Islak İmza"Da Kumpas İddianamesi (2)
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'e, Ergenekon davasında delil kabul edilen, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesinde ıslak imzası bulunduğu öne sürülerek kumpas kurulduğu iddiasına ilişkin 18 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, "Adli Tıp Kurumu ve Polis/Jandarma kriminal...
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'e, Ergenekon davasında delil kabul edilen, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesinde ıslak imzası bulunduğu öne sürülerek kumpas kurulduğu iddiasına ilişkin 18 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, "Adli Tıp Kurumu ve Polis/Jandarma kriminal laboratuvarı görevlilerinin silahlı terör örgütü yapılanması içerisinde yer alarak veya yer almamakla birlikte yönlendirilme, baskı, ikna suretiyle bilirkişi raporları tanzim ettikleri" belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Bülent Başer ile Başsavcıvekili Zafer Koç tarafından hazırlanan ve İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen 144 sayfalık iddianamede, dönemin İstanbul Polis Kriminal Laboratuvarı görevlisi şüpheliler Kemal Pelit, Hakan Kaymak, Savaş Uğurlu ve Ahmet Mesut Mudu'nun suça konu eylemlerine yer verildi.
Kriminal Polis Laboratuvarının 20 Haziran 2009 tarihli raporunda, İrticayla Mücadele Eylem Planı isimli belgenin incelemesi sonucunda, "Belirlenen bulgulara atfen söz konusu belgenin 4. sayfasında Dursun Çiçek Dr. Dz. P. Kur. Kd. Albay ismi üzerindeki imzanın Dursun Çiçek'in eli mahsulü olduğu kanaatine varılmıştır." şeklinde rapor tanzim edildiği belirtilen iddianamede, söz konusu incelemenin, belgenin fotokopisi üzerinden yapıldığı ve daha önce müşteki Çiçek tarafından çeşitli kurum kuruluşlara, banka ve GSM operatörleri gibi yerlere ibraz edilen toplam 43 imzasının bulunduğu belgelerin mukayeseye konu edildiği ifade edildi.
"Bilimsel gerçeklikten uzak rapor verildi"
Raporda, "Tetkik konusu belgenin fotokopi makinesi/bilgisayar yazıcısı vasıtasıyla husule getirildiği müşahede edilmiştir. Bu tür belgeler üzerindeki imza/imzaların grafolojik tanı unsurlarının tamamını belirlemek mümkün olmadığı gibi, montaj ve ilave gibi yöntemlerle yapılması muhtemel tahrifat türleri de her zaman belirlenemeyebilir." şeklinde değerlendirme yapıldığı kaydedilen iddianamede, daha sonra, hiç bir şart belirtmeksizin, "Kaligrafik, grafolojik özellikler yönünden uygunluk, benzerlikler bulunduğu müşahede edilmiştir. Mevcut imzanın Dursun Çiçek eli mahsulü olduğu kanaatine varılmıştır." şeklinde ibareyle bilimsel gerçeklikten uzak, adli belge incelemesinin teorik prensiplerine ve bilimsel kriterlerine uygun bulunmayan şekilde rapor verildiğinin anlaşıldığı vurgulandı.
Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı raporları
İddianamede, dönemin Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı görevlisi şüpheliler Burhanettin Cihangiroğlu, Salih Sala, Ali Arabacı, Nazmiye Aktaş, Özlem Karslı ve Kemal Çakır'ın suça konu eylemleri ile savunmaları anlatıldı.
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 16 Şubat 2010 tarihli yazısına istinaden Jandarma Kriminal Daire Başkanlığının 23 Şubat 2010'da hazırladığı uzmanlık raporunda, söz konusu belgedeki imza ile Dursun Çiçek'in mukayese imzaları arasında karşılaştırma yapıldığı belirtilen iddianamede, raporda, "İmzaların genel şekli ve işleklik derecesi, başlangıç hareketi, dairesel dönüş hareketleri ve imzalar içerisindeki buklesel el hareketlerinin yapılışı, çizgisel hareketlerin birbirlerine göre konumu ve oranı, meyil istikamet pozisyonu ve açısal özelliği, bitim hareketlerinin yapılışı gibi özellikler yönünden benzerlikler görülmüş olup, inceleme konusu belgenin 4. sayfasında Dursun Çiçek adına atfen atılı bulanan söz konusu imzanın Dursun Çiçek eli ürünü olduğu kanaatine varılmıştır." şeklinde tespitte bulunduğu aktarıldı.
