Elmas'ın Televizyon Dünyasıyla İlgili Çarpıcı Açıklamalar
Açelya Elmas: ''Güzellik yarışmasıyla, oyuncu olunmasından rahatsızım.''
Kanser illetini 4 kez yenmeyi başaran hayat aşığı Açelya Elmas, bu savaştaki en büyük destekçisinin yapımcısı Şükrü Avşar ve sevdikleri olduğunu söylüyor. Hastalığını hayatının merkezine koymayıp yok sayarak iyileştiğini belirten Elmas, şimdi eskisinden daha da sağlıklı bir şekilde yeni projeleri için gün sayıyor. Başarılı oyuncu, Samanyolu Televizyonu'nun aylık medya & magazin dergisi Kehkeşan'a, bu sıkıntılı dönemi ve yeni projelerini anlattı.
İşte Elmas'ın televizyon dünyasıyla ilgili çarpıcı açıklamaları;
Açelya Elmas kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Sanat aşığı, oyunculuk aşığı, müzik aşığı bir insanım. En başta da hayat aşığı… Mimar Sinan Üniversitesi'nde okudum, 2 yıl opera ve şan eğitimi aldım. Ardından 4 yıl müzikal okudum.
Okul döneminde opera kliplerinde, özel kliplerde oynadım. 1998'de de oyuncuktaki ilk işime başladım.
Oyunculuk yapmaya ilk ne zaman karar verdiniz?
Çocukluktan gelen bir tutku. Aslında oyunculuğu değil de daha çok sahneyi hayal ediyordum. Eskiden yayınlanan Şöhret dizisindeki gibi konservatuara gitmek, dans etmek, şarkı söylemek, hep sahnede olmaktı hayalim. Bu yüzden gizlice Mimar Sinan Şan Bölümü için hazırlandım ve kazandım. Ailemdeki herkes ya akademisyen, ressam, mimar ya da modacı, tekstilci, dekoratördü. Beni de geleceğin iç mimarı, ressamı, modacısı olur diye düşündükleri için bu alandaki kurslara gönderdiler. Sınav günü geldiğinde ise Şan bölümü sınavlarına girdim. Ailemden kimse bilmiyordu tabi bunu. Kazandıktan sonra ise ailem benden daha fazla heveslendi.
Bir dönemin fenomen dizilerinden Deli Yürek'le sizi tanıdık…
Deli Yürek dizisi yeni başladığında Osman Sınav'ın kapısını çaldım ve "merhaba ben Açelya Elmas, oyuncuyum, sizinle tanışmak istedim" dedim. Çok şaşırdı ve öyle başladı Deli Yürek'te oynamam. Sırasıyla Eyvah Babam, Nisan Yağmuru, Kırık Kanatlar, Kurşun Yarası ve adını unuttuğum birçok yapım geldi. Özellikle Kurşun Yarası benim için çok önemlidir çünkü dönem işiydi. Sonra Ihlamurlar Altında ve ardından Lale Devri geldi.
Şu ana kadar oynadığınız karakterlerden en çok hangisini kendinize yakın hissettiniz?
Ruhum çok yumuşak, bu yüzden dönem işlerini takip ediyorum. Biyografik dizilerde oynamayı, özellikle yaşanmış hikayeleri anlatmayı çok seviyorum. Kurşun Yarası'nda canlandırdığım Cemile'yi çok sevmiştim. Dönem işi olduğu için benim yapımla da çok örtüştü. Çünkü ben nostaljiyi, eskiyi, yaşanmış hikayeleri anlatmayı çok seviyorum. Cemile karakterinin savaşma ruhu, hem sevdiğinin hem de kendi doğrularının arkasında durması çok hoşuma gitmişti. Bana benim karakterimdeki roller geliyor hep bunu seviyorum.
