Fikret Bila, Gazeteciliği Anlattı
Gazeteci Fikret Bila, konferans için geldiği Zonguldak'ta "Gazetecilik İlkeleri" konulu bir konferans verdi.
Gazeteci Fikret Bila, konferans için geldiği Zonguldak'ta "Gazetecilik İlkeleri" konulu bir konferans verdi. Öğrencilerin sorularını yanıtlayan Bila, "Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde yargılandım. Beraat ettim, değişik haberler yüzünden ben de baskı gördüm" dedi.
Bülent Ecevit Üniversitesi'nin Kampüste Bahar 2013 etkinlikleri kapsamında Zonguldak'a gelen Milliyet Gazetesi yazarı Gazeteci Fikret Bila, gazetecilik ilkeleri hakkında bilgi aktardı. Bila, aykırı olayların haber değerinin yüksek olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: "Eğer bir olay aykırı olaysa, hayatın normal akışına ters ise onun haber değeri diğerlerinden yüksek olur. Dünyanın bir çok yerinde binlerce uçak kalkıyor, gidiyor ve ulaşıyor. Bunun haber değeri çok azdır ve neredeyse hiç yoktur. Ama düşen uçağın haber değeri çok yüksektir. O yüzden biz bir olaya bakarken aykırılık var mı diye bakarız. Gazetecinin sorumluluğu gördüğü gerçeği yansıtmaktır. Eğer gördüğü şeyin arkasında başka bir şey varsa ona ulaşabiliyorsa o daha iyidir. Gerçeği yansıtma sorumluluğumuz var"
Gazeteci Fikret Bila'ya, bir öğrenci şu soruları yöneltti: "Gelen hükümetlerin, patronların gazetecilere baskı uyguladığı ve istediklerini yazamadıklarını, istediklerini programlarına dökemedikleri konuşuluyor. Siz bununla karşı karşıya kaldınız mı, kaldıysanız nasıl bir duruş sergilediniz? İkinci sorum Türkiye'de tutuklu gazeteciler, düşünürler var. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Siz de bir gazeteci olarak bir gün tutuklanabileceğinizi, görüşlerinizden dolayı bir gün yara alabileceğinizi düşünüyor musunuz?"
Bila da bu soruya şu yanıtı verdi: "Gazeteciliğin güç merkezleri tarafından baskı altına alınması 1980'den sonra meydana gelmiştir. Bunun en öndeki nedeni basın sermayesinin yapısındaki değişikliktir. 1980 öncesinde Türkiye'de küçük sermayelerle çalışan, rekabet ön planda, çok sayıda gazete daha küçük gazetelere sahipti. Gazete sahipleri aynı zamanda emekleri ile gazetecilik yapan insanlardı. 1980 sonrasında sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada basın sektöründe büyük sermaye dediğimiz holding tipi kurumlar girmiştir. Basın o holdinglerin çalışma alanlarından biri haline gelmiştir. O güç merkezleri basın yoluyla etkili olmaya çalışmıştır. Bunun nedeni Türkiye'nin çok merkezi bir yapıya sahip olmasıdır. Yazı işleri ile holding yönetimi arasında olması gereken duvar henüz yok. İhtiyacımız olan budur. Arada bir duvar olmadığı için de bağlı olduğunuz holdingin hükümetlerden beklediği çıkarlara göre hükümetin yaptığı baskıya göre davranma gibi bir sıkıntısı var. Bu değişik dönemlerde yaşandı. Buna karşılık gazetecilerin yapabileceği ne var diye soracak olursanız, buna bireysel direnme olarak karşı çıkmak mümkündür. Toplumdaki yeriniz, gazeteye katkınız, tiraja katkınız gibi bir takım özellikler varsa size tahammülleri olur. Ama en sağlıklı yönü bütün sektörlerde olduğu gibi sendikalaşmaktır. Çalışanın haklarını güvence altına almaktır. Değişik haberler yüzünden ben de baskı gördüm. Şu an tutuklu gazeteciler var, meslektaşlarım var. Beraber uzun yıllar çalıştığımız Mustafa Balbay gibi. Benim başıma da gelebilirdi. Ben de Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde yargılandım. 12.5 yıl hapis cezasıyla mahkeme önüne çıktım. Beraat ettim." - ZONGULDAK