El kaldırma hareketi olmayan imzaların mukayeseye esas alındığı, 58 mukayese imzadan bir veya ikisinin benzerlik gösterdiğinin bildirildiği belirtilen iddianamede, buna rağmen raporda, "Mevcut imzanın Dursun Çiçek eli mahsulü olduğu kanaatine varılmıştır." şeklinde bilimsel gerçeklikten uzak, adli belge incelemesinin teorik prensiplerine ve bilimsel kriterlerine uygun bulunmayan şekilde rapor verildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.
Cihangiroğlu, Dursun Çiçek'i suçladı
İddianamede, MİT tırlarının durdurulması davası kapsamında bir süre tutuklu kalan şüphelilerden dönemin Jandarma Kriminal Daire Başkanı emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu'nun, 4 Ağustos'ta İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne (TEM) "Söz konusunun belgenin, laboratuvarlarına incelenmek üzere gönderildiği dönemde Jandarma Kriminal Daire Başkanı olarak görev yaptığı, rapor vermediği, rapor veren, delil inceleyen, rapor imzalayan bir pozisyonda değil, üst yönetici olduğu" şeklinde bilgi verdiği belirtildi.
İddianamede, Cihangiroğlu'nun müşteki Dursun Çiçek'e yönelik, eleştirel sözler kullandığı şu beyanı dikkati çekti:
"Savcılık tarafından alınan rapor, bizim Jandarma Kriminal Laboratuvarının verdiği raporun doğru ve bilimsel düzenlendiğini teyit etmektedir. Özellikle belirtmek istiyorum ki, imzanın sahibi olduğu iddia edilen şahıs çok uzun zamandır yazılı ve görsel medyada sanki Ergenekon, Balyoz ve casusluk davası kapsamındaki deliller, Jandarma Kriminal Laboratuvarında incelenmiş ve yalan yanlış raporlar verilmiş algısı yaratarak ıslak imza ile ilgili kurumum tarafından verilen ve bugüne kadar aksi yönde tek bir resmi bilirkişi kurumunda rapor alınamayan, bilimsel değeri yüksek raporu itibarsızlaştırma gayreti içerisine girmiştir. Halbuki Ergenekon, Balyoz, casusluk gibi davalarda laboratuvarlarımıza hemen hemen hiç bir delil incelenmek üzere gönderilmemiştir. Savcılığınız tarafından alınan en son bilirkişi raporunu gördüğünde bu telaşını daha iyi anlıyorum. Zira bu raporda imzanın zayıf ihtimal derecesinde Dursun Çiçek'in eli ürünü olabileceği yönündedir. Savcılığınızca alınan bu rapor, jandarma kriminal laboratuvarı tarafından verilen raporun ne kadar doğru ve bilimsel olduğunun bir ispatıdır. Bu rapor üzerine asıl soruşturmanın Dursun Çiçek hakkında yapılması gerekirken raporu düzenleyen jandarma laboratuvar uzmanları ve yönetici hakkında olması oldukça manidardır.
Rapor, Genelkurmay Başkanlığın talimatı ile başlatılan, askeri savcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında kurumumuz tarafından verilen bir rapordur. Bu süreçte kimseden talimat alınmamıştır. Kimseye de talimat verilmemiştir."
"Salih Sala beni yoğun baskı altında tuttu"
Şüphelilerden Özlem Karslı'nın da savcılığa verdiği ifade şöyle:
"Ben belgeyi incelediğimde tespitim, 'söz konusu imzanın, basit tersimli, yani taklidi kolay nitelikte olması ve ayrıca fluaj izinin de belli belirsiz olması sebepleriyle müspet ya da menfi kanaat bildirmenin mümkün olmayacağı' şeklindeydi. Ancak şube müdürü Salih Sala, yarım gün boyunca tespit edilen benzerliklere rağmen bu şekilde kanaat bildirmemin yanlış olduğu yönünde beni yoğun bir baskı altında tuttu."
İddianamede, Karslı'nın, "rapor hazırlama sürecinde artan baskılar nedeniyle psikolojisinin bozulduğu" yönündeki beyanda bulunduğu kaydedildi.
