Haberler

Fetö Çatı Davası

Abone Ol

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) çatı davasında tanık olarak ifadesi alınan eski örgüt mensubu Çetin Acar, "FETÖ demek emniyet demek, FETÖ demek yargı demek.

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) çatı davasında tanık olarak ifadesi alınan eski örgüt mensubu Çetin Acar, "FETÖ demek emniyet demek, FETÖ demek yargı demek. Kime gidip de kimi şikayet edeyim?" dedi.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, örgütün eski imamlarından Çetin Acar'ın tanık ifadesinin alınmasına devam edildi.

Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorularını yanıtlayan Acar, Ergenekon Davasında tutuklanan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal'ın davanın sanıklarından Aladdin Kaya'nın hakimlere verdiği talimat doğrultusunda serbest bırakıldığını, bu bilgiyi kendisine örgütün eski mensuplarından Kemallettin Özdemir'in söylediğini aktardı.

Sanıklardan Kazım Avcı'nın başında bulunduğu Mehmet Akif Ersoy Derneğinde salı günleri yapılan örgüt toplantılarına ilişkin bilgi veren Acar, toplantılarda Gülen kasetlerinin izlendiğini, kitaplarının okunduğunu, ayda bir de Gülen'den yazılı talimatların okunduğunu bu mesajların yakılarak yok edildiğini anlattı.

Mahkeme Başkanı Giray'ın sorusu üzerine, Acar, örgüt adına Kuzey Irak'ta görevlendirildiği dönemde, bölgeye giderken, Silopi'de Hac kafilesinin bulunduğu ekip ile konakladığını bu sırada, Ergenekon Davasının firari şüphelisi Tuncay Güney ile tanıştığını aktardı.

Güney'in Samanyolu televizyonunda program yaptığını söylediğini, Kuzey Irak'a okul açmak için gittiklerini bildiğini ifade eden Acar, ardından güvenlik nedeniyle Zaho'da konakladıklarını Güney'in de yanlarında misafir kaldığını kaydetti.

"FETÖ demek emniyet demek, yargı demek"

Erbil'e gidip okul açtıktan sonraki süreçte Güney'i o bölgede gördüğünü belirten Acar, "Değişik hal ve hareketleri vardı MİT'çi midir, askeri istihbaratçı mıdır nedir bilemedim. '350 bin dolar Talabaniye, 350 bin dolar Barzaniye, 100 bin dolar da Türkmenlere getiriyorum' şeklinde ifadesi oldu. Daha sonra öğrendiğimiz bu STV'de çalışıyor bile olsa devletin istihbarat kanallarından. Ama giyimi kuşamı her haliyle istihbarat elemanı gibiydi." şeklinde konuştu.

Tanık Acar, mahkeme başkanının sanıkların ve diğer örgüt mensuplarıyla ilgili sorduğu isimlere tek tek yanıt verdi. Firari sanıklardan Akın İpek'i ilk kez 1993'te uçakla Türkmenistan'a giderken havaalanında gördüğünü söyleyen Acar, İpek'in yanında Kemallettin Özdemir'in bulunduğunu belirtti. Acar, İpek ve Özdemir'in bölgedeki örgüt okullarına yardım için para götürdüklerini öne sürdü.

Acar, bir başka soru üzerine Ergenekon hakimlerinden Sedat Sami Haşıloğlu, askeriyeye girdiğini ancak sağlık nedeniyle kabul edilmemesi üzerine yetişmiş eleman olması nedeniyle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine yerleştirildiğini ifade etti. Acar, 2006-2007'de kullandığı ve içerisinde FETÖ üyelerinin numaralarının olduğunu belirttiği cep bilgisayarını mahkemeye sunarak, sanıklardan Kazım Avcı ile nerelere gittiklerine dair bilgilerin olduğunu kaydetti.

Sanıklardan Kazım Avcı, FETÖ'den ayrıldığı 2009'da neden polise gitmediğini sorması üzerine Acar, "FETÖ demek emniyet demek, FETÖ demek yargı demek. Kime gidip de kimi şikayet edeyim?" yanıtını verdi.

Sanık avukatlarından Bülent Teoman Özkan'ın "Balyoz, Ergenekon gibi davaların, mağdurları ve sanıkları hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlar da bu davanın müştekisi" sorusuna Acar, "İlker Başbuğ gibiler, millidir. Onun gibiler başarılı olup kazanacaktır. Ancak Çevik Bir gibiler benim nazarımda haindir." yanıtını verdi.

