Fetö'nün Darbe Girişimine İlişkin Soruşturmada İfadeler
Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) darbe girişimi sırasında eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Galip Mendi ile eski Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı emekli Orgeneral Kamil Başoğlu'nun Akıncı Üssü'nde alıkonulduğu yerde görevlendirilen, eski Pilot Üsteğmen Yunus Emre...
Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) darbe girişimi sırasında eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Galip Mendi ile eski Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı emekli Orgeneral Kamil Başoğlu'nun Akıncı Üssü'nde alıkonulduğu yerde görevlendirilen, eski Pilot Üsteğmen Yunus Emre Hoşoğlu, savcılık ifadesinde, Yüzbaşı Mete Kaygusuz'un, kendisine ve birkaç kursiyere, "içeride iki tane vatan haini komutan olduğunu söylediğini" öne sürdü.
Hoşoğlu, içeri girince "biri takım elbiseli, biri de şort tişörtlü iki kişi gördüğünü, bunların havacı komutan olmadığını" belirterek, "Bu komutanların ayakları ve elleri kelepçeli, ağız ve gözleri kapalıydı." dedi.
Soruşturma kapsamında tutuklanan ve TSK'dan ihraç edilen Hoşoğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadede, FETÖ/PDY ile irtibat ve alakasının olmadığını, örgütü 17-25 Aralık'tan sonra öğrendiğini, örgütün askeri yapılanması hakkında bilgisi olmadığını ileri sürdü.
Darbe girişimi günü, mesainin erken biteceğinin söylendiğini belirten Hoşoğlu, darbe girişiminin ardından tutuklanarak, TSK'dan ihraç edilen ve tutuklanan Filo Komutanı Yarbay Hakan Karakuş'un saat 17.30 sıralarında, kursiyerlerin brifing salonunda toplanmasını emrettiğini anlattı. Burada Karakuş'un, terörle mücadele harekatı olacağını söylediğini ve tüm kursiyerlerin cep telefonlarını toplayarak, başka odaya gönderdiğini ifade etti. Hoşoğlu, Karakuş'un, "23 yıldır meslekte olduğunu ve daha önce böyle bir görev icra etmediğini söylediğini" belirtti. Hoşoğlu, Karakuş'un, kursiyer pilotlardan Üsteğmen Abdullah Özbekler dışında herkese güvendiğini söylediğini kaydetti.
Toplantının saat 18.00'de bittiğini, yarım saat sonra Yüzbaşı Mete Kaygusuz'un kendilerini gazinoda toplayarak, "Bugün sorgulama günü değil, verilen emre mutlak itaat etme günüdür. Bu emre lakayt davranan personel bedelini ağır ödeyecek" dediğini aktaran Hoşoğlu, sonrasında Kaygusuz'un, kursiyer pilotlardan, "tanımadıkları kimseyi filoya yaklaştırmamalarını" emrettiğini ve görev dağılımı yaptığını anlattı.
Kendisinin de Üsteğmen Ertuğrul Güvenbirlik ile hangar önünde çevre emniyeti görevi aldığını ve gece yarısına kadar burada kaldığını kaydeden Hoşoğlu, kursiyerlerin filo etrafında adeta etten duvar ördüğünü söyledi.
Hoşoğlu, saat 22.30 ve 00.30'da savaş uçaklarının kalktığını duyduğunu, saat 01.00'de de çağrılması üzerine Yüzbaşı Kaygusuz ve Yüzbaşı Özgür Ötkün'ün bulunduğu yere gittiğini anlattı.
Biri minibüs iki aracın sığınak önünde durduğunu ifade eden Hoşoğlu, Kaygusuz'un kendisine ve yanındaki kursiyerlere, "İçeride iki tane vatan haini komutan var" dediğini ve onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmesini söylediğini belirtti.
Mendi ve Başoğlu ile karşılaşma
İfade tutanağına göre Hoşoğlu, daha sonra darbe girişimi gecesi düğünden alınarak, üsse getirilen eski Jandarma Genel Komutanı Mendi ve Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Başoğlu'nu gördü. Ancak Hoşoğlu, general olduğunu öğrendiği kişilerin kim olduğunu bilmediği için ifadesinde "takım elbiseli komutan" ve "Kamil isimli komutan" ifadelerini kullandı.