Biraz da kahramanlık hikayelerini seviyorsunuz sanırım…
Gerçekten kahramanlık hikayelerini ve aksiyon işlerini çok seviyorum. Sanırım bana da çok yakıştırıyorlar bu rolleri. Oyunculuk renk katoloğu gibi, bir yelpaze. Her renk var içinde. Var olanı yaşıyorsunuz oyunculukta. Benim içimde binden fazla karakter var. Oynadığım her rolde de o karakterlerden biri hayat buluyor. Bu da benim mutluluğum. Her insana nasip olmaz böyle bir şey. Ben de o insanları hayata geçirme şansı buluyorum böylelikle. Mesela oynadığım karakterlerden Nene Hatun, daha 25'inde bir anne, Erzurum-Aziziye tabyalarına düşmanın girdiğini öğrendiğinde kundaktaki bebeğini evde bırakıp, en ön saflarda çatışıyor. Bu rolü ben oynamayım da kim oynasın?
Farklı spor dallarına da ilginizin olduğunu öğrendik…
Normalde bir bayanın yapmayacağı enteresan şeyleri yapıyorum sanırım. 5 yıl boyunca Kick Boks yaptım, halter çalıştım. Silah kullanmayı, kılıç kullanmayı çok iyi bilirim. Dalış yapıyorum. Erkek çocuğu olacakmışım da yanlışlıkla bayan olmuşum sanırım.
Biraz müzisyen kimliğinizden bahsetmek ister misiniz? İnsanlar sizin bu yönünüzü pek fazla bilmiyorlar?
Evet. Aslında 2000'li yıllarda Taksim Sanat Evi'nde ve Fransız sokağında sahne alıyordum. Zaten 6 yıllık bir eğitimim var bu alanda. Şu an hem dans, hem tiyatro, hem müzik alanında eğitimliyim. Bana gelip de kimse, özellikle sesimi duyduktan sonra "Ne alaka, sen niye şarkı söyleyeceksin?" diyemez. Ihlamurlar Altında'da dizinin içinde kullanılan şarkılardan biri benim parçam. Adı Günahkarsın. Özellikle 70'ler ve 80lerdeki nostaljik parçaları söylemeyi seviyorum. Sezen Aksu hayranıyım, onu çok muhteşem bulurum.
Günümüzdeki yapımları nasıl buluyorsunuz? Ekranda sizi rahatsız eden durumlar oluyor mu?
Şu an ekranda o kadar saçma sapan şeyler var ki. Güzellik yarışması vasıtasıyla çıkıp 1 haftalık oyunculuk eğitimiyle ya da bazen o bile olmadan televizyonda birkaç programda görünmeyle oyuncu olunuyor. Survivor'dan çıkanlar bile oyuncu artık. Bizim mesleğimizi herkes yapabilir oldu. Bu hepimizin canını sıkıyor. Özellikle bu işe emek vermiş, senelerini harcamış insanların… Sanat, sanatçılık başka bir kulvar, oturmuşluk gerektiriyor. İnsanlarla başka bir diyalog, başka bir paylaşım gerektiriyor. Oyunculuk insanın içinde var olan bir şeydir.
Hep, "Acısı olmayan insanlardan sanatçı olmaz." diyoruz. Biz oyuncuların hep bir acısı, hayatla olan bir kavgası, idealleri, fikirleri, insanlarla paylaşmak istediği duyguları vardır. Biz böyle yol aldık ve bunları paylaşmak için varız. Survivor ya da güzellik yarışmasından çıkan bir insanın, "İnsanlarla paylaşacak duygularım, fikirlerim var" diyebileceklerini sanmıyorum. Konservatuara gidip yıllarca okumak yerine güzellik yarışmasında birinci olup kısa yoldan bir yere gelmek fikri eğitimi yok etti. Her yerde küçük çaplı oyunculuk kursları açıldı, 1 yılınızı bile vermeden birkaç ayda hızlandırılmış kursiyer eğitimi gibi oyunculuk eğitimi alabiliyorsunuz.
