Doç. Dr. Sevil Acar: Petrole Bağımlı Ülkelerde Tasarruf Yapılamıyor
İSTANBUL Kemerburgaz Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Başkanı Doç. Dr.
İSTANBUL Kemerburgaz Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sevil Acar'ın "Doğal Kaynakların Laneti: Karşılaştırmalı Bağlamda Kalkınmacı Bir Analiz"(TheCurse of Natural Resources: A Developmental Analysis in a ComparativeContext) isimli kitabı Mart ayında Palgrave Macmillan Yayınevi'nden çıktı.
İngilizce olarak yayınlanan kitabı hakkında bilgi veren Doç. Dr. Sevil Acar şöyle konuştu:
"Standart bir üretim fonksiyonuna girdi olabilecek faktörleri düşünürsek çeşitli yer altı ve yer üstü doğal kaynağa sahip olan ülkelerin tarihsel olarak daha hızlı büyümesini ve gelişmiş olmasını bekleriz. Oysa günümüzde birçok kaynak zengini ülke, özellikle de petrole bağımlı Ortadoğu ve Afrika ülkeleri iktisadi gelişme açısından geri sıralarda. Kitabı yazma nedenim, iktisadi kalkınma deneyimlerindeki bu paradoksu incelemek. Bunu yaparken de geleneksel iktisadi büyüme yaklaşımından uzaklaşarak doğal kaynakların kişi başına düşen milli gelire etkisine değil, refaha ve beşeri kalkınmaya yansımalarına bakıyorum. Bunun yanında, ülkelerin siyasi rejimlerinin ve yönetim kalitesinin, doğal kaynak geliri kullanımlarını nasıl belirlediğini konu ediyorum."
Kitapta öne çıkan konuları üç başlık altında toplayan Acar, ilk olarak ülkelerin doğal kaynak kullanımına göre revize edilmiş tasarruf oranları üzerinde durduğunu belirtti. Buna "net uyarlanmış tasarruf" da dendiğini söyleyen Acar, "Bu tasarruflar, sadece bugünkü nesillerin refahını değil, gelecek nesillerinkini de hesaba katarak ölçülüyor. Ülkelerin gelişimine bu açıdan baktığımızda enerji kaynaklarının yani petrol, doğalgaz ve kömür gibi ürünlerin ihracatına bağımlı olan ülkelerin daha az tasarruf edebildiğini görüyoruz. Burada negatif etkiyi bozabilen tek şey ülkedeki kurumsal altyapı ve kurumların kalitesi. Demokrasisi az gelişmiş, yolsuzluk ve kayırmanın çok olduğu ülkeler söz konusu tasarruflarını artıramıyor, gelecek nesillerin dirliğini yükseltecek politikaları sürdüremiyor. Örneğin Nijerya, Zambia, Sierra Leone gibi ülkeler doğal kaynak gelirlerini verimli bir şekilde kullanamadıklarından tasarruflarını sürdürülebilir bir düzeye getiremiyorlar. Öte yandan Norveç ve Botswana gibi "başarı öyküsü" olarak nitelendirilebilecek deneyimler de var. Bu gibi ülkeler, doğal kaynaklarını gelecek nesillerin refahı için değerlendirebilen politika ve kurumlara sahip" diye konuştu.
İkinci olarak beşeri kalkınmaya dikkat çektiğini dile getiren Acar, "Bundan kastımız, ülkelerin eğitim, yaşam beklentisi(yani sağlık) ile ortalama gelir düzeyleri açısından ne kadar gelişmiş olduğu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, bu konuya ilişkin düzenli olarak ülkelerin İnsani Gelişmişlik Endeksi'ni hesaplayıp yayımlıyor. Bu göstergeyi kullanarak yaptığım analizlerdeağırlıklı olarak tarımsal kaynaklara dayanan bir iktisadi patikanın beşeri kalkınmaya olumsuz etkisi olduğunu bulguluyorum. Yine politik rejim, yönetişim, yasaların menşei gibi kurumsal özelliklerin, tarımsal kaynaklara bağımlılığın insani gelişmişliği nasıl etkilediğine yön verdiğini görüyoruz" diyerek sözlerini sürdürdü.
Üçüncü olarak ise doğal kaynak zenginlikleri hariç birbirine birçok açıdan benzeyen iki ülkeyi kıyasladığını belirten Acar, "Burada örnek olarak Norveç ve İsveç'i seçtim, çünkü 1970'lerin başında petrol bulmadan önce Norveç, İsveç'le iktisadi açıdan hemen hemen her göstergede paralellik sergiliyor. Bu iki ülkenin Norveç petrolü bulduktan sonraki makroekonomik göstergeleri ise birbirinden anlamlı derecede farklı. Örneğin Norveç, hem kişi başına gelirde hem de verimlilikte petrol gelirleri kazanmaya başladıktan sonra İsveç'e fark atıyor. Bunun altında da petrol gelirlerini bir yatırım fonunda biriktirerek gelecek nesillerin refahını gözetmesi, teknolojiye, AR-GE'ye ve beşeri sermayeye yatırım yapması yatıyor" ifadelerinde bulundu.
"Doğal kaynak zengini ülkelerde bir süre sonra Hollanda Hastalığı görülebiliyor"
Doğal kaynaklara sahip olmanın ülkeler için dezavantaja dönüştüğü durumlara da değinen Acar şunları söyledi:
"Tarihsel olarak görülen bir olgu, kaynak zengini ülkelerin ticaret hadlerinin düşmesi. İhracatın çoğunu doğal kaynak ya da hammaddenin oluşturduğu ülkelerde bu malların fiyatları, ithal ettikleri imal ürün fiyatlarına oranla daha düşük seyrediyor. Örneğin 1950'lerde Latin Amerika ülkelerinin çoğunda ticaret hadleri bu sebepten bozuluyor. Bir diğer sebep; doğal kaynak zengini ülkelerde kaynak gelirlerinin bir süre sonra ekonomide Hollanda hastalığı (Dutch disease) denen soruna yol açması. Bu sorun, doğal kaynak ihracatından – Hollanda örneğinde doğalgaz ihracatından- dolayı döviz girişi arttığından yerli paranın aşırı değerlenmesi olarak karşımıza çıkıyor. Tüketim artmaya başlıyor. Ekonomideki sermaye ve işgücü gibi üretim faktörlerigeleneksel olarak bulundukları sektörlerden sözkonusu doğal kaynakla ilgili sektörlere kayıyor; böylelikle tarım ve imalat sanayi gibi sektörler küçülüyor. Hatta sanayisizleşme problemiyle karşı karşıya kalınabiliyor. Bunların yanında yolsuzluk, hükümetlerin hesap verebilirliğinin azalması (veya olmaması), rant kollayıcılık, iç savaş gibi etkenler doğal kaynak gelirlerinin etkin ve verimli kullanılamamasına ya da israf edilmesine yol açıyor."
- İstanbul