Eski Hasta Tutuklu:Kim Olursa Olsun Hasta İse Bırakılmalıdır
Eski Bir Hasta Tutuklu olan Ümit Aydın, "Siyasi, asker, Ergenekoncu fark etmez eğer cezaevindeki kişi tedavi olması gerekiyorsa bırakılmalıdır" dedi.
TUHADFED öncülüğünde başlatılan ve İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu ve bir çok sivil toplum örgütünün de destek verdiği "Hasta tutsaklar ölmesin" eylemleri sürüyor.
Hasta tutukluların yaşadığı sıkıntıları, zorlukları ve çözümün ne olması gerektiğiyle ilgili kendisi de bir zamanlar hasta bir tutuklu olan Ümit Aydın ile konuştuk. "Hasta tutsakların durumunun seçim sürecidir diye göz ardı edilmemesi" gerektiğini dile getiren Aydın, "İnsanların öldüğü yerde hangi barışı yapacaksınız, hangi vicdanı rahatlatacaksınız?" diye soruyor.
Bir zamanlar hasta tutuklu olan Ümit Aydın ile soru cevap tarzında bir röportaj gerçekleştirdik. Ümit Aydın'ın geçmişte kendisinin de yaşadığı olayları ve hasta tutukluların durumlarıyla ilgili yapılması gerekenleri anlattı.
Kendi durumunuzdan bahsedebilir misiniz? Neler yaşadınız?
Daha önce yaşadığım bir tedavi sürecinde hepatit virüsü kaptım ve Cezaevi koşulları yüzünden karaciğerim iflas etti. 2003 yılında karaciğer nakli yapıldı. 2012 yılında yeniden gözaltına alındıktan sonra iyi tedavi olamadığım için böbreklerim iflas etti. Normalde dışarıda olsam böbreklerim iflas etmeyecekti. Dolayısıyla iyi tedavi olamadığım için, kontrollere gidemediğim ve sterilize bir ortamda yaşayamadığım için bu hastalığım ortaya çıktı. Halbuki dışarıda olmanız halinde tedaviniz için gerekli şartları oluşturma imkanına daha çok sahipsiniz. Cezaevi koşulları bunun tam tersi koşullar… Hücre gibi bir yerde dört kişi bir arada yaşıyorsunuz. Böyle bir ortamda hijyenden, sağlıklı beslenmeden bahsedilmez. Bir kere dört kişinin bir arada olduğu küçük bir yerde temiz hava sorunu var. Aynı yerde yemek yiyorsunuz, tuvalet ve banyo ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. Bu koşullar başlı başına hastalığın daha da hızlanmasına neden olan koşullardır.
Hastaneye gitme imkanı bile bulamıyorsunuz. Bunların tümü başlı başına sorun ve biz bunları yıllarca yaşadık. Bunlar mahkemelerde söylenmesine ve raporlar verilmesine rağmen bir sonuç alınamıyor. Benim 4-5 tane raporum var. Daha önce 2004 yılında Adli Tıp Kurumu'nun verdiği "Cezaevi'nde kalamaz" raporu ile altı aylığına bırakılmıştım. Buna rağmen 2012 yılında tekrar gözaltına alındık. Ege ve Dicle Üniversitesi'nin hatta Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin raporunun olmasına rağmen yine gözaltına alındım ve bu raporların hiçbiri dikkate alınmadı. Bu girişimlerden sonuç alınamadı ve böbreklerim iflas etti. Diyalize girmek zorunda kaldım.
Hasta bir tutuklu için cezaevi koşullarının yarattığı olumsuzluklar nelerdir?
Cezaevi koşullarında bilindiği üzere iyi tedavi ve gerekli beslenme koşulları gerçekleştirilemiyor… Özellikle sağlık yönünde kendinize yönelik her şeyden mahrumsunuz. Bu da sizde hastalıkları açığa çıkarıyor. Tabi burada cezaevinde gerek cezaevi idaresine gerekse tepki amaçlı yapılan açlık grevlerine katılınca bu daha bir açığa çıkıyor, bünye daha fazla zayıflıyor. Dolayısıyla vücut direnciniz zayıflıyor ve daha çabuk hasta olabiliyorsunuz. Böylesi koşullarda gerekli olan tedavi imkanlarını da bulamıyorsunuz. İstediğiniz zaman hastaneye gitme imkanı da bulamıyorsunuz. Bunlar hepsi başlı başına sorun. Cezaevi koşullarında bu sorunları biz arkadaşlarımızla birlikte yaşadık.