Katılan vekili avukat Taner Gül, Acar'ın bildiği ve gördüğü ifadelerin dikkate alınmasını, duyduğu ya da okuduğunu belirttiği ifadelerin dikkate alınmamasını talep etti.

Bir soru üzerine FETÖ elebaşı Gülen hakkında dava açan eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'e kurulan kaset kumpası hakkında da bilgiler veren Acar, Yüksel ile görüntülenen kadının FETÖ evlerinde kalan bir kadın olduğunu belirterek, bu amaçla kullanılan kadınların genelde üniversite öğrencisi olduğunu, bazılarının da Ukrayna gibi ülkelerden getirildiğini iddia etti.

Acar, FETÖ'den ayrılırken hazırlanmış devir teslim ve himmet tutanağını da delil olarak mahkemeye sundu.??

"3-5 ay içinde baştakilerin başı gidecek"

Duruşmaya verilen aranın ardından polis okullarında eğitim veren Nihat Demirbüken tanık olarak ifade verdi. Demirbüken, Gülen'in "3-5 ay içinde baştakilerin başı gidecek" diyerek 1980 askeri darbesini önceden haber verdiğini söyledi.

İfade öncesinde Başbakanlık avukatı Samir Altunkaynak, sanıklara etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyip istemediklerinin sorulmasını talep etti.

Sanıklar, suç işlemediklerini savunarak, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanma yönünde bir taleplerinin bulunmadığını söyledi.

Daha sonra ifadesine başlayan Demirbüken, 1979'da Şereflikoçhisar'da öğretmen olarak göreve başladığını, ilçede kalacak yer ararken, o dönem cemaat olarak görülen yapılanmayla tanıştığını anlattı.

Yapılanma içindeki esnafla beraber toplantılara katılmak üzere Ankara'ya gidip geldiklerini belirten Demirbüken, o dönem örgütün Ankara sorumlusu Naci Tosun ile tanıştığını, Kazım Avcı'yı da bu şekilde tanıdığını, toplantılarda örgütün yapılanmasının görüşüldüğünü dile getirdi.

Şereflikoçhisar'da da toplantılar düzenlendiğini aktaran Demirbüken, bu toplantılar için sürekli İzmir'e gidip geldiklerini, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in oradaki vaazlarını takip edip, kasetlerini getirerek, yaptıkları toplantılarda dinlettiklerini belirtti.

Daha sonra İzmir'de yapılan "muallimler toplantısı"na katıldığını ve FETÖ elebaşı Gülen ile ilk kez burada tanıştığını anlatan Demirbüken, "Gülen, toplantıda sorulan sorulara cevaplar vermişti. Bir soruya, bir ansiklopediden cilt ve sayfasını belirterek cevap verince tebessüm ettik. 'Yeni okumuştum.' dedi. Biz, tekrar tebessüm edince, 'Bir kere okuyunca anlarım, iki kere okuyunca ezberlerim.' demişti. Bu ifadeler onun hakkında bize karşı harika bir imaj yaratmıştı. Sonradan anladık ki, soruyu soran hazırlıklı soruyor, cevabını veren de hazırlıklı veriyordu. Sadece saf Anadolu evladı orada müthiş bir kumpasın içine düşmüş oluyordu." dedi.

Demirbüken, 1984'e kadar örgütle irtibatının bu şekilde sürdüğünü dile getirerek, "FETÖ elebaşı Gülen, 1980 ihtilalinden önce kamp döneminde yaptığı bir konuşmada, 'Önümüzdeki 3-5 ay içerisinde baştakilerin başı gidecek' dedi. Kullandığı ifade çok enteresandı. Daha önce 1960 darbesini yaşadım, 5 yaşındaydım. Annemin, babamın, Adnan Menderes'in, Hasan Polatkan'ın, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarına ağladığını biliyorum. 'Baştakilerin başı gidecek' deyince darbe olacak diye beklemeye başladım. Şereflikoçhisar'da arkadaşlara da 'muhtemelen darbe olacak' dedim. 12 Eylül 1980 Cuma sabahı namaz için kalktığımda, belediye hoparlöründen Mehter Marşı çaldığını duyunca darbe olduğunu anladım." ifadelerini kullandı.

Darbe döneminde Şereflikoçhisar'da barındırılan 40 öğrenci için yurt olarak kullanılacak yer sıkıntısı yaşandığını belirten Demirbüken, oradaki tabur komutanının oğlunun kendi öğrencilerinden olduğunu, bu vesileyle ondan bu 40 öğrenci için eski imam hatip yardım derneğinin yurt olarak kullandığı yeri istediklerini söyledi.

