İran'la Nükleer Müzakerelerde Anlaşmaya Varılması
Anlaşma henüz esaslı sorunlara çözüm getiremese de güven artırıcı bir süreç olarak öne çıkıyor Denetimle ilgili maddeler uygulamaya geçirilebilirse uranyum zenginleştirme oranıyla ilgili e...
Sinan Polat - Tahran yönetimi ile BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1) arasında İran'ın nükleer programı konusunda varılan anlaşmanın nasıl uygulanacağı tartışılıyor. Anlaşma ilk etapta esaslı sorunlara çözüm getirmiyor ancak taraflar arasında güven artırıcı bir süreç inşa etmeyi hedefliyor. İran'daki tesislerin denetimi ve zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulması, ülkenin uluslararası sisteme entegrasyonuna uzanacak bir süreci başlatabilir.
On yıl önce İngiltere, Fransa ve Almanya'dan oluşan E-3 grubunun İran ile başlattığı nükleer müzakerelerde, dün geçici de olsa tarihi nitelikte bir anlaşmaya varıldı. Müzakereler, son yıllarda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri (ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Rusya) ve Almanya'dan oluşan "P5+1" grubu şeklinde yürütülüyordu. İran'da Hasan Ruhani'nin büyük bir halk desteği ile cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesiyle ülkenin son yıllarda Batı'yla çıkmaza giren ilişkilerinde karşılıklı yumuşama mesajları verilmişti.
Gelecek 6 ay süresince yürürlükte kalması öngörülen anlaşma, İran'ın nihai anlaşmaya varılana kadar geçecek süreyi nükleer programını ilerletmek için kendi lehine kullanmasının önüne geçerken, bu süre zarfında tarafların karşılıklı güven artıcı adımlarla birbirlerini test etmelerine olanak sağlayacak.
Şeffaf ve doğrulanabilir adımlar garanti altına alındı
Anlaşmanın güven artıcı bir adım olarak yorumlanmasının en önemli nedeni, İran'ın nükleer programı için hayati önem taşıyan çeşitli tesislere yönelik geniş teftiş imkanı sunması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) raporlarında da dile getirilen çeşitli endişelerin giderilmesiyle ilgili maddeleri içermesi. Bu yönüyle de ABD yönetimi tarafından dile getirilen şeffaf ve doğrulanabilir adımların atılması, anlaşmayla garanti altına alınıyor.
Anlaşmaya göre, UAEA yetkilileri İran'ın Natanz ve Fordo tesislerinde teftiş yapma, dahası güvenlik kamera görüntülerine ulaşma hakkı sağlayarak günün her saati denetim yapma imkanına sahip olacak. Bunun yanında, UAEA santrifüjlerin üretimi, depolanması ve montajı ile ilgili tesislere erişimi ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'nın (NPT) en protokolleri gereğince İran'ın UAEA ile paylaşması öngörülen bilgi ve belgelerin de paylaşılması da söz konusu.
Konuyla ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulunan Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, güven artırıcı yönüyle ön plana çıkan anlaşmanın İran'a kendisini kanıtlaması için bir fırsat verildiğini söyledi. Güney, 6 aylık süre sonunda varılacak nihai anlaşmanın, İran'ın nükleer programını şu anda varmış olduğu noktadan geriye döndürerek Tahran yönetimini, NPT ile uyumlu olacak şekilde sivil amaçlı bir nükleer program çerçevesine almayı amaçlandığını söyledi.
Oyalama taktiği endişelerine cevap niteliğinde
Anlaşmanın diğer bir önemli yanı ise İran'ın müzakere sürecini oyalama süreci olarak kullandığı ve bu süre zarfında nükleer silah elde etmeye daha da yaklaştığı yönündeki endişeleri gidermesi. Zira anlaşma, İran'ın nükleer silah elde etmesinin önüne geçecek bir dizi tedbir içeriyor.
Bu tedbirlerin başında ise yüzde 5 üzerindeki tüm uranyum zenginleştirme işlemlerinin durdurulması var. Benzer biçimde, yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum stoklarını da barışçıl faaliyetlerde kullanılmak üzere yakıt çubuklarına dönüştürmesi veya yüzde 5 seviyesine kadar seyreltilerek yeniden zenginleştirme işlemi tabi tutulamaz hale getirmesi öngörülüyor.
İran'ın 6 aylık süre zarfında yeni nükleer tesis inşa etmeme, faaliyetteki nükleer santrifüjlerinin sayısını artıramama, nükleer bomba yapımında kullanılan bir başka madde olan plütonyumun elde edilmesini sağlayacak Arak ağır su reaktörüyle ilgili faaliyetleri durdurma, Natanz ve Fordo nükleer tesislerinde henüz kurulum aşamasında olan santrifüjleri de olduğu gibi bırakma taahhüdü de diğer önemli unsurlar olarak dikkat çekiyor.
Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Görevlisi Şebnem Udum, anlaşmada öngörülen denetimleri, nükleer programı konusunda hem İran'ın NTP ile elde ettiği hakların tescili hem de yükümlülükleri tanımlanması yönüyle önemli olduğunu belirtiyor.
İran'ın nükleer silah elde etmekte kritik eşik olarak görülen yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyum elde etmesinin uluslararası toplumu tedirgin ettiğini belirten Udum, anlaşmanın zenginleştirme faaliyetlerini yüzde 5 ile sınırlandırmasının bu kaygıların azaltılması açısından önemli olduğunu dile getiriyor.
Yaptırımlara 7 milyar dolarlık esneme
İran'ın atacağı adımlara karşılık ekonomisinin rahatlatılması adına, yaptırımlarda milyarlarca dolarlık esnemeye gidilecek. Anlaşmada altın gibi değerli metallere, otomotiv sektörüne ve petrokimya ihracatına yönelik toplam 1,5 milyar dolara karşılık gelen bir dizi yaptırımın geçici olarak kaldırılması öngörülürken, İran içerisinde ve İran havayollarına yönelik güvenlik ve teftişle ilgili bir takım ambargolar da askıya alınacak. Bunlara ek olarak İran'ın 4,2 milyar dolarlık petrol geliri elde etmesine imkan tanınacak.
İran'ın uluslararası yaptırımlar sebebiyle dondurulan yurt dışı hesaplarının serbest bırakılması ise şimdilik gündemde değil. Bu hesaplardan sadece 400 milyon dolarlık bir miktarın yine İran dışında bulunan eğitim kurumlarına kontrollü olarak aktarılmasına izin verilecek.
Restleşmelerden kalıcı işbirliğine mi?
İran açısından anlaşmanın kazanımları sadece ekonomik alanla sınırlı değil. İran Devrimi'nin yaşandığı 1979'dan bu yana olumsuz seyreden Batı-İran ilişkilerinde yeni anlaşmayla ilk defa genel gidişatın tersi bir gelişme yaşandığı dile getiriliyor.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İran uzmanı Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya, Cevnere'de sağlanan uzlaşmayla Batı ile İran arasındaki restleşmelerin son bulup işbirliği evresinin başlayacağı görüşünde. Anlaşmanın İran'ın uluslararası topluma yeniden entegre olması noktasında İran için siyasi bir kazanç olduğunu belirten Sinkaya, karşılıklı işbirliğinin gelişmesi durumunda Batılıların İran'a duyduğu güven sorununun da zamanla ortadan kalkabileceğini dile getiriyor.
Sinkaya, anlaşmanın geçici olduğunu ve "esaslı sorunların" hala çözüm beklediğini kabul etmekle birlikte, işbirliği sağlanması durumunda bunun başta Suriye olmak üzere tüm Ortadoğu'da yansımaları olacağını ifade ediyor.
Rejim için de güvence alınmış oldu
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Şahin ise anlaşmayla birlikte İran'ın nükleer teknolojiye sahip olmak hakkını Batı'ya kabul ettirdiği görüşünde. Barışçı olması şartıyla her ülkenin nükleer teknolojiye sahip olma hakkı olduğunu hatırlatan Şahin, ancak rejime duyulan güvensizlik sebebiyle bu hakkın tanınması konusunda sorunlar yaşandığını hatırlatıyor.
Anlaşmanın Batı ile İran arasında devam edegelen ideolojik çekişme açısından da anlamlı olduğunu belirten Şahin, "İran'daki rejim bir defa bu müzakereler çerçevesinde kendisini güçlü ülkelere kabul ettirdi. Yani artık Batı'nın İran'da bir rejim değişikliği konusunda girişimin olmayacağını en azından İran açısından garantiye alındı. Bence en önemlisi buydu" görüşünü savunuyor.
Gözler İsrail'de
Cenevre'deki uzlaşma genel anlamda uluslararası toplum tarafından olumlu karşılanırken İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "Tarihi hata" çıkışı gündeme damga vurdu. Netanyahu, dünyanın daha tehlikeli bir yer haline geldiğini ileri sürerken, "Anlaşma İsrail'i bağlamaz" sözlerinin tam olarak ne anlama geldiği ilerleyen günlerde anlaşılacak.
Sinkaya, İran'ın nükleer programının gerçekten barışçı olduğunu ispatlamasının ve İran ile Batı arasındaki yumuşamanın devam etmesinin İsrail'in bölgedeki İran karşıtı propagandasını etkisizleştireceğini ve anlamsızlaştıracağı, bu yüzden de İsrail muhalefetinin devam edeceği görüşünde. - Ankara