Karslı'nın, "Salih Sala'nın kurumdan ayrılmaması için kendisini tehdit ettiği ve 2011 yılında dava açarak kurumdan ayrıldığı" ifadesi de bulunan iddianamede, Karslı'nın, "Yaklaşık 6 yıldır bu belge ile ilgili haberleri basın ve yayın organlarından takip etmekteyim. İlk belge incelemesi yapıldığında da endişeye kapılmıştım. Kesinlikle bir talimatla veya bir örgütün yönlendirmesi ile hareket etmedim. Söz konusu yapı ile hiçbir organik bağım olmamıştır." dediği aktarıldı.
İddianamede, şüphelilerden Kemal Çakır'ın "İnceleme formunda belirttiğim kanaati değiştirmem yönünde Salih Sala'dan talimat aldım. Üzerini çizmek ve paraflamak sureti ile değiştirdim. Ancak kısa bir süre sonra kendisi bana bunun uygun olmadığını, formu yeniden düzenlemem gerektiğini emretti. Eski formu kendisi imha etti. Ben de yeni formu kuvvetle muhtemel el ürünü olduğu şekli ile düzenleyerek kendisine verdim. Salih Sala'nın hem bu emrini hem illaki bir kanaat bildirmemiz gerektiği konusundaki ısrarını teknik olarak mı istediğini yoksa bir amaca hizmet edip etmediği bilmiyorum." şeklinde beyanda bulunduğu belirtilerek, Çakır'ın da Sala tarafından tehdit edildiği ifadesini kullandığı iletildi.
"Dursun Çiçek'in yaşadığı süreç için üzgünüm"
Şüpheli Çakır'ın, "Sayın Dursun Çiçek'in yaşadığı süreç için üzgünüm. Ancak şahsi fikrimdir bu imza çalışma arkadaşları ya da ona yakın birileri tarafından yoğunluğundan ve dalgınlığından faydalanılarak bir şekilde attırılmış olabilir. Eğer bir kumpas varsa kumpası bu imzayı attıran kişi kurmuştur diyebilirim. Çünkü yaptığı görev itibarıyla ve bulunduğu rütbe olarak böyle bir belgenin hazırlanmasını onaylayacağını düşünmüyorum. Söz konusu belge TSK yazım kurallarına hiçbir şekilde uymamaktadır." şeklinde beyanına da yer verilen iddianamede, süreçle ilgili hukuki değerlendirme de yapıldı.
Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması kapsamında, İrtica ile Mücadele Eylem Planı isimli belgeye ayrı bir önem atfedildiği, belgeyle ilgili imza incelemelerinin de bu soruşturma makamları ve ilgili adli kolluk personeli tarafından yaptırıldığına dikkati çekilen iddianamede, "Bu bağlamda bilirkişilik görevini yapan Adli Tıp Kurumu ve Polis/Jandarma kriminal laboratuvarı görevlilerinin silahlı terör örgütü yapılanması içerisinde yer alarak veya bu yapı içerisinde yer almamakla birlikte yönlendirilme, baskı, ikna suretiyle söz konusu raporları tanzim ettikleri anlaşılmıştır. TCK'nın 276/1.maddesinde tanımlanan, 'gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma' suçunda; gerçeğe aykırılık, somut olayın gerçeklerine uymama veya bilimsel gerçeklere aykırı olma şeklinde ortaya çıkmaktadır." denildi.
Şüphelilerden Cengiz Haluk İnce'nin de belirttiği üzere, soruşturmayı yürüten Zekeriya Öz'ün belgenin ikinci ve üçüncü incelemelerinde, belgeyi Adli Tıp Kurumu Başkanlığına bizzat getirdiği ve kurum başkanı şüpheli Haluk İnce ile görüştüğü, bu durumun soruşturma usul ve esasları ile adli belge inceleme prensiplerine açıkça aykırılık teşkil ettiği anlatılan iddianamede, incelemeye konu belgelerin mahiyeti ile sayısı dikkate alındığında, suça konu raporlara ilişkin incelemelerin çok kısa bir sürede tamamlanarak rapor haline getirildiği ve genişletilmiş heyetle yapılan incelemede yeterli tartışma yapılmadan blok halinde görüş verildiği dile getirildi.