Siz hasta bir tutuklu olarak cezaevinde bu süreci yaşadınız. Nasıl bir duygudaşlık ortaya çıkıyor?
Kendi acınızı unutuyorsunuz…
Her şeyden önemlisi bugün cezaevlerinde binlerce tutuklu hasta var. Ama bunların içerisinde öncelikle sağlık sorunları ciddi olan arkadaşlar var. Acil tedavi olması gereken arkadaşlar var ve yanı başınızda onlar için hiç bir şey yapamıyorsunuz. Bir yerden sonra kendinizi, acınızı unutuyorsunuz. Herkes hasta olan arkadaşın bir an önce tedavi olması için çaba sarf ediyor. Bir şeyler yapamamak; en kötüsü de çaresizlik… Dolayısıyla bu arkadaşlarınızı da etkiliyor.
Tedavi süreçlerinde ne gibi sorunlar yaşanıyor?
Cezaevlerinden hastanelere gidiş dönüşler başlı başına sorundur. Hastaneye sevk konusunda İdare ile asker ile ayrı sorunlar yaşıyoruz. Gittiğiniz zaman doktorlar ile sorun yaşıyorsunuz. Hastaneden Cezaevine gidip gelmek ayrı bir işkence, ayrı bir sorun.
O ring arabalarıyla hastaneye gidiyorsunuz… Bir kere temizlik adına hiçbir şey yok. Böylesi zor koşullarda yaşıyorsunuz… Sevk edilirken geç götürebiliyorlar. Ağırdan alabiliyorlar. Kimi zaman bazı yerlerde bu bilinçli yapılıyor. Kimi zamanda bürokrasiye takılıyor. Bazı durumlarda idare askeri, askerde idareyi suçluyor. Böyle bir kısır döngü oluşabiliyor. Hastaneye gittiğiniz zaman kelepçeler açılmayabiliniyor. Bunlar yaşanan şeyler. Doktor, "Ben böyle de tedavi edebilirim" diyor. Biz ise ilkesel olarak "İnsanız ve böyle tedavi edilmeyi kabul etmiyoruz" tavrı geliştirmiştik. Bir diğer sorun da hasta ve doktor arasında üçüncü şahsın girmemesi gerekiyor. Askerler çıkmıyor ve her şeyini, özelini askerin yanında anlatmak durumunda kalıyorsun…
Bir de diyelim ki tedavinin süreklileşmesi gerekiyor. Bir defa gidince teşhis konuluyor. İkinci bir defa, bir hafta sonra gitmen gerekirken; haftalar bazen aylar sonra götürülüyorsun. Doktor seni takip etmesi gereken peryotlarda takip edemiyor. Dolayısıyla tedavin de aksıyor.Tedavinin her aşamasında sorunlarla karşılaşılıyor. Çok ciddi rahatsızlıkları olan arkadaşlarımız var. Kanser olan var, felçlidir. Eli olamayan ayağı olmayan arkadaşlarımız var. Tek başına hareket edemeyen ve hatta "Cezaevinde kalamaz" raporu olanlar, eli yok, kolları yok. Tek başına hücreye atılmış, ölüme terk edilmiş.
Bilinçli yaklaşım var: Parça parça öldürülüyoruz
Mesele arkadaşımız eli yok tek başına hücreye atılmış. Metrsi'te bir arkadaşımız ağırlaştırılmış müebbet almış kolları yok. Salih Tuğrul adındaki bir arkadaşımız vardı, felçliydi… Yemek vermesen yemek yemeyi hatırlamıyor, konuşamıyor, tuvaletini tutamıyor. Buna rağmen cezaevi koşullarında bırakılıyor. Bu ne anlama geliyor? Cezaevlerinde parça parça öldürülüyorlar. Artık o konuma geldik.