4 kere kanseri yenme başarısını gösterdiniz, sizin için zorlu bir dönemdi. Peki bu hastalığa yakalandığınızı ilk öğrendiğinizde ne hissettiniz?
İlk öğrendiğimde çok şaşırdım, herkese uğrar ama bana uğramaz gibi gelirdi hep. Ama hayata ve işime olan aşkım hiç bitmedi. Setlerde olmak iyileşmemi hızlandırdı.
Bu sıkıntılı süreçte yanınızda kimler vardı?
Dostlarım ve özellikle Şükrü Avşar sürekli yanımdaydı. O dönem yapımcılarda "Açelya Emas hasta, yaklaşmayalım, oynamasın, dinlensin." algısı vardı. Tam tersine bu dönemde en önemli şey moral. Hayattan koparak iyileşme olmaz, aksine hayatın içinde olmak ve mücadeleye devam etmek bizi ayakta tutuyor. Biz mücadeleyi seven insanlarız. Elimden geldiğince setlerde oyunculuğa devam ettim. Hastalığımı hayatımın merkezine koymadım, yokmuş gibi davrandım, böylece Allah'a şükür 4 defa üstesinden geldim. Duaların da çok faydası oldu, yolda hiç tanımadığım insanlar boynuma sarılıp, "biz sizin için çok dua ettik" diyor. İnsanların sevgisini kazanmış olmak da çok mutlu etti beni.
Ölüm fikri insanların aklına çok gelmez günlük hayat koşturmacasından. Siz bununla 4 kez yüzleştiniz. Hastalık hayatınızı ne şekilde etkiledi?
Her zaman "Allah'ın sevgili kuluymuşum ben" derim. Allah yardımcım oldu. Hastalığın hayatıma kattığı çok şey var. Aldığı da çok şey var tabi. Kurşun Yarası'nda en başarılı olduğum dönemde yakalandım hastalığa ve sonrasında hep geri planda olmak zorunda kaldım. Oynadığım dizilerde hep beni daha az yoracak rolleri oynamak zorunda kaldım. Bu da kariyerim açısından benden çok şey götürdü. Şimdi kariyerimi geri kazanmak gibi de bir savaşım var. Atlatılması gereken bir savaşı başarıyla atlattım. Artık sağlıklı bir şekilde işime devam ediyorum. Şu an hayatın keyfini çıkarıyorum. Hayata bakışım, doğaya, güneşin doğuşuna, aldığım nefese bakışım değişti. Her şey bambaşka benim için. Her günüm ve her saniyem çok değerli. Karamsarlığa düşemem, küçük şeyleri kafama takmam. Savaş verdiğim şeyler büyük şeyler olmalı. Artık küçük şeyler üstüne kavga edemem ben.
Diğer hastalara da umut oldu sizin savaşınız… Bu süreçte kendinize nasıl dikkat ettiniz peki? Aynı rahatsızlığa yakalanan insanlar sizinle hiç diyoloğa geçiyor mu?
Gerçekten insanlara inanılmaz bir umut kaynağı oluyor bu durum. İnsanlar genelde ister istemez karamsarlığa düşüyor. Bizi ekranda gördüklerinde bu insanlara pozitif enerji veriyor. O karamsarlıklarını bir şekilde yenmelerini sağlıyoruz. Çünkü onlar bizim hayatımızı A'dan Z'ye takip ediyor. Karşılaştığımızda en iyi dostlarımın bile bilmediği şeyleri bana soruyorlar. İnsanlar: "O yaptı. Ben de yapabilirim, yenebilirim." diye düşünüyor. Hala "Neler yapabiliriz? Hangi doktora gidelim? Siz nelerden faydalandınız? Bitkilerden yararlandınız mı? Alternatif tıp kullandınız mı?" gibi mailler geliyor. Her zaman mail adresimi veriyorum ve diyorum ki: "Maddi bir şey yapamam, öyle bir gücüm yok. Ama tecrübelerimle, yönlendirmelerimle, doktor arkadaşlarımla, hocalarımla yanınızda olurum." Telefonum 24 saat çalıyor.
