"Ergenekon" Davası
"Ergenekon" davasının 256.duruşması başladı.
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 65'i tutuklu 274 sanıklı
"Ergenekon" davasının 256. duruşması başladı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 12 tutuklu sanık katıldı.
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, gazeteci Tuncay Özkan, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, annesinin cenazesine katılması için izin verilen emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 53 tutuklu sanık ise duruşmaya gelmedi.
Bu davadan tutuksuz yargılanan "Odatv" davasının tutuklu sanığı Yalçın Küçük'ün de hazır olduğu duruşmaya, cezaevinde görüş günü olması nedeniyle tutuklu sanıkların çoğunun gelmediği dikkati çekti.
Duruşmada, gizli tanık odasından sesi salona yansıtılarak dinlenilen Şemdin Sakık, savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in kendisine yönelttiği soruları yanıtlamadan, İlker Başbuğ'un dün yaptığı açıklamaya atıfta bulunarak, dünkü ifadeleri üzerine gelen tepkilerden dolayı açıklama yapmak istediğini söyledi.
Sakık, "Bir teröristin nasıl oluyor da böyle bir mahkemede dinlenildiği" şeklinde tepki aldığını belirterek, "Mahkemede yargılaması yapılan iddiaların altını doldurmak için geçmişimin de bazı iftiralarla gündeme getirildiğini gördüm. Benim tanık olarak dinlenirken terörist sıfatım yoktur. 15 yıl önce örgütten ayrıldım. Nedeni bu kör şiddetin, artık bu ülkeye, halka zarar verdiğini ve hiçbir sorunu çözemediğini duyurmaktır. Bana verilen 30 yıllık cezamın yarısını çekmiş bulunuyorum. 'Eski terörist' diyebilirsiniz. Ama şu anda 'suç işliyor' diyemezsiniz. Kimseye açmadığım hizmetlerde bulundum. Samimiyetimi tartışma konusu yapanlar, hizmetlerimin boyutuna dikkat etmelidir" dedi.
-Gerçeği göz ardı ediyorlar-
Sakık, Abdullah Öcalan'ın Şam'dan çıkarılmasının tamamen kendisinin geliştirdiği plan çerçevesinde olduğunu ifade ederek, "Bunu söylerken ne kadar büyük bir risk aldığımı biliyorum. Ölüm riski var. Genelkurmay başkanlığı yaptıkları halde ya bunu bilmiyorlar, ya da vicdansızca gerçeği göz ardı ediyorlar" diye konuştu.
Türkiye'ye gelir gelmez pişmanlık yasasından yararlanmak için dilekçe verdiğini anlatan Sakık, şöyle devam etti:
"Bana 'yasadan yararlandırmazlar, sen delirdin mi' diye sordular. 'Siyasi kariyerini niye çizdirdin', diye serzenişte bulundular. Devletin beni pişmanlık yasasından yararlandırmayacağını biliyordum. Hakkımda belli bir kamuoyu oluşturuldu. Dilekçeyi vermemin çok başka nedenleri var. Dağda geçirdiğim yıllarda yürüttüğüm faaliyetlerden dolayı, Öcalan'dan daha ön plana çıkmış biriydim. Kürt gençlerinin idolü konumuna gelmiştim. Cezaevinde de şiddeti, silahlı mücadeleyi savunmam durumunda binlerce genç benim için dağa giderdi.
'Benim için gidiyorsanız gitmeyin' mesajı verdim. Binlerce insan dağa gitme kararını gözden geçirdi. Dağa gidişler sınırlanırsa, dağdan inişler hızlanır. Dağdan inişler hızlandı, çıkışlar yavaşladı. Örgüt içinde benimle hareket eden insanlar korkularından teslim olmadılar. Ama örgüttü bırakıp ya Kuzey Irak'a ya da Almanya'ya yerleştiler. Ben pişmanlık yasasından yararlanmak için dilekçe vererek bu hizmeti yaptım. Kişiliğimi, onurumu yitirdiğim, kendimi cezaevinden kurtarmak için değil. Hizmet için yaptım. Çok hayırlı bir iş yaptığımı düşünüyorum. Cezaevinde 15 yıl yattım ve 16 kitap yazdım. Bu kitapların hepsi de şiddetin her türlüsünün insana verdiği zararı işleyen kitaplardı."
