Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Ahmet Yesevi Üniversitesinin "Hasbihal" programında konuştu
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Bilgi çağında, bilgiye ulaşmanın oldukça kolaylaşmasıyla birlikte doğru bilgiye ulaşmak ise alabildiğine zorlaştı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Bilgi çağında, bilgiye ulaşmanın oldukça kolaylaşmasıyla birlikte doğru bilgiye ulaşmak ise alabildiğine zorlaştı. Çünkü yanlış, adeta doğruyu örtüyor, doğruyu kapatıyor. Yanlış bilgi doğru bilgi bilginin önüne geçiyor. Enformasyon çağında bilginin ve hakikatin alabildiğine manipülasyona maruz kaldığına şahit oluyoruz." dedi.
Erbaş, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığının düzenlediği ve sosyal medyadan canlı yayınlanan "Hasbihal-3" programında yaptığı konuşmada, İslam medeniyetinin bir ilim medeniyeti olduğunu vurguladı.
Kuran-ı Kerim'de akletme, tefekkür, tedebbür ve tezekkürü vurgulayan pek çok ayetin bulunduğunu dile getiren Erbaş, "Benim yüksek lisans tezim, Kuran-ı Kerim'deki tekrarlar ve hikmetleridir. O zamanlarda şimdiki gibi internetten yararlanma imkanımız yoktu, 'Mucemül Müfehres Li-Elfazıl Kur'an' isimli bir kitap var, satır satır hangi ayet, Kuran-ı Kerim'de kaç kere tekrar ediliyor bunu okuyarak, çizerek tespit etmiştim. 'Hiç düşünmez misiniz?', 'Hala akıl etmez misiniz?', 'İlim, irfan, bilgi, hikmet yolunda yürümez misiniz?' anlamına gelecek ayetler 550 yerde tekrar edilmiş. Bu bizim için çok önemli bir teşviktir, davettir." diye konuştu.
Kuran-ı Kerim'in, sürekli olarak, insanı düşünmeye, okumaya, öğrenmeye davet ettiğini belirten Erbaş, bu konudaki ayetlere de işaret ederek, şöyle devam etti:
"İnsanoğlu, kendisi ve evren ile ilişkisini vahyin kılavuzluğunda kurduğunda bireysel, toplumsal ve küresel boyuttaki anlam krizini ve varoluşsal bunalımlarını sükunete dönüştürecektir. Vahyin kılavuzluğunda eğer biz ilim, irfan, bilgi, hikmet peşinde koşarsak netice itibarıyla bir gönül huzuruna da ulaşmış olacağız. Ama vahyin kılavuzluğundan uzak bir şekilde eğer insanoğlu arayışlarını, yaşayışını yürütmeye çalışırsa o zaman bundan mahrum kalır.
Kuran-ı Kerim'deki Alak ve Kalem surelerinin ilk inen sureler olduğunu dile getiren Erbaş, bunların anlamlarına da dikkati çekerek, "Buradan alacağımız mesaj, bu medeniyetin mensuplarının, çocuklarının elinden kalem düşmeyecek, kitap düşmeyecek, defter düşmeyecek. Öğrenmek ve öğretmekten asla uzak kalmayacaklar." değerlendirmesinde bulundu.
"Bu medeniyetin en önemli coğrafyalarından birisi Fergana Vadisi"
İnsanlık tarihinin ilim ve hikmet açısından en görkemli dönemi olan İslam medeniyetini anlamanın önemine değinen Erbaş, bu medeniyetin en önemli coğrafyalarından birinin de "Fergana Vadisi" olduğunu kaydetti.
Vadinin, tarih boyunca insanlığın ufkunu aydınlatan, nice alimlerin, erenlerin ve gönül mimarlarının yetiştiği, kültürün en değerli hazinelerine ev sahipliği yapan ilim, irfan ve hikmet merkezleriyle dolu olduğunu söyleyen Erbaş, "Biruni, İbni Sina, Ali Kuşçu, Uluğbey gibi dünyayı aydınlatan bilim adamları bu topraklarda yetişmiştir." dedi.
Erbaş, Fergana Vadisi'nde yetişen, yüzyıllar sonrasına yön verecek eserler telif eden bu alimlerin İslam'ın huzur, hikmet ve esenlik iklimini bütün dünyaya taşıdıklarını kaydetti.