Bu hastalığı yenmede beslenme çok önemli biliyorsunuz. Her zaman, mevsiminde meyve ve sebze yemeye dikkat ediyorum. Kapari reçeli, kara üzüm, brokoli, domates çok kullandım. Çünkü bunlar hep kanserle mücadelede yanınızda olan savaşçılar. Ukrayna'dan özel mantarı olan kırmızı üzüm suyu getirtip içtim. Soya fasülyesi çok yedim. Kemoterapinin zararlı etkilerinin vücuda yayılmasını engelliyor. Alternatif tıbba çok yöneldim. Doğayla iletişim kurdum. Onun haricinde sevdiklerimle daha fazla zaman geçirdim ve sevdiğim şeylere yöneldim.
Pişmanlıklarınız ve iyi ki yapmışım dediğiniz şeyler var mı?
İkinci Bahar'da bir rol gelmişti bana. Daha sonra Nurgül Yeşilçay oynadı. O projeyi kabul etmiş olmayı gerçekten çok isterdim. Çok isterdim Şener Şen'le Türkan Şoray'la aynı dizide yer almak. Bu kadar güzel olacağını bilseydim kesin içinde olurdum. İyi ki yapmışım dediğim iş Kurşun Yarası'dır ve onun sayesinde Şükrü Avşar ile tanıştım.
Yapımcıların yanlış bir algıya sahip olduğunu söylemiştiniz bir röportajınızda. Biraz bunu açar mısınız?
Hakkı olmadığı halde magazin sayesinde yükselen isimler var. Ben sansasyonlarla bir yerlere gelme derdinde olmadım. Beni Reina'dan alkollü bir şekilde çıkarken göremezsiniz. Bir gün iş adamıyla, ertesi gün bir oyuncuyla, onun kolunda, bunun kolunda olamam. Evlendi, boşanıyor gibi şeylerle işim olmaz. Bizim sektörde gündeme gelmek için tuvalet penceresine sıkışanlar bile var. Halk izliyor, yapımcılar da bu insanlar çok izleniyor diye filmde oynatalım algısına kapılıyor. Çok yanlış bir döngü bu.
Siz televizyonda neler izliyorsunuz?
Siyaset programlarına bakarım. Muhteşem Yüzyıl'ı izliyorum. Bu aralar İşler Güçler'e bakıyorum. Yine aynı tarz olan Leyla ve Mecnun'u çok beğeniyorum. Geçen yıl Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi çok beğeniyordum. Bu yıl aynı tadı yakalayamadım. Mete Horozoğlu'nu çok severim. Türkiye'de jön dendiği zaman aklıma, Kenan İmirzalıoğlu ve Mete Horozoğlu gelir. Yeşil Elma'yı severek izliyorum. Programa defalarca katıldım. Oktay Usta'yı zaten çok seviyorum. Çok sıcakkanlı. Ben programa çıkacağım zaman çok heyecanlanırım normalde. Elim ayağım birbirine dolaşır. Hele canlı yayınsa. Oktay Usta'nın yanında kendimi çok rahat hissettim. Çok şeker ve babacan bir insan.
Beğendiğiniz yönetmenler kimler?
Çok var. Hazırlıklı olmak lazım bu soruya. Wachowski Kardesler'in hastasıyım. Steven Spielberg, Peter Jackson, Martin Scorsese, Ridley Scot, Tarantino, Francis Ford Coppola. Türkiye'den Kudret Sabancı'yı çok severim. Çağan Irmak'ın çok doğru işler yaptığını düşünüyorum. Ferzan Özpetek'e bayılırım.
Yeni bir projeniz var mı peki? Ya da yeni teklifler?
Şu an birkaç teklif var açıkçası ama içlerinde budur dediğim bir şey yakalayamadım. Ocak ayı için birkaç proje var. Onları bekliyorum.