-Savaşçı doğmadım ki-
Sakık, Başbuğ'un yazılı açıklamasına atıfta bulunarak, "Şemdin Sakık gibi bir teröristin bu mahkemede tanık olarak dinlenmesi" sözünün havada kaldığını söyledi.
"18 yıl orduya karşı mücadele etmiş birinin art niyetli olmaması mümkün mü" şeklinde eleştirildiğini ifade eden Sakık, "Bu mantıkla gidersek benim hala PKK'yı savunmam gerekiyordu. PKK'nın gerçek yüzünü ortaya çıkartmak için uğraştım. Yıllardır gençleri PKK'nın elinden kurtarmaya çalışıyorum. Kişilik değişmeyebilir ama tercihler değişkendir ve değişebilir. Öcalan ile ilgili 2 kitap yazdım. Ben savaşçı doğmadım ki" diye konuştu.
Sakık, 12 Eylül'de şiddete yöneltildiğini, şartların kendisini dağa çıkmaya yönlendirdiğini belirterek, dağda geçen yıllarının Şemdin Sakık'ın dışında bir şey olduğunu anlattı.
Sakık, dağda Türk ordusu ile defalarca karşı karşıya geldiğini, ordunun disiplinli, fedakar, üretken ve hiyerarşi içinde olduğunu gördüğünü ve saygı duyduğunu kaydetti.
Sakık, nasip olursa 15 yıl sonra özgürlüğüne kavuşacağını dile getirerek,
"Çürük raporu alma, bedelliden yararlanma imkanım olmasına rağmen sembolik değeri olsun diye askere gideceğim. Ordu kimsenin malı değildir. Bu ordu Türkiye'nin ordusudur. Askere gidererek, Kürt gençlerine 'ordu sizindir, askerlik yapın mesajı' vereceğim" şeklinde konuştu.
-Davalar olmasaydı kan akacaktı-
Sakık, 1993'te yaşanan 33 erin katledilmesi olayından sonra büyük zarar gören ordunun kuvvet komutanlarını, generallerini, yarbaylarını kaybettiğini vurgulayarak, "Bunun ortaya çıkarılmasını istemek orduya hizmettir, orduyu yıpratmak değil. Ordu silahsız askerlerini kaybetti. Göreve gelir gelmez bu arkadaşlarının akıbetini araştırmalıydılar. Asker arkadaşlığı, yoldaşlık bunu gerektir. Onlar bunları gizlediler, bildiklerini ifşa etmediler. Her şeyi biliyorlar, bildiklerini de gizliyorlar. Bizi burada konuşturan onların tutumudur. Gizledikleri için de başkaları açıklıyor" diye konuştu.
Bu davada ifade vermek istemesinin nedeninin "karanlık noktaların aydınlatılması isteği" olduğunu vurgulayan Sakık, "Bunun dışında bir amacım yok. Açıklığın olduğu dünyada sinsice hareket edilmez. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ancak bazı yalanlar akşam ortaya çıkar. Gerçek ortaya çıkar. Halkın aydınlatılması gerekiyor. Eğer bünyede bir kirlilik, zehir varsa bu ülke yoluna girmiş sayılmaz. Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları olmasaydı bugün ülkede oluk oluk kan akacaktı. Bu işin ruhunu biliyorum. Bu nedenle hayırlı bir iş yaptığıma inanıyorum" şeklinde konuştu.
(bitti)
Muhabir: Hanife Sevinç - Mehmet Ali Derdiyok
Yayıncı: Sabri Çelebioğlu - İSTANBUL