Hoşoğlu, ifadesinin devamında "sığınaktaki komutanların emniyetini sağlamak için" tam teçhizatlı iki SAT ve iki Özel Kuvvetler personeli ile teğmen rütbesinde dört Kara Kuvvetleri personeli bulunduğunu aktararak, "Sığınağa girdiğimde biri takım elbiseli, biri şort tişörtlü iki kişi gördüm. Ama bunlar havacı komutan değildi." dedi ve şunları kaydetti:
"Komutanların ayakları ve elleri kelepçeli, ağız ve gözleri kapalıydı. İlk defa girdiğim bu sığınakta 'sorgulama merkezi' yazılı tabela gördüm. Bunlara su verdim ve ağızlarını bir daha kapatmadım. Takım elbiseli olan, yüzbaşının ellerini çok sıktığını söyledi, kelepçenin değiştirilmesini istedi. Ben de değiştirdim. Muhtemelen kelepçeyi Yüzbaşı Kaygusuz taktı. Değişmeli olarak diğer arkadaşlarla 04.30'a kadar buraya girip çıktık. Takım elbiseli komutan, gözleri kapalı olmasına rağmen muhtemelen sesinden tanıdığı için 'Kamil sen misin?' diye sordu. O da 'Evet komutanım, benim' dedi. Takım elbiseli komutan 'Seni nasıl getirdiler?' diye sordu ve Kamil isimli komutan 'Beni evden aldılar, üzerime bir şey giymeme müsaade etmediler. Eşimin yanında gözlerimi bağlayarak, ellerimi arkadan bantlayarak, ambulansla getirdiler' diye cevap verdi.
Takım elbiseli komutan bana oğlunun Amerika'dan gelip gelmediğini sordu. Ben de bunu nasıl öğreneceğimi sordum. Emir subayı ve şoförünün dışarıda olduğunu, onlardan öğrenebileceğimi söyledi. Minibüs içerisinde bulunan emir subayına emri ilettim ve komutanın oğlunun İstanbul'a geldiğini öğrenerek, kendisine ilettim. Saat 03.00 sıralarında elektrikler kesildi."
"Takım elbiseli komutanın, 'Beni sorgulayacak mısın?' dediğini, kendisinin 'Hayır' yanıtı verdiğini" anlatan Hoşoğlu, çok rahatsız olduğunu söylemesi üzerine saat 04.00 sıralarında "takım elbiseli komutan"ın el ve ayak kelepçelerini çözdüğünü kaydetti.
Hoşoğlu, "Kendi aralarında konuşurken takım elbiseli olan 'Kamil, ne oldu?' diye sorduğunda, Kamil isimli komutan, 'Bir şey bilmiyorum ama ben alındığımda İstanbul'daki köprülerin trafiğe kapatıldığı haberini öğrendim' dedi. Güneş doğarken komutanların yanından ayrılarak, onlara yatması için uçuş montlarımızı Teğmen Selahattin Yıldız ve ismini şu an hatırlamadığım bir teğmen ile gönderdim." ifadesini verdi.
Ardından uyuduğunu ve 07.30'da makineli top sesiyle uyandığını bildiren Hoşoğlu, bir F-16'nın meydan pistine taarruz ettiğini gördüğünü, hedef olmamak için hemen içeri girdiğini anlattı.
Bu sırada Kaygusuz'un kursiyer pilotların ayrılabileceğini söylediğini aktaran Hoşoğlu, "darbe girişimi olduğunu ve uçakların terörle mücadele için değil, Ankara'da binaları bombalamak için gittiğini" evine gidince eşinden öğrendiğini ileri sürdü.
Hoşoğlu, "Darbe girişiminden haberim olmadığı için girişimi engelleyecek bir şey yapmadım. Ben bu girişimi desteklemedim." iddiasında bulundu.
Hançer'in aynı konudaki ifadesi
Akıncılar 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında kursiyer pilot olan, darbe girişiminin ardından tutuklanan ve TSK'dan ihraç edilen eski teğmen Uluç Hüseyin Hançer de savcılık ifadesinde, darbe girişimi sırasında saat 05.00'e kadar hasta olduğunu söyleyerek, Akıncı Üssü'ndeki kursiyer gazinosunda uyuduğunu belirtti.
Kendisini uyandıran Yunus Şahin'in mahzen gibi bir yerde iki generalin tutuklu olduğunu, beklemesi gerektiğini söylediğini, kendisinin de mahzenin başında beklediğini ileri süren Hançer, "Generallerin başları bağlı, biri takım elbiseli, diğeri şort ve tişörtlüydü. Ben de mahzenin başında bekledim. Ancak kim olduklarını bilmiyorum. Burada Yıldırım Kılıçarslan ile birlikte bekledik. Generallerden şortlu olan üşüdüğünü söyleyerek, ceket istedi. Ben de kendisine ceket verdim. Ne olduğunu anlamadığım için ellerinin bağını çözmek istemedim." ifadelerini kullandı.
