En Büyük Özelliğimiz Büyük Bir Coğrafyayı İçimizde Taşımamızdır"
İBB Şehir Tiyatroları Başdramaturgu Hilmi Zafer Şahin, "Bizi diğer halklardan ayıran en büyük özelliğimiz büyük bir coğrafyayı içimizde taşımamızdır.
İBB Şehir Tiyatroları Başdramaturgu Hilmi Zafer Şahin, "Bizi diğer halklardan ayıran en büyük özelliğimiz büyük bir coğrafyayı içimizde taşımamızdır. Eğer Türklerin tarihi köken olarak Orta Asya ile örtüşüyorsa biz binlerce kilometrenin tarihini, geleneğini, inancını, yaşam biçimini, algılamasını, dünyayı ve dünyanın ötesindeki bütün evreni gözleyerek, içimize sindirmişiz. Bunlar erdemimizle, ulusal kimliğimizle de birleşince Türklerin duruşu diyebileceğimiz bir noktaya gelmiş bulunuyoruz " dedi.
Gazeteci Bedir Acar'ın sunumunu gerçekleştirdiği "Sanatın Ustaları Konuşuyor" adlı programın bu ayki konuğu olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları Başdramaturgu Hilmi Zafer Şahin, Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde tiyatroseverlerle bir araya geldi.
Şahin, toplumda herkesin birbirine karşı bir rol içerisinde olduğunu söyleyerek, "Toplumsal rol, hepimize kimlik ve kişilik kazandıran bir yerde duruyor. Geleneklerimiz, göreneklerimiz, inançlarımız, ideolojilerimiz, beklentilerimiz ve sanat anlayışımız bizim bu rolümüzün biçimlenmesine katkıda bulunuyor ve bu toplumsal rol, eğer insanlık yararına kullanılırsa sanatın başarısı haline gelebiliyor." diye konuştu.
Göçer bir topluluk olarak tanımlanan Türklerin tarihsel süreç içerisinde kendi rollerinden yola çıkarak, kendi sanat alanlarını oluşturduklarına işaret eden Şahin, şöyle devam etti:
"Zaman içerisinde Türkler, bugün dünyanın önemli tiyatro alanlarının kurucuları oldular. Özellikle ipli kukla geleneğinin karşılıkları olan bir halk oldular. Göçer bir topluluk olmaları nedeniyle zamanla kukla geleneği de dünyanın farklı yerlerinden çeşitli değerleri bir araya getirdi. Hatta kukla tiyatrosundaki pek çok karakter bugün dünya tiyatrosunun karakterleri haline geldi. Bundan 2 bin yıl önce var olan 'İbiş' yüzyıllar sonra bin 800'lerin sonunda yeniden karşımızı çıktı. Bugün biz çağdaş tiyatroda da İbiş'i görüyoruz. İbiş'in adı Ahmet, Mehmet oluyor ama karşımıza çıkan karakter İbiş karakterinin geleneği ve biz bu yüzden gülüyoruz. Bunu sinemada Kemal Sunal olarak karşılıyoruz ya da Haldun Taner, Turgut Özakman gibi geleneksel tiyatro üzerine yazan pek çok yazarın yapıtlarında çağdaş anlamdaki karşılığını görüyoruz."
"Büyük bir coğrafyayı içimizde taşıyoruz"
Şahin, kukla tiyatrosundaki öykülerin toplumsal karakterlerden yola çıkarak hazırlandığının altını çizerek, "Bizi diğer halklardan ayıran en büyük özelliğimiz büyük bir coğrafyayı içimizde taşımamızdır. Eğer Türklerin tarihi köken olarak Orta Asya ile örtüşüyorsa biz binlerce kilometrenin tarihini, geleneğini, inancını, yaşam biçimini, algılamasını, dünyayı ve dünyanın ötesindeki bütün evreni gözleyerek, içimize sindirmişiz. Bunlar erdemimizle, ulusal kimliğimizle de birleşince Türklerin duruşu diyebileceğimiz bir noktaya gelmiş bulunuyoruz ve bunun da yansıdığı asıl yer tiyatrodur." dedi.
Hilmi Zafer Şahin, bugünkü orta oyunu geleneğinin 19. yüzyıla saptandığını, fakat köklerinin ise 15. yüzyıla dayandığını aktararak, şunları kaydetti:
"İmparatorluk dediğimiz kavrama geçiş sürecimizle orta oyunu çok örtüşüyor. Mesela bir orta oyununda çok öz güvenli karakterler var. Bu öz güven bir imparatorluk insanının karşılıkları. Bugün Amerikalılarda, İngilizlerde, Almanlarda gördüğümüz parasal gücün öz güveni, bizim de orta oyununda bulunan karakterlerimizin tümünde var. Bu da büyük devlet öz güvenidir. Osmanlının gücünün bireye yansımadır. Yine imparatorluk anlamında baktığımız zaman bu durum şairlerin söylemlerinde de ortaya çıkmıştır."
Sanatın hayatta, toplumsal yaşamın ve tarihin karşılıkları olarak kendine yer bulduğuna dikkati çeken Şahin, "Özellikle tiyatroda bu önemli bir işlev. Türk tiyatrosu da meddahıyla, Karagözüyle, orta oyunuyla, İbiş geleneği ile birlikte köklerine ulaştı." ifadelerini kullandı.