
Davutoğlu, "Ümidimiz, Sayın Maliki doğru bir değerlendirme yapar, bütün taraflarla ilişkilerini gözden geçirir, rayına oturtur" dedi.
Türkiye'nin bu bölgede kiminle, ne ilişki kuracağını kimseye sormayacağını, kimsenin de bundan rahatsızlık hissetmemesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu Balkanlar için de Orta Asya için de geçerli. Her biriyle akrabalık, dostluk ilişkilerimiz var. Bu bölge yeniden şekillenirken, biz bölgedeki her aktörle ilişki içine gireriz, girme kararlılığımız var, bunun da etnik veya mezhebi herhangi bir gerekçesi yoktur. Dolayısıyla Suriye'de de Irak'ta da diğer ülkelerde de bütün taraflarla dostluk ilişkisi geliştiririz. Irak'ın toprak bütünlüğü önemliyse ki önemli, bunu en fazla savunan ve savunacak olan Türkiye'dir. Toprak bütünlüğünü savunurken, Irak'taki bütün halkların haklarını da gözetiriz."
Davutoğlu, Kuzey Irak'ta 20'yi aşkın ülkenin yaklaşık 40 şirketinin ihalelere girdiğine ve planlama yaptığına dikkati çekerek, bu ülkelerin hepsinin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişki kurduğunu ancak benzer bir ilişkiyi Türkiye kurduğunda, bunun Irak'ın toprak bütünlüğüne zarar vereceğini iddia etmenin doğru bir yaklaşım olamayacağını kaydetti. Davutoğlu, ileri dönemde enerji konusunda alınacak tedbirlerin, Türkiye'nin geleceğini belirleyeceğine işaret ederek, "Enerji güvenliği ve enerji açığının giderilmesi, bizim en stratejik hedefimizdir. Nereden gelirde gelsin, ne kaynakla olursa olsun, Avrasya içinde devam eden bütün enerji koridorlarının Türkiye'nin üzerinden geçmesi çok önemli. Bunu yapmazsak, bizden hesap sorulmalı" değerlendirmesinde bulundu.
-"Restorasyona ihtiyaç var"-
Diyarbakır'da yaptığı konuşmasında "Büyük restorasyon" derken, bunu, yürüyen çözüm sürecini tekil bir alana hapsetmemek için kullandığını kaydeden Davutoğlu, hem Türkiye hem bölge ve hem de uluslararası sistemde bir restorasyona ihtiyaç olduğunu bildirdi.
Davutoğlu, Türkiye'nin tüm bölge halklarıyla yeni bir yola çıkma iradesine sahip olduğunu dile getirerek, "Bu yol entegrasyon yoludur, ortak kader bilinci yoludur. Bölgede oynanan oyun şu: Tek tek farklı kader bilinçleri oluşturulmaya çalışılıyor, Şiilerin, Sünnilerin, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, İranlıların kaderi gibi her bir halkın veya etnik ya da mezhebi grup, kendi kaderini diğerlerinden ayrıştırarak düşünmeye zorlanıyor. Bizim söylediğimiz, tek bir kader bilincine yönelmektir" diye konuştu.
Sınırların parçalanmasının toprakta değil zihinde başladığını belirten Davutoğlu, "Biz şunu diyoruz: Madem bütün coğrafya büyük bir tarihi değişim yaşıyor, Sykes-Picot'un çizdiği ayrı kaderler anlayışı yerine, kadim kültürümüzden gelen ortak kader anlayışını egemen kılalım. Aynen AB'de olduğu gibi, nasıl haritaya baktığınızda Fransa'nın yeri belli, Almanya belli, sınır belli ama yolda araba kullanıyorsanız hangi sınırdan diğerine geçtiğinizi fark etmeden barışçıl bir şekilde bu topraklar entegre edilmiş, bizim bölgemizde de öylesine barışçıl ilişkiler kurulsun istiyoruz" dedi.
-Çözüm süreci-
Davutoğlu, Türkiye'deki çözüm sürecinin sağlıklı işlemesinin, ülkenin ayağındaki prangaların kırılmasını sağlayacağına dikkat çekerek, sürecin farklı kader bilincini ve zihni kopuşu da ortadan kaldıracağını bildirdi.
İstiklal Savaşı'ndaki ortak kader bilincinin, yeniden bölgeye egemen kılınması gerektiğini anlatan Davutoğlu, "Çözüm süreciyle ilgili ümitliyim. Diyarbakır'da bunu gözlemlemekten olağanüstü mutlu oldum, yorucu bir gündü ancak belki son 10 yıl içinde en huzurlu uyku uyuduğum gündü. Çünkü Diyarbakır'da insanların gözünde gördüğüm ümit, ışık, o her türlü engeli aşacak bir şey. Aynı şeyi Bursa ve Manisa'da da gördüm" ifadesini kullandı.
