"Çin Ekonomisi Batı Ekonomisini Marjinalleştirdi"
Bersay İletişim Enstitüsü ve Bayraktar Grubu, Çin Rönesansı ve Küresel Ekonomide Yeni Dengeler konulu bir panel düzenledi.
Uluslararası İşbirliği Platformu'nun ev sahipliğinde düzenlenen Çin Rönesansı ve küresel ekonomi panelinde Çin ekonomik açıdan hegemon güç olacak; ancak bu liderliğin her anlamda sağlanması için kat edilmesi gereken çok yol bulunuyor
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde bulunan Uluslararası İşbirliği Örgütü, Bersay İletişim Enstitüsü ve Bayraktar Grubu'nun katkılarıyla, "Çin Rönesansı ve Küresel Ekonomide Yeni Dengeler" başlıklı bir panel düzenlendi. Dünyaca tanınan, deneyimli Çin uzmanı David Gosset'in onur konuğu olarak katıldığı panelde, Çin'in son 10 yılda yaşadığı değişimin, küresel piyasaları ve dünya ekonomi politiğini nasıl etkilediği ile bu gelişmelerle birlikte Çin'in küresel arenada liderlik koltuğuna ulaşıp ulaşamayacağı tartışıldı.
Birbirinden kıymetli uzman ve üst düzey iş adamını bir araya getiren panelin moderatörlüğünü UİP İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin üslenirken; David Gosset de "Çin Rönesansı ve Yeni Bir Dünya Yaratmak" başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Gosset, Çin'i değerlendirirken ekonomik gelişme, sosyo-politik transformasyon, entelektüel ve kültürel miras ve Çin'in küresel projeksiyonlarını mutlaka göz önünde bulundurmak gerektiğini iletti. Gosset: "Çin artık ürün, teknoloji ve hatta insan sermayesi ihraç ediyor. Önümüzdeki dönemde bunların arasına yatırımın da dahil olacağını ve Çin yatırımlarını dünyanın birçok yerinde göreceğimizi düşünüyorum. Öte yandan Çin, birçok ülkenin birinci sırada gelen ticaret partneri olmuş durumda. Bu büyüme ve hacim genişlemesi, Batılı ekonomilerin paylarını küçülterek, onların marjinaleşmelerine yol açtı."
Büyümenin %57'si Çin ve diğer gelişmekte olan 8 ülkeye ait
Gosset'in ardından konuşan Gazeteci Yazar Osman Ulagay ise Çin'e ilişkin rakamlara bakıldığında, adının geçtiği BRIC ülkelerinden de önde geldiğini iletti ve sözlerine şöyle devam etti: "Artık Batı'nın iki yüz yıllık hakimiyetinin sona erdiğini söylemek yanlış olmaz. Öte yandan kültürel açıdan Çin dominasyonu ise devam ediyor. Öte yandan Batı eski hakimiyetini kuramıyorken; yükselen ülkeler bu yükselişleri kendi çaba ve farklılıklarıyla yaratıyorlar. Dünyada önümüzdeki dönemde sağlanacak büyümenin %57'si Çin ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan 8 ülkeye ait olacakken; diğer gelişmiş ülkelerin büyümeye katkısı ise %16'da kalacak.
Panelde üçüncü olarak söz alan İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Yülek Türkiye olarak Çin'in politik açıdan yeterli takip edilmediğini söyleyerek şunları ekledi: "Çin ve Rusya'nın yükselişini maalesef ülke olarak kaçırdık. Örneğin Çin, tedarik zinciri oluşturduğu gibi ham maddeyi de giderek içine çekiyor. Öte yandan Çin dünya hegemonu olmak istiyor; ama sorulması gereken asıl soru bu liderliği sağlayacak siyasi, kültürel ve felsefi güce sahip olup olmadığıdır. "
Panelistlerden sonra sözü devralan Prof. Dr. Kerem Alkin ise, Çin'in dünya kaynaklarını kullanım ve tüketim açısından en ön sıralarda olduğunu belirtti. Alkin: "Çin, dünyanın sürdürülebilir geleceğine olumlu ya da olumsuz en çok etki edebilecek ülke konumunda bulunuyor. Örneğin 2030 yılında Çin'in günlük ham petrol tüketimi tüm dünyada birinci sıraya oturacak. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Çin'in bugünün gelişmiş ülkelerin standardına gelmesi, ileride sürdürülebilirlik anlamında çevre, gıda fiyatları ve su kaynakları gibi temel konuları da gündemimize almamızı gerektirecektir."