Ergenekon Davası'nın Gerekçeli Kararı
Karardan: "Demokrasinin nimetlerini gören toplumumuz, bu sefer herhangi bir müdahale sonrası hem mağdur olup hem dalkavukluk ve riyakarlık yapmaktansa, zorluk ve risklerine katlanmak pahasına cesur olmayı seçmiştir" "Terörist' kelimesi hukuki değil, basın yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır.
Ergenekon davasının gerekçeli kararında, "Demokrasinin nimetlerini gören toplumumuz, bu sefer herhangi bir müdahale sonrası hem mağdur olup hem dalkavukluk ve riyakarlık yapmaktansa, zorluk ve risklerine katlanmak pahasına cesur olmayı seçmiştir" denildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, sanıklar tarafından "Bir genelkurmay başkanından nasıl terörist olur?" söylemleriyle oluşturulan bir algının söz konusu olduğuna vurgu yapılarak, şu ifadeler kullanıldı:
"Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 'terörist' kelimesi hukuki değil, basın yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır. Hukukta ise 'terör suçlusu' kavramı tercih edilir. Terörle Mücadele Yasası kapsamında 'terör örgütü' olarak değerlendirilen suç örgütlerinin mensuplarının belirli eylemleri de 'terör suçu' sayılmaktadır. Bu kapsamda yasa koyucu, devlet aleyhine işlenen TCK 302, 309, 311, 312 gibi maddelerdeki suçları 'terör suçu' olarak kabul etmektedir. Anayasal düzene, yasama organı ve yürütme organına karşı işlenen bu tür suçların gerek işleniş biçimi ve gerekse vahim sonuçları dikkate alınarak doktrinde, yazılı hukukta ve uygulamada bunlar terör suçları arasında yer almaktadır. İkinci olarak, gerek teoride ve gerekse pratikte herkesin, her türlü suçun sanığı olması mümkündür. Nitekim sanık avukatlarının ve özellikle sanık Dursun Çiçek'in avukatı İrem Çiçek'in duruşmalar sırasında beyan ettiği, 'makamlar suç işlemeye engel değildir' sözünü bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Terör suçları siyasi içeriği de olan suçlardır. Bu yüzden yukarıda da değinildiği üzere bu suçun failleri işledikleri eylemleri suç kapsamında kabul etmezler. Bu suçların hemen hemen tüm sanıklarının sahip olduğu ortak düşünce, 'işledikleri eylemlerin insanlık, vatan ve memleket için faydalı olduğu' yönündedir. Bu yüzden bu suçların sanıkları kendilerini bir terör suçlusu saymazlar."
"Yasalar önünde herkes eşittir" ilkesine vurgu
Dava dosyasında Genelkurmay Başkanı'ndan bir alı statüde bulunan eski Jandarma Genel
Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon, eski Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız, generaller Nusret Taşdeler, Mehmet Eröz, Veli Küçük ve daha bazı alt rütbe mensubu komutanların da sanık İlker Başbuğ ile aynı cezaya çarptırıldığına işaret edilen kararda, "Yukarıda belirtilen algı referans alınarak bir sonuç çıkarılması gerekirse, o zaman hiçbir üst düzey generalin veya diğer askeri kişilerin cezalandırılmaması gerekirdi. Bunun yanında bir genelkurmay başkanının bu tür bir örgütün içinde olabileceği algısı ilk olarak mahkememizdeki yargılama ile de oluşmuş değildir" denildi.
"Genelkurmay başkanından terörist mi olurmuş?' söylemi bir başka açıdan da çelişki içermektedir. Çünkü bir mahkeme eğer böyle bir kişinin hiyerarşik olarak altındaki kişilere aynı eylem dolayısıyla ceza vermişse, 'yasalar önünde herkes eşittir' ilkesi gereği bu kişilerin eylemlerinin ortağı olan komutana da ceza vermesi kaçınılmazdır" ifadesi kullanılan kararda, genelkurmay başkanı olan bir kişinin, emir komuta sisteminin ve hiyerarşinin esas olduğu kurumu içinde mutlak bir hakimiyetinin söz konusu olduğu ve onun talimatı, izni veya muvafakati olmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, özellikle Genelkurmay Karargahında herhangi bir eyleme veya işleme girişilmesinin mümkün olamayacağı aktarıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu her bir ferdin, gerek aldıkları eğitimle ve gerekse uygulamalarla eksiksiz olarak yetiştirilmeye çalışıldığı ve bu durumun askerlik mesleğinin doğal bir sonucu olduğu belirtilen kararda, gerek fiili durum ve gerekse oluşmuş algı bakımından genelkurmay başkanının herhangi biri
olarak farz edilemeyeceği ve beyan ya da eylemlerinin de sıradan olarak değerlendirilemeyeceği kaydedildi.