Bu tür konularda psikolojik bir eşik olduğunu bildiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Düşünün çok hızlı akan bir derede karşıdan karşıya geçmeye çalışıyorsunuz. Yüzüyorsunuz ama bir taraftan da dalga sizi sürüklemeye çalışıyor. En kritik an yarıya geldiğinizi düşündüğünüz andır. Yarıya gelmişseniz, geriye dönmenin maliyeti karşı kıyıya ulaşmanın maliyetinden her zaman daha fazladır. Toplumun hemen hemen bütününde, o yarıya geldiğimiz inancı yerleşti. Bundan sonra geriye dönüp bakmanın o kadar büyük maliyeti var ki herkes bir an önce karşı kıyıya ulaşmak durumunda. Onu için hepimizin çok sorumlu bir tutum içinde olması lazım. Kullandığımız dilde, önerdiğimiz tekliflerde, bu süreç içinde kurduğumuz iletişim kanallarında. Öyle bir dil kullanalım ki bundan sonra bu süreç hızlanarak, hepimiz birlikte karşı yakaya geçelim. Artık hiçbir zaman geriye dönme iradesine ya da psikolojisine mahkum olmayalım."
Davutoğlu, süreci yavaşlatacak herkesin, böyle bir atmosfer oluşmuşken tereddüt veya tedirginlik ifade edecek herkesin, tarih karşısında sorumlu olacağını anlatarak, "Madem ki böyle bir atmosfer oluşmuştur, herkesin elindeki suyu, heybesindeki yükü, en önemlisi kalbindeki, yüreğindeki muhabbeti bu sürecin içine katması lazım. Onun için MHP'nin söylemlerini çok yadırgıyorum. Eğer bu ülkenin geleceği üzerine bir iddia taşımak milliyetçilikse bu iddiayı bugün, bu çözüm süreciyle biz en üst çıtaya çıkartıyoruz" diye konuştu.
CHP'nin ise süreçte "iki arada bir derede" kalmış bir görüntü çizdiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Bu, herkesin kaderi. Yapılması gereken hep beraber bu restorasyonun parçası olmaktır. 10 yıldır iktidarda olan bir yönetimi ihanetle suçlarsanız, konuşacak iletişim kanalı kapanır. Gün öfke günü değil, sükunet günü. Gün tedirginlik günü değil, kararlılık günü. Gün, mesafe koyma değil, mesafeleri kapatma günü" dedi.
-Fazıl Say'a verilen ceza-
Fikir özgürlüğüne mutlak inanan bir insan olduğunu söyleyen Davutoğlu, fikir özgürlüğü içinde eleştiri ile hakaret ayırt edilemediği hallerde, çok büyük ahlaki sarsıntıların ve çöküşlerin yaşandığını düşündüğünü ifade etti.
Fazıl Say'ın savunmasının, Ömer Hayyam'a ait bir ifadeyi "retweet" ettiği yönünde olduğunu anımsatan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Peki ikinci tweet'i, esas mahkum edildiği tweet'i, ben burada, halkın huzurunda tekrar etmekten haya ederim. Hiçbir kesim, hiçbir din, hiçbir din mensubu için böyle bir ifadeyi dünyanın hiçbir yerinde kullanamazsınız, böyle bir ifadeyi de hiçbir zaman fikir özgürlüğü içine oturtamazsınız. ABD'de, İngiltere'de, Almanya'da 'şunlar şunlar' deyip, bütün ağır hakaretleri saydıktan sonra, 'İsacılar bunlardır' dediğinizde, bu bir nefret söylemi olarak görülür. Bütün o insanları en ağır hakaretlerle, bunları tekrar etmeyi ben edebime sığdıramam, o ağır hakaretleri sayacaksınız, sonra da 'Hristiyan' da demeyeceksiniz, 'İsacı' diyeceksiniz. Bu hangi entelektüel ahlaka sığar- Bunu niye tartışmıyoruz- Bir Müslüman'a 'Allahçı' diyebilir misiniz, nasıl dersiniz bunu- Sonra da onun önüne her türlü ifadeyi ekleyeceksiniz, her türlü hakareti. Bunu Danimarka'da karikatür krizinde birisi yaptığında, Hz. Peygamber'e hakaret, buna toplum olarak tepki göstereceğiz ama kendi ülkemizde birisi bu ifadeleri kullanacak, sonra da bu fikir özgürlüğü olacak öyle mi-"
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu konuda çerçevesi en doğru çizilmiş yazıyı Taha Akyol'un yazdığını dile getirerek, "Bu tür ifadeler dünyanın her yerinde nefret söylemi olarak değerlendirilir. Ne Müslümanlar ne Hristiyanlar ne Budistler ne Şamanistler, kimse için hiçbir yerde bu ifadeleri kullanamazsınız. Sayın Fazıl Say'ın sanatına saygı gösteririm, entelektüel olarak onun savunduğu fikirlere aykırı düşsem de o fikirleri savunma hakkını da kabul ederim. Ama hakaret etme hakkını, bir entelektüel olarak hiç kimseye yakıştırmam, böyle bir hakaretin mazur gösterilmesini de doğru görmem" diye konuştu.
(Bitti) - ANKARA