"Müslümanlar, ilmin bizatihi kendisini muhterem kabul etti"
Müslümanların ilme bakışını ve katkısını ifade eden hususlara da dikkati çeken Erbaş, "Müslümanlar, ilmin bizatihi kendisini muhterem kabul ederek kısa sürede din, matematik, tıp, felsefe, fizik, kimya, astronomi, edebiyat, sosyoloji, hikmet gibi ilmin bütün dallarında büyük bir müktesebat oluşturmuşlardır." dedi.
"Müslümanlar, ilmi hayatın içinde ve sosyal gerçekliklerden koparmadan, çağının meselelerini dikkate alan bir yaklaşımla ilmi her zaman ele almışlar; bilgiyi güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanmışlar." diyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Müslümanlar, ilmi hiçbir dönemde bugünkü manada İslami olan-olmayan şeklinde tasnif etmemişler. Müslümanlar, büyük bir özgüvenle insanlığın kadim müktesebatıyla yüzleşmekten hiçbir zaman çekinmemişler. Roma'dan, Fars'tan, Hint dünyasından istifade etmek gerekiyorsa istifade etmişler. Tüm bu havzalarla karşılaşmaktan kaçınmamışlar ve böylece diğer kültürlerin meydan okumaların üstesinden gelip kadim birikimi vahiy potasında eriterek içselleştirmişler. Müslüman alimlere baktığınız zaman bunu görürsünüz. Bu bizim için çok önemli bir örneklik teşkil etmektedir."
Erbaş, bugün küresel olarak yaşanan birçok sorun ve krizin temelinde batı merkezli gelişen bilim anlayışının insana, evrene ve hayata bakışındaki bencillik ve insanın Allah ile ilişkisi bağlamında oluşturduğu marazi ve paradoksal yaklaşımın bulunduğunu söyledi.
Erbaş, şu değerlendirmede bulundu:
"Özellikle, Allah, varlık, alem ve bilgi arasındaki vazgeçilemez bağ kopartılınca insanlık derin bir anlam ve vahim bir ahlak krizine düçar olmuştur. Söz konusu bütünlük dağılınca akıl-vahiy, din-bilim arasındaki denge de bozulmuştur. Din adına aklı öteleyenler de akılcılık adına inancı öteleyenler de hakikate aynı şekilde zarar vermişlerdir. İslam ilim geleneğinde vahiy ve akıl, hüküm ve hikmet, ahlak ve irfan birbirinden asla ayrılmamıştır, ayrılamaz. Bu durum yaratılışın bütünlüğü ve tevhidin gereği olarak her zaman görülmüştür."
Yaşanan son iki asırda bilim, bilgi ile felsefe oldukça öne çıkmasına rağmen bireysel ve toplumsal anlamda insanlık tarihinin en büyük krizlerinin yaşandığını dile getiren Erbaş, şöyle dedi:
"Bilimsel, teknik ve sosyal alanda yaşanan gelişmelerin insanlığı neden daha güzel bir hayata taşımadığı sorusu oldukça önemli ve üzerinde düşünmeye değer bir mevzudur. Bilim, bilgi bu kadar gelişiyor, uzaya gidiliyor, internet dünyasında yaşıyoruz, bilgisayar dünyasında yaşıyoruz ama 100-200 sene öncesine göre insanlar daha mutlu değil. Niye mutluluk getirmiyor? İşte bağlamından koparıldığı için. Bilgi çağında, bilgiye ulaşmanın oldukça kolaylaşmasıyla birlikte doğru bilgiye ulaşmak ise alabildiğine zorlaştı. Çünkü yanlış, adeta doğruyu örtüyor, doğruyu kapatıyor. Enformasyon çağında bilginin ve hakikatin alabildiğine manipülasyona maruz kaldığına şahit oluyoruz."
Çağın en büyük sorunlarından radikalizmin tahammül edemediği hususlardan birinin, "sorgulayan insan modeli" olduğunu dile getiren Erbaş, "'Ben söyleyeyim sen yap.' 'Ben senin yerine düşüneyim, sen düşünme.' tarzında bir insan tipi ister. Kritik düşünmeden kaçan birey ve toplumlar kendilerini tekrar etme sürecine girerek bir kısır döngüye hapsolurlar. Onun için eleştirel düşünce, tenkidi düşünce çok önemlidir. Bizim ilim geleneğimizde tenkit çok önemlidir." dedi.
Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek, doktora yapan öğrencilerle her ay devam ettirdikleri "Hasbihal" adı verilen programın bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiklerini belirtti.
Üniversitenin öğrencilerine de bir müjde veren Şimşek, bu sene 40 öğrencinin Türkiye'ye getirileceğini ve onların bir ay boyunca misafir edileceğini ifade etti.(2)