İki Kez Böbrek Nakli Olan Zeynep'e 'Sağlamsın' Dediler
İzmir'de 17 yaşındayken annesinden böbrek nakli yapılan 33 yaşındaki Zeynep Öztürk, özürlü raporuyla emekli olduktan sonra ikinci kez böbrek nakli oldu.
İzmir'de 17 yaşındayken annesinden böbrek nakli yapılan 33 yaşındaki Zeynep Öztürk, özürlü raporuyla emekli olduktan sonra ikinci kez böbrek nakli oldu. İkinci böbrek naklini geçirince, 'Artık yeterince sağlamsın, sağlıklısın' denilen Zeynep Öztürk'ün Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından (SGK) maluliyeti ve emekliliği iptal edildi. Öztürk buna itirazda bulunurken, "Bu durumda sosyal güvencem de kalmadı. Ayda bin lirayı bulan ilaçlarımı alamayacağım. Şimdi ilaç alamayacağım için vücudum yeni böbreğimi atacak" dedi.
Aslen Balıkesirli olan, İzmir'de oturan Zeynep Öztürk, 15 yaşındayken nefrit geçirdi, böbrek yetmezliği gelişti, diyaliz makinesine bağlanmaya başladı. Zeynep'e 2 yıl sonra Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde annesi Azime Öztürk'ten alınan bir böbrek nakledildi. Zeynep, annesinin böbreğini taşırken 2000 yılında bir tekstil firmasında işe başladı. İşyerinde makineci olarak çalışmaya başlayan Zeynep, annesinin böbreğiyle yaşarken Eylül 2007'de vücudunun organı reddetmesi üzerine kendini yine diyaliz merkezinde buldu, iş hayatı sona erdi.
Haftada üç gün diyalize mahkum yaşamaya başlayan Zeynep, özürlü raporuyla emeklilik için başvurdu. 2009'da emekli maaşı bağlanan Zeynep'e yeniden nakil şansı doğdu. Kadavradan uygun bağış çıkan Zeynep, aynı hastanede 28 Mayıs 2011'de bir kez daha nakil oldu. Zeynep'e makinesiz hayatın kapıları bir kez daha açıldı.
Ancak Zeynep'i, nakilden bir yıl sonra Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan (SGK) gelen davet şaşırttı. SGK'ya giden Zeynep'ten yeni bir sağlık kurulu raporu istendi. Zeynep de nakil olduğu hastaneye başvurdu, kendisine yüzde 70 iş gücü kaybı olduğunu bildiren rapor verildi. Ancak SGK bu raporu kabul etmeyip Zeynep'i hakem hastane olarak Ege Üniversitesi Hastanesi'ne gönderdi. İkinci hastaneden ise Zeynep'e 'maluliyet dosyanızdaki rapor ve belgelerinizin incelenmesi neticesinde mevcut hastalık ve arızalarınıza göre çalışma gücünüzün en az yüzde 60'ını kaybetmediğiniz belirlenmiştir' denildi. Yani özür oranı yüzde 40'a indirildi ve Zeynep'e 'malüliyetiniz bitmiştir' denildi. Yılbaşından 4 gün önce gelen yazıyla emekliliğinin sona erdirileceğini öğrenen Zeynep, yeni yıla üzgün ve çaresiz girerken, SGK'nın kararına itiraz ettiğini belirterek şunları anlattı:
"Ben ve benim gibi hastaların ömrü hastanelerde geçiyor. İlk tanı konulduğunda her hafta nefroloji polikliniğine gitmekten eğitimim aksadı. Hiçbir zaman sağlıklı yaşıtlarımız gibi olamıyoruz, onlar sokakta oynarken biz hastanelerde şifa arıyoruz. Yaşamımız kısıtlamalarla, yasaklarla geçiyor. Ancak hastalar ve yakınları anlar bu sıkıntıları. Şimdiki derdim ise başka. İkinci nakil sonrasında SGK'nın isteğiyle hakem hastaneye gittim. Kreatin gibi kan tetkiklerim normal çıktı. Özür oranı düşük verilince emekliliğim gitti. Raporun ardından SGK'ya gittim, malüliyetimin iptal edildiği söylendi. Maaşımı ise ay sonu alıyorum. O da kesilecektir şüphesiz. Şimdi önümde iki büyük sıkıntı var. Birincisi sosyal güvencem kalmadığı için ayda bin lirayı bulan ilaçlarımı alamayacağım. Bu beni hızla diyalize geri gönderecek. İlk nakil böbreğimi tekstilde çalışırken enfeksiyon nedeniyle kaybetmiştim. Şimdi ilaç alamayacağım için vücudum yeni böbreğimi atacak. SGK benim malüliyetimin iptalini nakil olduğum güne çekecek ve belki de benden bir yıl ödediği maaşı faiziyle geri isteyecek. Benim bunu karşılama imkanım hiç yok. Her yönden çaresizim, kabus geri dönecek diye korkuyorum. SGK'ya itiraz dilekçesi verdim, ikinci kez nakil olmuş bir hasta olarak maluliyetimin iptali kararının iptalini istedim. Bana 'Sağlıklısın, git çalış' deniyor. İlkokul mezunu olarak bana kim iş verecek, benim çalışacak gücüm yok."
