Firari Darbeci Astsubay Bir Hafta Parklarda Yatmış
Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a yayınları kesmek üzere giden askerlerden, yakalanan firari astsubay başçavuş Osman Kemal Küçük ifadesinde, "Hava karardıktan sonra Ayaş yoluna giderken hobi bahçelerine girdik.
Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a yayınları kesmek üzere giden askerlerden, yakalanan firari astsubay başçavuş Osman Kemal Küçük ifadesinde, "Hava karardıktan sonra Ayaş yoluna giderken hobi bahçelerine girdik. Orada boş bir konteynerden üzerimize uyan sivil kıyafetler aldık. Askeri kıyafetleri çıkarıp yol kenarında tarlaya attık. Gece meşelik bir arazide yattık. Sabah 08.00 gibi minibüsle Yenikent'e gelip üzerimize kıyafet ve ayakkabı aldık. Gazeteleri okuduk. Bir hafta kadar parklarda yattık." dedi.
Ankara'da saklandığı bir öğretmenin evinde yakalanan Küçük, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İsmail Ademoğlu ve heyet üyelerine ifade verdi.
İstemeden darbe teşebbüsü içinde yer aldığını savunarak pişman olduğunu söyleyen Küçük, ifadesinde, Özel Kuvvetler Eğitim Destek Taburu TİM personeli sağlık uzmanı astsubay kıdemli başçavuş olarak görev yaptığını, 14 Temmuz günü öğle saatlerinde cuntacı general Semih Terzi'nin, iş yerindeki telefondan kendisini arayarak, 15 Temmuz'da gizli bir koruma tatbikatı yapılacağını söylediğini aktardı.
Terzi'nin, "tatbikattan kendisinin sorumlu olduğunu, Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın kendisine talimat verdiğini" belirttiğini ve yine bu davanın sanıklarından üsteğmen Ergun Özyurt'u aramasını istediğini belirten Küçük, şunları kaydetti:
"Özyurt'u aynı gün aradım. Semih Terzi'den haberdar olduğunu, 15 Temmuz günü 21.00 gibi Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda hazır olmamız gerektiğini belirterek daha detaylı konuşmak için nerede oturduğumu sordu. Lojmanı tarif ettim. 14 Temmuz akşamı evime üsteğmen Ergun Özyurt, Özel Kuvvetler Okul Komutanlığında görevli astsubay başçavuş Ahmet Kultar ve benim gibi sıhhiyeci Özel Kuvvetler Komutanlığında kıdemli başçavuş olarak çalışan Ersan Kuluçlu geldiler. Hep birlikte oturup konuştuk. 15 Temmuz günü saat 21.00'de askeri kıyafet ve silahlarımızı alıp üzerlerimizde sivil kıyafetlerle benim evimde buluşulup birlikte Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gidileceği söylendi. Görevin mahiyetini sorduğumda, görevin orada verileceği söylendi. Özel Kuvvetler'de emre itaat esas olup emrin sorgulanması gelenek değildir. Bu nedenle ben de emri sorgulamadım. 15 Temmuz günü, bir gün önce kararlaştırdığımız gibi Ahmet Kultar, Ergun Özyurt ve Ersan Kuluçlu geldiler. Daha sonra evden çıktık. Benim aracıma Ersan Kuluçlu bindi. Daha sonra üsteğmen Ergun'un yönlendirdiği tanımadığım 3 askeri şahıs gelerek benim aracıma bindi. Ahmet Kultar ve Ergun Özyurt, Ahmet'in aracına bindiler. O araca başkaca kimsenin binip binmediğini bilmiyorum. Bu şekilde hep birlikte Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gittik. Nizamiyedeki nöbetçiler bizi durdurdu. Biz de 'koruma tatbikatı' için geldiğimizi söyledik. Kimliklerimizi ve araç ruhsatlarını verdik. Nizamiyedeki görevli bizi beklememiz için birçok aracın park halinde bulunduğu bir yere yönlendirdi. Orada bir müddet bekledik. Daha sonra Ergun üsteğmenin talimatıyla kamuflajlarımızı giydik. Silahlarımızı aldık. Ergun üsteğmen bize TÜRKSAT'a gideceğimizi söyledi. Bu amaçla iki helikopter geldi. Her bir helikoptere 6-7 kişi olmak üzere hatırladığım kadarıyla 13-14 kişi bindik. Helikoptere bindiğimiz saati tam olarak hatırlamıyorum. İki helikopter havalandı. Bizden önceki helikopter TÜRKSAT'ın üzerine geldiğinde ateş etti. Nereye ateş ettiğini anlayamadım. Önce o helikopterdekiler indi. 3-5 dakika sonra biz helikopterle TÜRKSAT'ın içerisinde indik. Helikoptere bindiğimiz sırada etrafımızdaki kişilere gelen mesajlardan ve konuşmalardan içinde bulunduğumuz faaliyetin bir koruma tatbikatı olmadığını, bir darbe teşebbüsü olduğunu anladım. Ancak bir kere işin içine girmiştim. Korktuğum için bana verilen görevleri yapmaya devam ettim."