Ben ilk girdiğimde ayaklarım, ikinci girdiğimde karaciğerim, ondan sonraki süreçte böbreklerim gitti. Bu tedavi olamamaktan kaynaklı bir süreç. Burada çok bilinçli bir yaklaşım var. Bunun yanında iyi niyetli yaklaşan insanlar da var ama genel olarak bilinçli bir olumsuz yaklaşım söz konusu.
Öte yandan Önderliğin durumu da bu noktada çok önemlidir. Kendisi de kalp hastasıdır. Sağlık sorunu ile ilgili ciddi rahatsızlıkları var. Tüm arkadaşlarımız için öncelikli olan Önderliğin sağlık durumudur. Önderliğin sağlığı demek iki halkın da bir arada yaşamasının koşullarının oluşturulması demektir. Her arkadaşımız kendi sağlığından ziyade önderliğin sağlığı konusunda hassastır. Öncelikle buna dikkat edilmesi gerekir.
Hastanelerden raporlar alıyorsunuz. Bunları sunmanızın bir etkisi olmuyor mu, ya da Mahkemelerin bu konudaki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Adli Tıp Kurumu sorun oluşturuyor
Mahkemeler ve Adli tıp Kurumu, hastanelerin tutsaklarla ilgili raporlarını ciddiye almıyor. Bu konuda ciddi bir dengesizlik var. Örneğin Halil arkadaşa (Halil Güneş) Cezaevinde kalamaz raporu verilmesine rağmen, Adli Tıp Kurumu "Cezaevinde kalabilir" raporu veriyor. Şimdi o zaman burada bir sorun var. Devlet hastanelerinde böyle bir rapor alınıyor ama ATK ve mahkemeler ciddiye almıyor.
Siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin bu konuda çalışmaları var. Sizce yeterli mi?
Siyasetçilerimiz, sivil toplum örgütlerimiz ve hükümetin kendisi bu konuya duyarsız yaklaşıyor. Hem muhalif kesim için, hem hükümet için de böyledir. Bu sorun ile ilgili ciddi bir tavır geliştirme, ciddi bir formül üretme yoktur. Bu politik ya da ideolojik bir sorun değildir. İnsani bir sorundur. İnsanların düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun bir kere bu insani bir sorundur. Yani insanların acısını hissettiğiniz kadar insansınız. Eğer duyarsız kalıyorsanız, farklı arayışlar içine girmiyorsanız burada ciddi bir sorun var demektir. Burada gerçekten bir insanlık sorunu vardır. İnsanların öldüğü yerde yani siz hangi barışı yapacaksınız, hangi vicdanı rahatlatacaksınız? Cezaevlerinde bugün tabutlar çıkarsa, insanları nasıl ikna edeceksiniz, bu durumu nasıl anlatacaksınız. Bunlar gerçekten çok ciddi sorunlardır. Hükümet de kendi verdiği sözlerde durmalıdır. Başbakandan tutun da bakanlara kadar hepsi şunu diyordu: "Cezaevlerindeki herkesin hayatlarından biz sorumluyuz. İnsanların hayatı bizim için önemlidir" O zaman sözlerinde dursunlar.
Siyasetçilerimiz ciddi politikalar üretemiyor…
Yine aynı şekilde bizim kendi siyasetçilerimiz, sivil toplum örgütleri, bu konuda çok sıradan bir duruş sergiliyorlar. Tavırsız kalıyorlar. Kanıksanmış bir durum halini almış. Gidip rutin basın açıklamalarıyla kınanıyor sonra her şey aynı şekilde devam ediyor. Farklı bir yol yöntem oluşturulamıyor. Bu tavır insanların ölmesini de beraberinde getirecek. Ciddi bir tavır ortaya koymak, ciddi politikalar üretmek gerekiyor. Önderliğin de bu konudaki hassasiyeti de biliniyor. Bu aslında insani bir şey ve bu noktada insanları, toplumları bir araya getirebilirsiniz. Belki siyasal ya da ideolojik olarak bir araya gelemeyiz, birçok noktada ayrışabiliriz ama insani noktada rahatlıkla bir araya gelebilir ve bazı şeyleri halledebiliriz… Ve bunlar başlangıç noktaları olabilir. İki toplumun bir araya gelmesinin, diyalogların gelişmesinin, barış sürecinin gelişmesinin temeller olabilecek bir sürecin önünü açabilecek gelişmeler olabilir. İnsanları düşünsel, ruhsal olarak buna hazırlar ve bir konuma getirebilir, önünü açabilirsiniz. Bunun için de çok özel politikalar geliştirmeye, yasalar çıkarmaya da gerek yok. Hasta insanlara raporlar veriliyor, bu raporlar dikkate alınırsa yeterlidir.