"2010 yılı ve sonrasında Adli Tıp Kurumunda üst seviyede kadrolaşma"
FETÖ/PDY'nin diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmasına paralel Adli Tıp Kurumu Başkanlığında da aynı yol ve yöntemleri izlemek suretiyle kadrolaşmaya gittiği, özellikle "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" olarak bilinen belge ilgili bilirkişi incelemesi yapılan 2010 yılı ve sonrasında kurumdaki kadrolaşmanın en üst seviyeye ulaştığı vurgulanan iddianamede, örgütün özellikle bu tür incelemeleri yapan Fizik İhtisas Dairesine özel bir önem verdiği ve örgütsel açıdan kurumda istenilen kadrolaşmanın tam olarak sağlandığı anlatıldı.
İddianamede, özellikle aynı kurumda çalışan tanıklar ile gizli tanıkların beyanlarına göre, suça konu raporlarda imzası bulunan bazı şüphelilerin örgüt yapılanması ile irtibatlarının açıkça ortaya konulduğu belirtilerek, suç örgütünün yargı, emniyet yapılanması içerisindeki soruşturma birimlerinin talebi ve yönlendirmesiyle "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" isimli belgenin incelemesinin yaptırıldığı, Adli Tıp Kurumundaki örgütsel yapılanma kullanılarak amaçlanan şekilde rapor tanzim ettirildiği ifade edildi.
Şüphelilerin "gerçeğe aykırı bilirkişi raporu tanzim etme" suçunu işledikleri belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Öte yandan anılan dönemde Adli Tıp Kurumu Başkanı olan şüpheli Cengiz Haluk İnce'nin görev yaptığı dönemde suç örgütüne ilişkin yapılanmanın Adli Tıp Kurumunda en üst seviyeye ulaştığı, aynı kurumda çalışan bir kısım personel ile gizli tanık beyanlarına göre kendisinin de bu örgütlenmenin içerisinde yer aldığı, söz konusu imza incelemeleri yapılmadan önce soruşturma savcısı ile kurumda görüştüğü, Fizik İhtisas Dairesinde belgeyi inceleyecek heyetin oluşturulmasına yönelik mevzuata uygun olmayan görevlendirmeler yaptığı, belgenin incelenmesi ve rapor verilmesi sırasında uzmanları etki altına aldığı ve heyeti yönlendirdiği, örgütün amaçladığı şekilde iki ayrı rapor tanzim edilmesini sağladığı, bu şekilde, 'gerçeğe aykırı bilirkişi raporu düzenleme' suçuna azmettiren olarak iştirak ettiği, suça konu iki ayrı rapor düzenlenmesi nedeniyle hakkında ayrıca TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanması (zincirleme suç) gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."
"Jandarma Kriminal'de 10 yıllık çalışmalar incelenmeli"
Raporun düzenlendiği tarihte Burhanettin Cihangiroğlu'nun Jandarma Kriminal Daire Başkanı olduğu, şüpheli Salih Sala'nın ise şube müdürü olup aynı zamanda belgeyi inceleyen ve rapor veren heyette yer aldığı aktarılan iddianamede, "Belgenin incelenmesi ve rapor düzenlenmesi sırasında, heyette yer alan diğer şüpheliler üzerinde baskı kurmaları ve kendilerini yönlendirmeleri, bir kısmının bilimsel olarak ulaştıkları kanaatleri değiştirmeleri şeklindeki eylemde bulundukları, Jandarma Kriminal Dairesindeki görev ve yetkileri gibi hususular dikkate alındığında, şüpheliler Cihangiroğlu ve Sala'nın silahlı terör örgütünün üyesi olduklarının kabulü gerekmektedir." denildi.
İddianamede, tanıklık yapan eski Ankara Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı görevlisi M.S'nin şu ifadelerine dikkati çekildi:
"Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı son derece özel ve hassas bir birimdir. Benim kanaatim, 2005-2015 yılları arasındaki buradaki çalışmaların, personel rejiminin, atamalardaki kriterlerin ve mevcut uygulamaların mutlaka incelenmesi gerektiğidir. İrtica ile Mücadele Eylem Planı isimli belge üzerindeki incelemelerin benim de duyduğum ve bana da anlatılanlara göre, usulüne uygun yapılmadığını düşünmekteyim. Ancak bu savcılıkça araştırılarak karar verilmesi gereken bir konudur."
(Bitti)