Ercan Yılmaz: Şiir Medeniyetin Söylem Biçimi Olarak Kabul Edilenlerin İzinden Gider
Ercan Yılmaz, Türkiye'de şiirin durumunu ve şiire olan ilgiyi anlattı. Şiirin medeniyetin söylem biçimi olduğunu belirten Yılmaz, gelenekten faydalanmanın önemine vurgu yaptı.
"Aherli Zamanlar", "İncire Yemin", "Rüya Kasrı", "Nurusiyah" ve "Melami Kavisler" adlı eserlerin de aralarında bulunduğu çeşitli kitaplara imza atan şair ve yazar Ercan Yılmaz, "Bugünün şiiri 'Mısra benim haysiyetimdir' anlayışından çok uzak bir yerde. Şiiri medeniyetin söylem biçimi olarak kabul edenler, Yahya Kemal'in bu cümlesinin izinden gidenlerdir." dedi.
Şiir yolculuğunu, geçmişten bugüne Türkiye'de şiirin durumunu ve şiire olan ilgiyi AA muhabirine anlatan Yılmaz "Octavio Paz gibi söylüyorum; 'Benim düşüncelerim yoktur, imgelerim vardır'. Kendimi bildim bileli kaleme, deftere, harflere meftunum. İnsan, sevdiği eşyalarına benzer, onları kullana kullana. Ben de kendimi hep pelikan dolmakaleme benzetirim. İlkokulda, dünyayı pelikan kalemimin ucundaki aralıktan görüyordum." ifadelerini kullandı.
"Güzel sanatların tümü ya şiire ulaşmaya çalışır ya da şiirle var olur"
Yılmaz, edebi türler arasındaki farklılıklara değinerek, şunları kaydetti:
"Şiir metaforlarla yazılır. Roman, hikaye ve denemede metafor başat öge değildir. Diğer edebi türlerin hepsinde şiir vardır, bulunabilir ama şiir biriciktir. Sadece diğer edebi türler değil güzel sanatların tümü ya şiire ulaşmaya çalışır ya da şiirle var olur. Edgar Moren'in dediği gibi 'Şiirin amacı, insanı şiir haline sokmasıdır.' ki bu hiçbir edebi türün gayesi ya da başarabildiği bir şey değildir. Şiirin dışındaki hiçbir edebi tür büyü ya da rüya üretmez.
Yahya Kemal şiirin beste olduğunu, Valery ise büyü üretimi olduğunu söylemişti. Ne beste ne de büyü. Şiir beste ya da büyü olmayan her şey şimdi. Galiba pek bir şey değil. Organizmayı değiştirmiyor şiir, kana karışmıyor, gövdeye müdahale etmiyor. Bugünün şiiri 'Mısra benim haysiyetimdir' anlayışından çok uzakta bir yerde. Şiiri medeniyetin söylem biçimi olarak kabul edenler, Yahya Kemal'in bu cümlesinin izinden gidenlerdir."
Şiirlerinde gelenekten faydalanmaya çalıştığını belirten Yılmaz, "Gelenekten yararlanmadan geleceğe kalacak şiirin yazılamayacağını düşünüyorum. Maziden devşirdiklerimi, edebi gelenek içerisinde nasıl şiirin malzemesi kılabilirim, bunu düşünüyorum. Beslendiğim en önemli damar tasavvuf. Tasavvuf, bana hem muhteva hem de şekil bakımından vazgeçilmez imkanlar sunuyor." değerlendirmesinde bulundu.
Ercan Yılmaz, gelenekten yararlanan şairleri kendine yakın bulduğunu vurgulayarak, "Mesela Hilmi Yavuz, Asaf Halet, Sezai Karakoç. Ben usta-çırak ilişkisine inanan biriyim. Bu, bizim dünyamızın en önemli damarlarından biri. Ancak bu yolla gelenek zincirinin sahih bir halkası olabiliriz. Dolayısıyla benim ustam, hem kalbinden hem şiirinden el aldığım Hilmi Yavuz'dur. Elbette Yunus, Fuzuli, Mevlana, Galib Dede, Rilke, Yahya Kemal, Haşim'i de unutmuyorum. Onlar benim ilham meleklerim aynı zamanda." şeklinde konuştu.
"Birçok sebep, nitelikli şiirin öne çıkmasını engelliyor."
İnsan var oldukça, şiirin de var olacağının altını çizen Yılmaz, şöyle devam etti:
"Üniversitelere, şiir odaklı derslerin 2000 sonrası neredeyse hiç uğramaması, şairlerin şiirin tarihi hususundaki yetersizlikleri, şiirin 'ben' fanusuna sıkıştırılması, gruplaşmalar, gerçek manada eleştirinin azlığı, görsel ve yazılı medyanın şiire mesafesi, sempozyumların ve şiir şölenlerinin renksizliği, sosyal medya kaosu, şiir yayıncılığının açmazları, her alanda ve anlamda yaşanan zevk hezimeti, lise edebiyat derslerinde iyi bir okur olmanın alt yapısının verilemiyor olması gibi birçok başlık, nitelikli şiirin öne çıkmasını ve merkezde olmasını engelliyor. Buna rağmen şiir kısa ve uzun vadede kah usulca akan bir yeraltı ırmağı kah çağlayan gibi varlığını görkemli bir şekilde sürdürecektir. Türkiye'de şiirden de insandan da umut kesilmez."
Son yıllarda yayımlanan şiir kitaplarında şizofren bir "ben" putu olduğunu söyleyen Yılmaz "Öznel değil bireyci şiirlerin yılları. Şiir modern dünya karşısında şairin tavrını belirlemiyor artık. Şiir şairin derinliğinin, kaosunun, zekasının, isyanının, ironisinin bir vitrini konumuna geleli çok oldu. Modern dünyanın kaosu içinde, bulantı ile bulanıklık arasında debelenen şair için dünyada şairane konaklamanın hiçbir hükmü olmadığı gibi şiirin tanrısal özü de esamesi okunan bir şey değil artık." dedi.
Yılmaz yine de Türk şiirinin büyük ve köklü olduğunu, yepyeni imkanlar vadettiğini aktararak "Son yıllarda öykü ve roman öne çıkıyor gibi görünse de, bu öne çıkışın medeniyetimizin başat söylem dili olan şiirin geriye itilmesi manasına geldiğini düşünüyorum. Şiirin yitik cennetine, belki yakın zamanda değil ama bir gün tekrar kavuşacağına inanıyorum. Dünyanın her anlamda kıyamete zorlandığı günümüzde ve gelecekte, şiir biricik yerini muhafaza edecektir." ifadelerini kullandı.