Büyük çelişkiler var…
Şöyle bir dengesizlik var. Yasa çıkardılar biz hasta tutsakları bırakacağız dediler. Bir yandan Adli Tıp'a gidiyorsunuz "cezaevinde kalamaz" diye rapor veriyor. Savcılık ise, "Toplumun güvenliği açısından tehlikelidir" deyip serbest bırakmıyor. Örneğin, Salih Tuğrul adlı arkadaşımız felçlidir, kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır ve Savcılık, "Toplumun güvenliği açısından tehlikelidir" diyor. Bu büyük bir çelişkidir.
"Cumhurbaşkanı da bu konuda ciddi bir tavır almalıdır. Kendi yetkilerini kullanmalıdır. En fazla hassas olacak kurumların başında gelmelidir. Kendisi söylem düzeyinde kalmamalıdır. Önünde hasta olan tutukluların dosyaları vardır ve bunlara bir an önce bakmalıdır, müdahale edebilmelidir. Bireysel yetkisini ön plana çıkarabilmelidir."
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Cezaevinde kim olursa olsun… İster adli, ister siyasi, asker olsun, Ergenekoncu olsun; eğer rahatsızsa ve tedavi olması gerekiyorsa bırakılmalıdır. Çünkü hastalık oluştuktan sonra Cezaevi koşulları bunu hızlandırıyor, hayatını kaybetmeye kadar varabiliyor. Örneğin bu ağır hastalıklar için kullanılan ilaçlar vücudun diğer organlarını da etkiliyor. Bunların tedbirlerinin alınması gerekiyor. Bu insanlık sorunun çözümü için gerekli tüm düzenlemelerin yapılmasını ve beraberinde toplumsal duyarlılık yaratacak demokratik eylemlerin, tavırların hayata geçirilmesi gerekiyor. Seçim sürecidir diye göz ardı edilmemeli ve bu sürece kurban edilmemelidir. Hiçbir şey insan hayatı, arkadaşlarımızın hayatı kadar önemli değildir.
Ümit Aydın kimdir?
1995 yılında siyasi faaliyetleri nedeniyle gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü'nde sorgusu sırasında 6. kattan atladı ve yoğun bakıma alındı. Yaklaşık 1 yıl tedavi gördü. Tedavi sırasında verilen kanlardan dolayı hepatit virüsünü kaptı. Daha sonra 10 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevi koşulları yüzünden karaciğeri iflas etti. 2003 yılında karaciğer nakli yapıldı. Daha sonra tahliye edildi. 2009 yılında DTP'nin parti çalışmaları içinde yer aldı. Bu faaliyetler sırasında 2009 yerel seçimlerinin hemen ardından 19 Nisan 2009 yılında KCK adı altında gerçekleştirilen operasyonlarda tekrar gözaltına alındı. Raporları olduğu için ilk etapta serbest bırakıldı. Tekrar gözaltına alındı ve bir kez daha serbest bırakıldı. Son gözaltı ve bırakılmaların tümü kendisi hastanedeyken oldu. 2012 yılında yine hastaneye giderken gözaltına alındı. Yaklaşık 14 ay tekrar cezaevinde kaldı. Bu süre zarfında böbrekleri iflas etti. Şimdi serbest… Cezaevi koşullarında iflas eden böbrekleri için nakli ameliyatı oldu. Ayda bir kez İzmir ve Antalya'ya tedavi için gidiyor.