Tabur komutanının kolordu komutanlığına yazdığı yazıya verilen cevapta vakıflara tekrar faaliyet izni verildiğinden yurt faaliyetinde sorun olmadığının belirtilmesi üzerine eski imam hatip yardım derneğinin yurt olarak kullandığı yeri aldıklarını aktardı.

Kolordu komutanlığının aldığı kararların sıkıyönetimde tüm ülkede geçerli olduğunu öğrendiklerini ifade eden Demirbüken, bu yazının İzmir'e de gönderildiğini, bu sayede örgüt için ülke genelindeki yurt sıkıntısının aşıldığını belirtti.

Demirbüken, bu nedenle Şereflikoçhisar'da birlikte hareket ettikleri kişilerle Gülen'den tebrik aldıklarını kaydetti.

"Umre ziyareti tedbir anlayışına ters görüldü"

Annesinin sağlık durumu nedeniyle İzmir'e tayin olduğunu, darbe sonrasında bir bocalama dönemi geçirildiğini dile getiren Demirbüken, daha sonra örgüt üyeleriyle yeniden görüşmeye başladığını, haftalık sohbet toplantılarına katıldığını söyledi.

Demirbüken, 1988'de Emniyet Genel Müdürlüğünün sınavına katılarak, İzmir Polis Kolejinde tarih öğretmeni olarak göreve başladığını, şu an rütbesi sökülen o dönemin okul müdürü Salih Tuzcu ile tanıştığını anlattı.

Umre nedeniyle buradaki görevine geç başladığını belirten Demirbüken, Tuzcu'nun kendisine kızdığını, ağır ithamlarda bulunduğunu, umre ziyaretinin uygulanacak tedbir anlayışına ters görüldüğü için bu muameleye maruz kaldığını ifade etti.

O dönemde İzmir Emniyet imamıyla tanıştığını anlatan Demirbüken, bu kişinin himmet topladığı, kendi başına cemaat kurduğu söylentileri üzerine FETÖ elebaşı Gülen tarafından Ankara'ya rütbesiz polislerin başına gönderildiğini söyledi. Demirbüken, "Çünkü, Gülen'in 'Ben ceviz ağacı gibiyim, dibimde ot bitirmem' diye bir sözü vardı." dedi.

Bu kişinin Ankara'ya gönderilmesinin ardından İzmir'deki polis koleji ve rütbelilerin başsız kaldığını belirten Demirbüken, bu görevin kendisine kaldığını kaydetti.

O dönem ülkede 5 polis koleji bulunduğunu, buralarda örgütün sorumlu yaptığı koordinatör öğretmenler bulunduğunu bildiren Demirbüken, bunlarla 2 ayda bir Ankara'da toplantılar gerçekleştirdiklerini söyledi.

Demirbüken, o dönem Naci Tosun'un aynı zamanda vali ve kaymakamlardan sorumlu olduğunu, İsmail Büyükçelebi'nin de askerlerle ilgili faaliyet yürüttüğünü kaydetti.

Daha sonra okutman olarak Polis Akademisinde göreve başladığını anlatan Demirbüken, Akademide görevli bazı okutman ve akademisyenlerle bir sohbet grubu kurduklarını, grubun sonradan yapılan yeni atamalarla büyüdüğünü bildirdi.

"Bu milletin parasıyla bunları yaptılar"

Akademiden eğitim için İngiltere'ye gönderilen 40 kadar kişinin örgüt üyelerince belirlendiğini belirten Demirbüken, bunların bin 750 sterlin maaşla oraya gittiklerini söyledi.

Demirbüken, bu kişilerden Önder Aytaç'ın, sıfır bir araba alıp, nasıl bir zevk verdiğini merak ettiği için duvara çarptığını aktararak, "Birkaç aylık maaşıyla sıfır kilometre araba aldığını söylüyordu. 'Filmlerde acaba nasıl çarpıyorlar, nasıl bir adrenalin diye merak edip, arabayı duvara çarptım. Allah'ım o nasıl bir zevkti' diye anlatıyordu. Bu milletin parasıyla bunları yaptılar." dedi.

"Soru çalma olayı Fen Lisesi sınavlarıyla başladı..."