Kendilerinden önce nizamiyeye inen helikopterdekilerin buradaki görevlileri etkisiz hale getirip silahlarına el koyduklarını, helikopterden indikten sonra nizamiyeye geçtiklerini, ismini bilmediği bir yarbayın, içeri kimsenin alınmaması emrini verdiğini anlatan Küçük, emir üzerine nizamiyenin ön kısmındaki turnikelere yerleştiğini belirtti.
Küçük, yaklaşık yarım saat sonra nizamiyeye yaklaşan araca sağındaki ve solundaki personelin ateş ettiğini, kendisini korumak için yere yattığını ve havaya ateş ettiğini ifade etti. Kaçak, "Arkamdaki personelin ateşi turnikelere isabet etti. İsabet alan turnike parçalarından veya mermiden ellerimden, sırtımdan ve bacağımdan hafif yaralandım. Araç bu şekilde nizamiyeye yaklaştı ve durdu. Aracın arkasından bir şahıs indi, diğer şahıs inmedi. Kontrol ettiğimizde birisinin ölü, diğerinin yaralı olduğunu anladık. Yara almayan şahsı nizamiyede kontrol altında tuttuğumuz şahısların yanına koyduk. Yaralı şahsın tedavisiyle ilgilendik. Ancak bu şahıs da öldü." diyerek yaşananları anlattı.
"İstemeden bir darbe teşebbüsünün içinde yer aldım, pişmanım"
Yaklaşık 1 saat sonra TÜRSAT'tan ayrılmalarının istendiğini ifade eden Küçük, "Zira TÜRKSAT'ın bombalanmasına karar verilmişti. Bunun üzerine orada bulunan personele ait ikisi binek, biri minibüs olmak üzere üç araca el koyduk. Ben otomobillerden arkadakine bindim. Konya yoluna çıkarken bize ateş edildi. Bizim aracın lastikleri patladı. Ergun üsteğmen minibüsteydi. Onu telefonla aradım. Bunun üzerine minibüs durdu. Biz binek aracı terk edip minibüse bindik." dedi.
Bir süre ilerledikten sonra arkadan gelen başka bir araçta bulunanların kendilerine ateş ettiğini, şoförün vurulduğunu, minibüsün devrildiğini anlatan Küçük, şöyle devam etti:
"Bunun üzerine minibüsü terk ettik. Konya yolunda tarlalara doğru 1-2 saat yürüdük. Daha sonra üsteğmen Ergun Özyurt birileriyle bağlantı kurdu. Bizim bulunduğumuz yere bir helikopter geldi. Biz 6 ya da 7 kişiydik. Helikopter bizi alıp Akıncı Üssü'ne götürdü. Orada Ahmet Kultar ile karşılaştım. Bunun bir darbe olduğunu söyledim. o da benimle aynı fikirdeydi. Sabah 07.00-08.00'e kadar Akıncı Üssü'nde kaldık. Daha sonra silah ve teçhizatlarımızı bırakarak tel örgülerden Akıncı Üssü'nden kaçtık. O gün yakınlardaki bir sazlıkta saklandık. Hava karardıktan sonra Ayaş yoluna giderken hobi bahçelerine girdik. Orada boş bir konteynerden üzerimize uyan sivil kıyafetler aldık. Askeri kıyafetleri çıkarıp yol kenarında tarlaya attık. Gece meşelik bir arazide yattık. Sabah 08.00 gibi minibüsle Yenikent'e gelip üzerimize kıyafet ve ayakkabı aldık. Gazeteleri okuduk. Bir hafta kadar Ahmet Kultar ile parklarda yattık. Zaman zaman ayrılıp tekrar kararlaştırdığımız noktada buluşuyorduk. Arandığımızı bildiğimiz için evlerimize de gidemiyorduk. Sinyal bilgilerinden yakalanacağımızı düşündüğümüz için cep telefonlarından sim kartını çıkardık. 24 Temmuz'da Yenimahalle'de bir lokantada telefonumu açtım ve lokantanın kablosuz internetine şifresiz olarak bağlandım. Bu sırada Whatsapp üzerinden Özel Kuvvetler Komutanlığında birlikte çalıştığım astsubay başçavuş Ali Kapucu'nun mesajı geldi. Mesajda kendisinin de firarda olduğundan bahsetti. Ona Yenimahalle'deki Cemre Parkı'nda buluşmayı teklif ettim. Aynı gün parkta Ali Kapucu ile buluştum. Ne yapacağımızı düşündük. O sırada aklıma daha önce yolda kaldığı sırada kendisine yardım ettiğim Recep Cicos isimli şahıs geldi. Kendisine yardım ettiğim için bana minnet borçluydu. Adresini vermişti. Onun yanında kalabileceğimizi düşündüm. Kapucu'ya Recep Cicos'un adresini verdim ve parktan ayrıldım. Ardından Ahmet Kultar ile buluşup Cicos'un evine gittik. Başımızdan geçen olayları anlattım. Bizim de darbeci olarak arandığımızı, aslında içinde olmadığımızı, bu nedenle saklanmak için bir yere ihtiyacımız olduğunu söyledim. O da bizi saklayabileceğini söyledi. Daha sonra Ali Kapucu, yine bizimle birlikte görev yapan astsubay başçavuş Uğur Demirtaş ile eve geldi. Bu şekilde birkaç gün orada kaldık. Daha sonra Recep Cicos'tan o evi aylık bin 500 liraya kiraladık. Yakalandığımız güne kadar orada kaldık. Erzak ve ekmek ihtiyacımızı Recep Cicos karşılıyordu. 3-4 günde bir bize yemek getiriyordu. Bazen bizimle beraber aynı evde kalıyordu. Bazen de kayınvalidesine gidiyordu."
