Hayatı Atatürk'ün Çiçek Vermesiyle Değişti
Hayatının 35 Yılını Türk Polis Teşkilatı'na Emek Vererek Geçiren 87 Yaşındaki Vedat Sezer, Hayatının Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Çiçek Vermesiyle Değiştiğini Söyledi.
Hayatının 35 yılını Türk Polis Teşkilatı'na emek vererek geçiren 87 yaşındaki Vedat Sezer, hayatının Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çiçek vermesiyle değiştiğini söyledi.
Bugün dahi o anı hatırladıkça içinin sevinçle ve gururla dolduğunu belirten emekli Başkomiser Vedat Sezer, "Babam Trabzon Belediye Başkanlığı'nda zabıta memuru olarak görev yapıyordu. Ben ilkokul 4. sınıftaydım. 1921 doğumluyum. Tahmin ediyorum 11 yaşındaydım. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle ayrılmıştı. Ekonomik, sosyal, siyasal reformlar yaşıyordu. Atatürk Trabzon'a gelmişti. Atatürk cipin üzerindeydi, yanında da İran Şahı Rıza Şah Pehlevi vardı. Kırçıllı golf pantolonu, ceketi ve kırçıllı kasketi vardı üzerinde. Bizlere çiçek verdi. O anı unutamıyorum. Şimdi bile hatırladıkça içim titriyor. Gurur ve sevinç duyguları uyanıyor içimde. Hayatımın bu şekle gelmesinde o anın büyük payı ve etkisi vardır" dedi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Atatürk'ün mavi gözlerinde gurur, başarı, millet sevgisi ve aydınlık yarınları gördüğünü anlatan Sezer, gençlere de, "Atatürk'ün gösterdiği yönden sapmayın. İlke ve devrimlerini koruyun. Atatürk'ün o mavi gözlerindeki ışığı, başarıya olan inancı, vatana tutkuyla, aşkla bağlılığı, aydınlık Türkiye idealini sizler yaşatacaksınız. Bu kutsal emaneti sizler koruyacaksınız ve daha ileri medeniyetler seviyesine taşıyacaksınız. Atatürk feneriniz, yol göstericiniz olsun" öğütlerinde bulundu.
2. Dünya Savaşı'nda 4 yıl askerlik yaptığını da belirten Sezer, büyük sevgi ve saygı duyduğu teşkilata nasıl adım attığını ise şöyle anlattı:
"Polis olmamda o anın etkisi muhakkak var. Ancak çocuk yaşta babamı kaybettim. 4 kardeş ve annem hayatta dayanaksız kaldık. O zaman ilkokul 2. sınıfa gidiyordum. Mecburen okulu bırakarak askere gittim. 4 yıl askerlik yaptım. Çavuş olmuştum. 12.5 kuruş maaş alıyordum. O parayı anneme gönderiyordum. Vatan borcu bitince Gümüşhane'de polislik elemelerine katıldım. Şükür ki polis oldum. O günden bu yana 35 yıl kesintisiz Türk Polis Teşkilatı'na hizmet ettim." 35 yıllık polislik hayatını Kastamonu, Burdur ve Isparta'da tamamlayan Vedat Sezer, "O dönem Isparta'nın merkez nüfusu yaklaşık 28 bindi. Bugünkü Çarşı Polis Karakolu vardı sadece. O da tek katlı idi. Orada bir ben, 2 yardımcım ve 27 polis memuru görev yapardık. 10 da bekçi vardı. O şartlardan bugün devasa yönetim binalarına, ekipmanlara, devriye araçlarına, motorize yunuslara kadar genel şemsiyede değişimi gururla ve tutkuyla izledim. Atatürk'ün o gözlerindeki ateş de buna işaret ediyordu. Her alanda güçlü Türkiye. Müreffeh Türkiye. Mutlu Türkiye. Gelişimi, değişimi, ilerlemeyi görmek; buna tanıklık etmek bana heyecan veriyor. Bütün ekibi yürekten kutluyorum. Bu kuruma 35 yıl gece-gündüz emek verdiğim için de gurur duyuyorum. Yeni nesli, yeni yöneticileri alnından öpüyorum" diye konuştu.
"BİRAZ KİBARLIK YAPAYIM, BEN ÇİÇEKLİ BAŞKOMİSERDİM" Isparta'nın ilk başkomiseri olan Sezer, o dönem karakollarda şiddet olup olmadığı sorusu üzerine ise şunları söyledi:
"Biraz kibarlık yapayım. Benim lakabım 'Çiçekli Başkomiser' idi. Ben çok sert bir insandım. Bunu kabul ediyorum. Zaten kaç kişiydi ki Isparta. Biz bize misali. Ben dahil 30 polis, 10 bekçi. Tek bir polis karakolu. Nüfus 28 bin. Herkes herkesi tanırdı. Bizim dönemde suç işlenmez miydi? Elbette işlenirdi. Ama hepsini aydınlığa kavuştururduk. Hem de hızla. Bana Çiçekli Başkomiser derlerdi. Bu işin kibarcası. Vallahi bir sopam vardı. Duvarda baş köşede asılı dururdu. Övünmek gibi olmasın ama suçluları bülbül gibi konuştururdum ben. Polis Karakolu'nda işkence evet vardı. Benim işkence aracım o sopaydı. Ben ona çiçek demeyi daha uygun görüyorum. Bazen çiçek derdim, bazen şeker, lokum. Hakikaten söylüyorum bunları. Çok adam dövdüm. Buna işkence diyorsanız, evet öyle olsun. Ama bunu niçin yaptım: Toplumun huzuru, can ve mal güvenliği için. Suçlu ile masumları ayırmak için. Sadece şüphelileri değil, ben polis de döverdim. Falakaya yatırmışlığım da vardır yani. Nedir, her meslekte çürük elma vardır. Kesinlikle vardır. Bizim teşkilatta vardır. Benim hani mizaç olarak sert bir yapım var. Bazı polisler halka sert davranıyorlar. İtip kakıyorlar. Polisliğin baskın gücünü kötü niyetle kullanıyorlar. O zaman yakasına yapışırdım. Gel bakalım diye. O çiçekli sopayla bir güzel döverdim. 'Bugün karakollarda, nezarethanelerde işkence var mı?' diye soracak olursanız işte onu bilmiyorum. Teşkilatın içinde değilim şu an. Dayak, işkence tabiatı itibariyle itici geliyor insana. Nahoş bir durum gibi. Ama bazen de gerekli.
Neden? Yıllar yıllar sonra dayak attıklarım gelirdi bana, elimi öperlerdi. 'Senin o dayağın (hani şu çiçekli sopa var ya, o) olmasaydı biz bugün azılı bir suçlu idik' derlerdi. İşte bazen dayak olayının doğru olduğunu o zaman anlıyor insan. Ama hiçbir masuma el kaldırmadım 35 yıllık meslek hayatımda. Hep doğruların yanında olmaya çalıştım. Düşünün adam içmiş, zil gibi sarhoş. Biz onu karakola alırdık. Güzelce bir kahve ikram ederdik. Kendine gelinceye kadar onunla ilgilenirdik. Kendine geldiği zaman evine bırakırdık. Biz öyle yapmasak, o halde, sarhoşken eve gidecekti. Eşini, çocuklarını dövecekti. Biz bunu engellerdik. Polislik çok güzel bir meslek. Bu yönde çok faydaları, misyonları var. Adı üzerinde güven." (FK-HE-Y)