Polis Akademilerine girişte 1988'den itibaren FETÖ mensubu öğretmenlerin hakim olduğunu ve sınavlardan önce soruların dağıtıldığını belirten Demirbüken, "Sınavlarda önce FETÖ evlerinde kalan herkese sorular verilmezdi. Verilen sorular da eşit dağıtılmazdı, sıkıntı olur diye giren herkesin net sayısında farklılık ayarlanıyordu." diye konuştu.

Rütbe Terfi sınavlarındaki inkılap sorularını kendisinin hazırladığını bildiren Demirbüken, "Gizli, internet ortamında olmaksızın Güvenlik Bilimleri Enstitüsüne teslim ediyorduk. Komisyon başkanı zarfı açıp sınava girecek örgüt mensubu müdürlere veriyordu." dedi.

FETÖ'nün iki nesli mahfettiğini belirten Demirbüken, her darbenin ülkeye 10 yıl zarar verdiğini fakat 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'ye 50 yıl kaybettirdiğini söyledi.

Soru çalma olayının Fen Lisesi sınavlarıyla başladığını belirten Nihat Demirbüken, Milli Eğitim Bakanlığındaki örgüt mensuplarının soruların öğrencilere test yöntemiyle ezberletildiğini kaydetti.

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminden sonra polis akademilerindeki FETÖ mensuplarının yüzde 98'inin KHK ile meslekten ihraç edildiğini, ihraç edilmeyen 2 akademisyen haricinde kimsenin kalmadığını öne sürdü.

Emniyet Genel Müdürlüğünde Yüksek Emniyet Şurası yapılmadan evvel, FETÖ'nün bu şurayı gerçekleştirdiğini belirten Demirbüken, "Paralel şura kış mevsiminde Hoşdere'deki Samanyolu Kolejinde, yaz mevsiminde ise ya Çubuk'ta bir çiftlikte ya da Kırıkkale yolu üzerinde bir villa da yapılırdı." dedi.

"Türkiye'nin en büyük fişlemesini yapan ne JİTEM ne MİT'tir ne de EGM'dir. En büyük fişlemeyi FETÖ yapıyordu." değerlendirmesinde bulunan Demirbüken, genellikle Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve askeriyedeki FETÖ mensuplarının yaptığı fişlemeleri toplayıp FETÖ elebaşı Gülen'e teslim ettiğini kaydetti.

Demirbüken, "İnsanlar, aile yapısı, eğitim, inanç ve gelir durumuna göre fişlenirdi. Her ilde emniyet müdüründen başlamak üzere aşağıya doğru örgüt üyesi olmayanların açığını yakalamak, örgüt mensubu ise de daha iyi nerelerde görevlendirilmek için fişlenirlerdi." ifadelerini kullandı.

FETÖ'nün fuhuş, uyuşturucu ticareti ve haraç gibi her türlü işten himmet alındığını belirten Demirbüken, FETÖ mensuplarınca bu paranın kaynağının önemli olmadığını bildirdi.

Nuh Mete Yüksel'in görüntülerinin FETÖ tarafından Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine çilingir vasıtasıyla konulduğunu ileri süren Demirbüken, "Kemallettin Özdemir ile konuştuğumuz da yaptıklarının yanlış olduğunu anlattım. O da bana 'Allah, her günahı affeder, sen dua et' deyip ağlamaya başladı." dedi.

FETÖ elebaşı Gülen ile Özdemir'in kavgasının "danışıklı döğüş" olduğunu ileri süren Demirbüken, "Çünkü Kemalletin Özdemir, 2010'a kadar Burç Üniversitesinde göreve devam etti. Kendisi bana, Fetullah Gülen'in haber gönderip Medine'ye giderek tövbe etmesini söylediğini anlattı. Bunu üzerine Özdemir'in profesör olmasına rağmen bilgisayar teknisyeni vizesiyle Medine'ye giderek 3 kaldı." ifadelerini kullandı.

Milletin "pırıl pırıl" çocuklarının FETÖ evlerinde beyinlerinin yıkandığını belirten Demirbüken, şunları kaydetti:

"Pırıl pırıl evlatlarını, millete kurşun sıkacak hale getirdiler. Emniyet Genel Müdürlüğündeki 38 Daire Başkanlığının 36'sı, 28 polis okulunun tamamı ve 5 Emniyet Genel Müdür Yardımcısının 4'ü FETÖ'ye aitti. Diğer genel müdür yardımcısı da bunlar ne derse onu yapıyordu."

Duruşmaya yarın devam edilecek.

Kaynak: AA / Güncel

Şereflikoçhisar Çevik Bir İzmir Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title