Küçük, yakalandıkları gün, öğretmen olan Recep Cicos'un evde bulunduğunu, eve gelen polislere kapıyı açtığını, panik üzerine şüphelenen polislerin kendilerine kimlik sorduğunu, gözaltına alındıklarını, daha sonra polislerin eve Recep Cicos'un eşi hakkındaki yakalama kararı için geldiğini öğrendiklerini anlattı.
Herhangi bir terör örgütüyle irtibatının olmadığını savunan Osman Kemal Küçük, "FETÖ/PDY terör örgütünü medyadan okuduğum kadarıyla bilirim. 15 Temmuz günü gerçekleştirmek istenen darbenin FETÖ tarafından yapıldığını daha sonra anladım. Bana verilen emirleri yerine getirdim. İçinde bulunduğum faaliyetin bir koruma tatbikatı olmadığını anladığımda da korktuğum için herhangi bir şey söylemedim ve emirleri yerine getirmeye devam ettim. Daha önce FETÖ/PDY terör örgütünün faaliyetlerine katılmadım. İstemeden bir darbe teşebbüsünün içinde yer aldım, pişmanım." diye konuştu.
"Generalin astsubayı araması olağan mı?"
Sanık Küçük, darbeci general Terzi'nin kendisini arayıp bir görev konusunda emir vermesinin olağan olup olmadığı sorusuna, durumun olağan olmadığını, görevlerin kendilerine sıralı amirleri tarafından iletildiğini ancak özel durumlarda bu şekilde görevlendirildikleri de olduğunu, bu yüzden Terzi'nin emrini yadırgamadığını, sorgulamadığını söyledi.
Küçük, verilen görevler öncesinde, aynı lojmanda oturmalarından dolayı, kendi evinde ya da arkadaşlarının evlerinde buluşup görevler hakkında görüştüklerini, 15 Temmuz akşamı saat 19.00'da da eşinin evde olmaması ve evin Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına yakın oluşu nedeniyle kendi evinde görev arkadaşlarıyla görüşmesinin normal olduğunu kaydetti.
Kendisiyle saklanan Ahmet Kultar, Uğur Demirtaş ve Ali Kapucu'nun darbe teşebbüsüne katıldıklarını bilmeksizin kandırıldıklarını, hepsinin bir tatbikata katılacaklarını sandıklarını anlatan sanık Küçük, kendisine ve Ahmet Kultar'a görevin üsteğmen Ergun Özyurt tarafından verildiğini, Demirtaş ve Kapucu'nun da kendilerine görev veren komutanları söylediğini ancak hatırlamadığını belirtti.
TÜRKSAT'a giden ikinci helikopterde olduğunu, ilk helikopterden yaklaşık 5 dakika sonra yere indiklerini anlatan Küçük, "Yaralanan kişileri görmedim. Ben nizamiyenin önüne yerleştirildiğim için diğer şahısların TÜRKSAT binası içerisinde ne yaptıklarını bilmiyorum. Yayınları kesmeye çalıştıklarını biliyorum." dedi.
Küçük, TÜRKSAT yerleşkesinin bombalanacağı haberi üzerine hızla bölgeden uzaklaşmaya çalıştıklarını, TÜRKSAT personelinin cep telefonu, el telsizleri ve silahlarının alınıp alınmadığını görmediğini, kendi bindiği araçta bunları görmediğini söyledi.
İddianame
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a yayınları kesmek üzere giden 5'i sivil, 16 kişi hakkında Cumhuriyet Savcısı Tolgahan Öztoprak'ın hazırladığı iddianamede, şüphelilerden Eray Uçkun, İbrahim Altınok, Melih Varol, Mustafa Altunay, Mesut Sancak, Ergun Özyurt, Ersan Kuluçlu, Osman Kemal Küçük, İbrahim Yılmazbaş, İsmail Donat ve Tayfun Karaöz'ün "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "iki kişiyi kasten öldürmek" suçlarından 5'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a yayınları kesmek üzere giden 5'i sivil 16 kişinin eylemleriyle ilgili davanın sanıklarından Tayfun Karaöz, İsmail Donat, Ergun Özyurt, İbrahim Yılmazbaş ve Ersan Kuluçlu halen firari bulunuyor.