"Toplumumuz, müdahale sonrası dalkavukluk yerine cesur olmayı seçmiştir"
Özellikle demokratik gelişimini tamamlayamamış tüm ülkelerde genelkurmay başkanlarının ülkenin yönetilmesinde ve siyasetinin belirlenmesinde olması gerekenin çok üzerinde bir ağırlığa sahip olduklarının bilinen bir durum olduğuna vurgu yapılan kararda, "Geçmişteki olaylar dikkate alındığında bu gerçekliğin ülkemizde de söz konusu olduğu bilinen bir husustur. 1960, 1972, 1980 yıllarındaki darbe ve muhtıralar ve yakın tarihteki müdahaleler hep idareye ve kanunlara bağlı olması gereken asker kişiler tarafından gerçekleştirilmiş, başbakanlar ve cumhurbaşkanları kendi olurlarıyla bu göreve gelen asker kişiler tarafından görevden el çektirilmişlerdir. O yüzden geçmişte defalarca yaşanan ağır ve izleri hala silinemeyen sendromlar gereği, toplum ve siyaset kurumu olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başında bulunan birinin eylem ve söylemlerinin herhangi birininki gibi değerlendirilmesi mümkün değildir" denildi.
Bir başkasının konuşma ve planları kaale dahi alınmazken, aynı içerikli davranışların bir genelkurmay başkanı tarafından işlenmesinin tüm toplumda ve hükümetlerde bir baskı oluşturacağı ve görevlerini yapmasına engel olacağının açık olduğu belirtilen kararda, "Demokrasinin nimetlerini gören toplumumuz, bu sefer herhangi bir müdahale sonrası hem mağdur olup hem dalkavukluk ve riyakarlık yapmaktansa, zorluk ve risklerine katlanmak pahasına cesur olmayı seçmiştir" denildi.
Gerekçeli kararda, Başbuğ'un, başında olduğu kurumun en önemli birimlerinden biri olan Bilgi Destek Dairesi'nin hazırladığı eylem planlarından haberinin olmadığı ve buradaki işlemlerin bilgisi dışında yapıldığı yönündeki savunmasının, işin doğası gereği itibar edilir bulunmadığı ifade edildi.
"Gülen grubuna yönelik değil, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne yönelik"
"İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın, mahkememizde görülen davayı ilgilendiren yönü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti hakkındaki kısmıdır. Yoksa Gülen grubuna yönelik planlar değildir" ifadesi kullanılan kararda, söz konusu planda Gülen cemaati diye bilinen grup ile AK Parti ve hükümetin birbirine verdiği düşünülen
destek nedeniyle hakkında bazı planlar yapıldığı, bu planlar üzerinden AK Parti Hükümeti'nin hedeflendiğinin görüldüğü ve bir bütün olarak bu plan içeriğinin çok açık şekilde AK Parti Hükümeti'nin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye yönelik olduğu anlatıldı.
Kararda, "Tüm bu anlatılanlar ışığında ve herkesin kanun önünde eşit olduğu belirtilen Anayasa ilkesi karşısında, sanık İlker Başbuğ'un, haklarında mahkumiyet kararı verilen diğer asker kökenli ve sivil sanıklar gibi, işlediği sabit olan üzerine atılı suçlardan cezalandırılması yönünde karar vermek gerekmiştir" denilerek, Başbuğ hakkında, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, "darbeye teşebbüs" suçu söz konusu olduğu için "Ergenekon silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ceza verilmesi yoluna ayrıca gidilmediği aktarıldı.
"Ergenekon örgütünün hedefi, devlet yönetmek"
Ergenekon silahlı terör örgütünün, ülkede illegal olarak kurulup faaliyet gösteren silahlı bir terör örgütü olduğu ve diğer silahlı terör örgütleri gibi çok sayıda yasa dışı eylem ve faaliyetlerde bulunduğu belirtilen kararda, "Ancak diğer terör örgütleri hedefe ulaşmak için yaptıkları bu eylemleri kamuoyuna duyurup, kendi reklamlarını yaparak eleman kazanmaya, seslerini ilgililere duyurmaya çalıştıkları, eylemleri yaptıktan sonra bizzat örgüt mensuplarınca telefonla aranarak bilgi verildiği halde, Ergenekon terör örgütü bu yönden diğer terör örgütlerinden tamamen ayrılmaktadır. Ergenekon silahlı terör örgütünün reklam yapma ve ismini duyurma kaygısı yoktur. Tam tersine bu örgütün en büyük prensiplerinden bir tanesi gizliliktir. Bu nedenle isimlerinin ve örgütün isminin duyulmasını kesinlikle istememektedirler" ifadesi yer aldı.
Ergenekon silahlı terör örgütünün yıllardır başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, devletin pek çok kesimine kendi elemanlarını yerleştirdiği ve bu elemanları sayesinde, tam bir gizlilik içerisinde nihai hedefine ulaşmak için faaliyet yürüttüğüne işaret edilen kararda, "Ergenekon silahlı terör örgütünün nihai hedefi, ne anayasal düzeni değiştirmek, ne de ülke topraklarından bir kısmını bölüp ayrı devlet kurmaktır. Bu terör örgütünün hedefi, mevcut anayasal düzen içerisinde ülkeyi bizzat ya da kendi kontrollerindeki hükümetler vasıtasıyla idare etmektir. Bunu da devlet kademelerine yerleşen hatta devletin en üst noktalarında bulunan üst düzey bürokrat ve devlet görevlileri aracılığıyla yapmaktadır" denildi.
