Güneş Tutulması; Sinemanın Gözünden Darbeler" Paneli
Yapımcı Sabahattin Çetin, 27 Mayıs 1960 darbesi sırasında tankların üzerindeki askeri kucaklayıp öpen ahalinin, 15 Temmuz'da tankların önüne yatarak canlarını verdiğini söyledi.
Yapımcı Sabahattin Çetin, 27 Mayıs 1960 darbesi sırasında tankların üzerindeki askeri kucaklayıp öpen ahalinin, 15 Temmuz'da tankların önüne yatarak canlarını verdiğini söyledi.
53. Uluslararası Antalya Film Festivali kapsamında, Cam Piramit Adrian Salonu'nda düzenlenen "Güneş Tutulması; Sinemanın Gözünden Darbeler" konulu panelde, yapımcı Çetin ile yönetmenler Şerif Gören ve Yüksel Aksu sinemaseverlerle buluştu.
Çetin, burada yaptığı konuşmada, darbenin ne olduğunu, kimin yaptığını, kime yönelik ve niçin yapıldığının sorularına cevap verilmesi gerektiğini belirtti.
Türkiye'de yapılan silahlı darbelerin esas itibarıyla "sola" karşı yapıldığını fakat 12 Eylül 1980 darbesinde ülkücülerin de zarar gördüğünü kaydeden Çetin, sonuç itibarıyla darbenin hep "sola karşı" yapıldığını savundu.
Toplumun, darbelere karşı tavrının da çok önemli olduğunu söyleyen Çetin, "27 Mayıs'da bir bakıyorsun ahali tankların üzerinde askeri kucaklıyor, öpüyor. O kitle gösterisinin tam tersine 15 Temmuz'da ahali tankların önüne yatıyor ve canlarını veriyor. Aslında bu çok tuhaf bir durum ve bunun için toplumun derinlerine bakmak lazım." dedi.
Çetin, 12 Eylül darbe döneminde de ahalinin "sevinçli" olduğunu belirterek, bunun nedeninin ise toplumun içinde makul bir sebep olarak sağ ve sol çatışmasının büyük ölümler üretmesinden kaynaklandığını ifade etti.
12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in mitingine kimsenin zorla getirilmediğini ifade eden Çetin, şöyle konuştu:
"Kenan Evren'in Konya mitingine 1 milyon ahaliyi silah zoruyla getirmediler ki ben böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. 12 Eylül Anayasasına yüzde 90 'Evet' diyen ahali de bu ahali, 15 Temmuz'da tankların önüne yatan ahali de bu ahali. Bence bütün bu durum sosyolojik olarak bu toplumun irdelenmesini gerektiriyor. Bu nasıl bir toplum? Bu nasıl bir orta sınıf? Her iktidarın dayandığı bel kemiği bu toplumun orta sınıfıdır. Bu orta sınıf nasıl bir güce sahip, nasıl bir yapıya sahip ki darbelerde tankların önüne çıkıp alkışlarken, darbeyi tankların önüne yatarak, ölerek önlüyor. Bu ikisinin arasındaki durum bence oldukça travmatik bir durum. Bunun sinemayla çok yakın bir bağı var. Oturup bu konuyu düşünüp gerçekten senaryolarımızı önümüzdeki günlerdeki yapacağımız filmleri birazcık bu araştırmaları yaparak, bu konuları okuyarak yapmamız lazım."
Çetin, 12 Eylül darbesinden sonra darbeleri konu alan ortalama 20-25 film yapıldığını belirterek, o filmlerin hiçbirisinin o darbenin dayandığı gücü, darbenin sonuçlarının toplum üzerindeki etkilerini bir seyirci olarak kendisine hissettirmediğini, sadece işkenceyi çekmek ve yazmakla darbeyle ilgili bir filmin yapılmış olmadığını savundu.
"Türk toplumu darbelere hazırlıklı"
Yönetmen Gören ise 1980 darbesinde kendisinin askerler tarafından evinden alındığını, hapiste yatmak zorunda kaldığını ve sağcı bir yönetmen olarak 1986 yılına kadar film çekemediğini söyledi.
Darbeyi konu alan "Sen Türkülerini Söyle" filmini 1986 yılında çekebildiğini anlatan Gören, baskılar nedeniyle uzun süre beklemek zorunda kaldığını ifade etti.
Gören, 1980 darbesinin sadece Türkiye'de yaşanan bir şey olmadığını, Güney Amerika, Ortadoğu, Asya, İran, Irak, Mısır ve Suriye'de toplumu "adam etmeye yönelik" gerçekleştirilen bir hareket olduğunu belirtti.
Türkiye toplumunun darbelere hazırlıklı olduğunu savunan Gören, "Aynı silahla bir taraftan devrimcinin bir taraftan da ülkücünün vurulduğu dönemleri biliyoruz. Bir taraftan öldürülen yüzlerce insan ve taranan otobüsler vardı. Toplum artık darbeye hazır durumdaydı ve 12 Eylül darbesi böyle oldu. Devamında ise 1990'larda bir Özal dönemi vardı ve özel televizyonlar açıldı. Sinemada da bir değişim başladı ve özel televizyonlara film satılmaya başlandı." değerlendirmesinde bulundu.
Yönetmen Aksu ise darbelerle ilgili Türkiye'de doğru dürüst bir sinema külliyatı oluşturulmadığını savunarak, "Türkiye'de aydınlanmanın yaşandığı yıllar, 1960 ve 1970'lerdir. O yıllarda her kasabada bir şair yetişiyordu. O dönemde tiyatro biletleri rekor kırıyordu. Yaşar Kemal, Fakir Bayburt ve Oğuz Atay o dönemde yetişti." diye konuştu.