Emekli Orgeneral Mendi'nin ifadesi
Darbe girişimi sırasında Jandarma Genel Komutanı olan emekli Orgeneral Galip Mendi, savcılık ifadesinde, 15 Temmuz akşamı Gazi Orduevi'nde düğündeyken, emir subayı Piyade Yarbay Murat Yılmaz ve Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş tarafından Akıncı Üssü'ne götürüldüğünü, araçta kendisine silah doğrultulduğunu anlatmıştı.
Hiç camı olmayan bir binaya götürüldüklerini, binada "sorgu merkezi" tabelası gördüğünü bildiren Mendi, tulumlu, pilot kıyafetli bir üsteğmen ile iki teğmenin yanlarında bulunduğunu ifade etmişti. Bir yüzbaşının kurdukları teşkilatın adını söyleyerek, "O kuruluşun adına sizi tutukluyorum" dediğini, bu kişiye "Seni PKK'dan, IŞİD'den korumak için mücadele ediyorum, 46 yıllık subayım. Sen beni tutuklayacağını hangi yetkiye dayanarak söylüyorsun" diye çıkıştığını kaydeden Mendi, bunun üzerine yanında duranların kendisini el ve ayaklarından plastik kelepçeyle kelepçelediklerini, gözlerini kapatacak şekilde siyah bere benzeri bir şeyin başına geçirildiğini, ağzının da bantlandığını aktarmıştı.
Mendi, iki teğmen ve üsteğmenin burada kalmaya devam ettiğini, bereyi kafasından tekrar çıkardığını ve yüzünü açtığını anlatarak, "Ellerimi çok sıktıklarını söyleyince kelepçeyi hafif gevşetmişlerdi. Benim hareketlerim nedeniyle bu sefer önden olacak şekilde bağlanan ellerimi arkadan plastik kelepçe ile tekrar kelepçelediler." demişti.
Yaklaşık 30 dakika sonra yeniden ayak sesleri duyması üzerine "kendisi gibi birisini derdest edip getirdiklerini tahmin ettiğini" söyleyen Mendi, yanına getirdikleri kişinin diğerlerine, "Benim gözlüklerim vardı, sizde mi?" diye sorması üzerine, sesinden bu kişinin Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Başoğlu olduğunu anladığını ifade ederek, şunları anlatmıştı:
"Kendisine, 'Kamil, sen misin evladım?' diye söyledim. Kamil, 'Evet komutanım, benim' diye cevap verdi. Onun da ağzında bant vardı. Ancak bantlar dille ıslanınca yapışkanları çözülüyordu, bant açılıyordu. Ben kendisiyle aralıklı, zaman zaman konuşmaya başladım. Ona, 'Sana nasıl geldiler' diye sordum. Kendisinin evden üstü başı giyinik olmayacak şekilde, şort ve atletle olduğu halde alındığını, eşinin gözünün önünde kafasına bere geçirerek, ambulansa getirdiklerini ifade etti. Sabaha kadar bu şekilde sandalyede oturarak konuştuk. Biz bu şekilde konuşurken başımızda duran üsteğmen bize pek müdahalede bulunmadı. Biz, Kamil ile beraber başımızda duran üsteğmene evli olup olmadığını sorduk. Evli olduğunu söyleyince nasihatte bulunmaya çalıştık. Bu işin sonu olmayacağını ve derhal vazgeçmeleri gerektiğini kendisine söyledik. Benim ve Kamil'in tuvalet ihtiyacı olmuştu. Önce Kamil tuvalete gitmişti, daha sonra ben gittim. Tuvalet 50-60 metre uzaktaydı. Üsteğmen nasihatta bulunduğumuzdan etkilenmiş olacak ki döndüğümüzde arkada olan kelepçeleri önden bağladılar çünkü biz arkadan bağlanmanın çok rahatsız edici olduğunu söylemiştik. Bundan dolayı ellerimizi önden bağladılar ancak ayaklarımızı aynı şekilde tekrar bağladılar. Kamil ile sandalyede oturmaktan kafamız sağa sola kayıyor, 'En azından bir masa getirin' diye Kamil söyledi. Bunun üzerine yere, tahminime göre bir pilot montu koymuşlar, bir de bezlerden yastık yapmışlar, buraya bizi yatırdılar. Bu esnada ayaklarımızı çözdüler. Bu şekilde sabahı ettik."