Elif Güney Pütün ile "Bir Odadan Bir Odaya"
"Ben senin Yol'unun küçük kızıyım, yazılmış ama söylenmemiş ismiyim."
Yılmaz Güney'in kızı Elif Güney Pütün; ilk kitabı "Bir Odadan Bir Odaya" ile okuyucuların karşısına çıkıyor! Elif Güney Pütün, küçük bir kız çocuğunun kelimeleriyle, halkının "kusursuz kahraman" olarak gördüğü bir babaya sahip olmayı kaleme aldığı kitabında; hikâyesini anlatırken, efsaneyi bozmadan, onu zedelemeden, ona zarar verme kaygısına kapılmadan içinden geçenleri hissetmeye hakkı olup olmadığını da sorguluyor.
"Bir Odadan Bir Odaya" adlı ilk kitabında, herkesin tanıdığı sinemacı, devrimci, mücadeleci kimliğinin yanı sıra, bir baba, bir eş ve bir insan olarak bilinmeyen yönleriyle Yılmaz Güney'i değil, "Yılmaz Pütün"ü anlatan Elif Güney Pütün; kendi gerçeğiyle kalabilmek için yazdığı kitapta, adını, çelişkilerini, coşkularını, acılarını artık taşıyabildiğini belirtiyor.
Yılmaz Güney'in bambaşka bir pencereden yansıtıldığı kitap aslında, küçük bir kızın, hep ulaşmaya çalıştığı bir babaya olan özlemini anlatıyor. Babasının istediği gibi biri olmadığını, birçok çocuk gibi kendi yolunu izlediğini belirten yazar; Yılmaz Güney'i sadece bir insan olarak, güzel ve çirkin, güçlü ve zayıf yanlarıyla, onun cesaretini kendine örnek alarak anlatmaya çalışıyor. Elif Güney Pütün; babasından kendisine kalan özgürce düşünme ve yaşama mirasını pusula alarak, yargılanmaya aldırmadan, görüşlerinin sorumluluğunu taşıyarak ve onları savunma cesaretini göstererek yoluna devam ediyor.
1966'da İstanbul'da doğan Elif Güney Pütün; 15 yaşına kadar Türkiye'de yaşadı, 1981 yılında ise ailesiyle birlikte Fransa'ya yerleşti. Lisenin ardından, psiko-pedagoji eğitimi alan Pütün; eğitiminin ikinci yılında yaptığı staj sırasında otistik çocuklarla tanıştı ve tüm iş hayatını onlara adadı. Psikanaliz formasyonunun yanı sıra aile terapisti formasyonu da alan yazar, eşi ve iki çocuğuyla Fransa'da yaşıyor.
Elif Güney Pütün'ün "Bir Odadan Bir Odaya" adlı kitabı 11 Ocak 2012 tarihinden itibaren raflarda…
"Bir Odadan Bir Odaya" Kitabından
"Odaların birinde, sakallı, sert bakışlı, elinde tüfekle bağdaş kurup oturmuş bir adamın kocaman bir fotoğrafı var.
Siyah beyaz.
Onun, benim babam olduğunu söylüyorlar. Bundan, babamın önemli bir kişi olduğunu anlıyorum.
Gölge halakızıyla halaoğulları, o beye "dayı", bıyıklı şişman gölgeye ise "baba" diyorlar. Burada, benim "baba" dediğim hiçbir gölge yok.
Benim babam, sert bakışlı ve tüfekli o büyük fotoğraf.
Bazen ona bakmaya korkuyorum, biraz da üzülüyorum. Neden bilmiyorum ama o fotoğraf beni üzüyor, ben de ona fazla bakmaktan kaçınıyorum."