Örgütün devlet yönetimi için sadece üst düzey bürokrat ve devlet görevlisi yetmeyeceği gerekçesiyle, gerektiğinde kullanılmak üzere, iş adamları, siyasetçiler, öğretim görevlileri, rektörler, gazeteciler, mafya babaları, tetikçiler, işçiler, memurlar ve emekliler gibi toplumun her kesiminden eleman bulundurduğu saptaması yapılan kararda, "Ergenekon silahlı terör örgütünün üyeleri ve yöneticileri hakkında değerlendirme yaparken, sıradan ve bilinen terör örgütleri gibi değerlendirmemek, örgütün kendine özgü yapısını, nihai hedefini, hedefe ulaşmak için seçtiği yöntemleri, gizlilik prensibine sıkı sıkıya bağlı olarak hareket edilmesini, deşifre olanlar için uygulanacak yaptırımları ve örgüt belgelerinde de belirtilen diğer hususları hep birlikte dikkate alarak değerlendirme yapmak gerekmektedir" ifadesi kullanıldı.
"Hedefe ulaşmak için darbe yapmak"
"Ergenekon silahlı terör örgütünün, devlet yönetimi nihai hedefine ulaşmak için başvurduğu en önemli yollardan birinin, ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturup, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine yerleşmiş kendi elemanları vasıtasıyla, askeri müdahale, yani darbe yapmaktır" denilen kararda, bu faaliyetlerle ilgili ilk örneğin, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e karşı yapılan faaliyetler olduğu ve bu tür faaliyetlerin, özellikle 2002 seçimlerinden sonra, AK Parti Hükümeti'nin kurulması üzerine yoğunluk kazandığı aktarıldı.
Kararda, 2005'e kadar planlanan pek çok darbe girişiminin sonuçsuz kalması, bu girişimlerin halktan ve silahlı kuvvetlerden destek görmemesi nedeniyle, Ergenekon silahlı terör örgütünce ve örgüt belgelerine uygun olarak, halkın ve kendileri dışındaki silahlı kuvvetler mensuplarının, yapılacak olan bir silahlı müdahaleyi yani darbeyi desteklemesi için, uygun ortam hazırlanması yönünde çalışmalar yapıldığı belirtilerek, bu bağlamda, kontrollü ve kara propaganda yapılabilecek sivil toplum örgütleri ve internet siteleri kurup işletme kararı alındığı kaydedildi.
Gerekçeli kararın İlker Başbuğ ile ilgili sonuç bölümünde şu ifadeler yer buldu:
"Sanık Dursun Çiçek tarafından, örgütün eylem ve faaliyetlerinde kullanılmak üzere illegal olarak kurulduğu anlaşılan internet sitelerinde, aynı amaç doğrultusunda, çok yoğun olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, AK Parti ve dini cemaatler aleyhine kara propaganda mahiyetli yayınlar yapıldığı, bu sitelerin basında yer alması nedeniyle, yayınların geçici olarak durdurulması üzerine, sanık İlker Başbuğ'un talimatı ile sitelerin farklı isimle ancak aynı içerikle kara propaganda faaliyetlerine devam edebilmesi için çalışma yapıldığı, ekinde bulunan ek güvenlik tedbirleri bölümünde, AK Parti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhine kara propaganda içerikli daha önce yapılan yayınlara, hangi yol ve yöntemlerle devam edileceği yazılı olan 'Andıç' isimli çalışmayı onaylayarak uygulamaya koyduğu, Çiçek tarafından, Başbuğ'un kontrolünde ve bilgisi dahilinde 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' isimli plan hazırlandığı, bu çalışma ile, ülkede kaos ve kargaşa ortamı yaratıp, darbe zemini oluşturmanın amaçlandığı, hazırlanan planının Erzincan ilinde uygulamaya konulduğu, Başbuğ'un da bu plan dahilinde, kamuoyunu yönlendirmek, silahlı kuvvetlere mensup olup cunta yapılanması içerisinde yer almayan asker kişileri etkilemek, yapılacak herhangi bir askeri müdahaleye karşı halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hazırlamak için çok sayıda basın açıklaması yaptığı, sanığın böylece ülkede askeri müdahale zemininin oluşması yönünde gerekli olan kaos ve kargaşanın çıkması, halkın sokağa dökülmesi, devlet otoritesinin zaafa uğraması, darbeye zemin hazırlamak ve hükümetin askeri bir müdahale ile ortadan kalkması ya da görevlerini yerine getirmesinin engellenmesi için elverişli araçlarla icra hareketlerine başladığı, sanığın bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni silahlı müdahale ile, cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasına tamamen veya kısmen engel olmaya teşebbüs ettiği anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı suçu işlediği sabit kabul edilmiş, TCK 312. maddesi gereğince cezalandırılması yönünde karar verilmiştir."
- İstanbul