---- KUTU ----
'Zeynep'in yaşadığı, sağlık sistemimiz için bir utanç'
BÖBREK Hasta Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği İzmir Şube Başkanı Nilgün Yıldırım, SGK'nın böbrek nakilli hastalarla diyaliz hastalarının özürlü raporuyla emeklilik uygulamalarında çelişki içinde olduğunu öne sürdü. Yıldırım, şunları söyledi:
"Zeynep Öztürk ve onun gibi arkadaşlarımızın yaşadıkları sağlık sistemi için büyük utanç. Çünkü hastayı iyileştirip devletin üzerindeki yükü gidermeye çalıştıklarını söylüyorlar fakat organ nakli gibi en ucuz maliyetli tedaviyi yaptıktan sonra da hastanın sosyal güvencesini elinden alarak yeniden diyalize sevk ediyorlar. Bunun devletin utancı olması gerekir diye düşünüyorum. Zeynep ilkokul mezunu, bunun gibi birçok hastamız var ilkokul mezunu olup inşaatlarda çalışan. Bu kişiler çalışırken hastalandıkları için daha sonra 1800 gün üzerinden emekli oluyorlar. İleri bir tarihte şans ola ki yüzlerine gülüp de nakil olduktan sonra emekliliğini iptal ettiğinizde 'Gidin eski işinize geri dönün. Sen sağlıklı bir vatandaş sayılıyorsun, emekliliğini iptal ediyoruz, çalışıp kazanacaksın' diyorlar. Çalışabilecek durumda olan var çalışamayacak durumda olan var. Çalışamayacak durumda olan sosyal güvencesi olmadığı için bu sefer nakil ilaçlarını kullanamıyor, tahlillerini yaptıramıyor. Birkaç tahlililiniz yaptırdığınızda aylık kontrolünüz tahlillerle bin lirayı buluyor."
Çok küçük yaşlarda hastalanıp, 7-8 yaşlarında nakil olan 6-7 hastalarının olduğunu söyleyen Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu hastalar 15 yaşlarına kadar bu şekilde idare edip bu arada sigortalı işe başlamış hastalar. Ama daha sonra vücudu böbreği reddettiği için diyalize devam ediyor. ve 1800 günü dolduran bu hastalar emekli olmak için başvurduğunda, 'Sen hastayken sigorta girişin yapıldığı için emeklilik başvurunu kabul etmiyoruz' diye yanıt geliyor. Nakilliyken sigortalı işe başlayanlara tekrar diyalize döndüğünde 'Senin sigorta girişin hastayken yapıldığı için emekliliğin kabul edilemez' deniyor. Ama arkasından da nakil olan kişiye 'Sen artık sağlıklısın, senin emekliliğini iptal ediyoruz' diyorlar. 6 yaşında hastalanan bir çocuğun 5 yaşında sigorta olması mümkün mü? Nakilli olan hastayı da iyileşti diye iptal ediyor. Bu çelişkinin sebebini bence kendileri de bilmiyor. Kurum yetkilileriyle görüştüğümüzde 'Haklısınız, dava açın, hakkınızı arayın' diyorlar. Ülkemizde açılan davalar en az 7-8 yıl sürüyor. Her iki şekilde de hasta mağdur ediliyor." - İzmir