Kalp Yetersizliği Her Aşamada Tedavi Edilebilir"
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Hakan Altay, kalp yetersizliği geliştikten ve semptomatik hale geldikten sonra düzgün tedavi edilmediği takdirde, 1 yıllık yaşam beklentisinin yüzde 20 civarında olduğunu belirterek "5 yıllık yaşam beklentisi yüzde...
ELİF KÜÇÜK - Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Hakan Altay, kalp yetersizliği geliştikten ve semptomatik hale geldikten sonra düzgün tedavi edilmediği takdirde, 1 yıllık yaşam beklentisinin yüzde 20 civarında olduğunu belirterek "5 yıllık yaşam beklentisi yüzde 50 civarında. Bu oranlar kalp yetersizliğine eklenen diğer risk faktörleriyle çok daha düşüyor. Örneğin, hem kalp yetersizliği hem de şeker hastalığı birlikteliği yüzde 50'ler civarında. Bu ikisi birleştiğinde yaşam beklentisi yüzde 25'lere kadar düşüyor." dedi.
Doç. Dr. Altay, "Kalp Yetersizliği Günü" dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalp yetersizliğinin, kalbin kanı ve oksijeni pompalayamaması sonucunda ortaya çıkan, tipik bulgu ve belirtilerle karakterize bir hastalık olduğunu söyledi.
Hastalığın tipik belirtileri arasında nefes darlığı, çabuk yorulma ve ayaklarda şişme olduğunu ifade eden Altay, en ufak hareket sonucunda çarpıntı oluşmasının, halsizliğin ve basit işlerde bayılmaya yakın baş dönmelerinin de tipik olmayan belirtiler arasında yer aldığını kaydetti.
Kalp yetersizliğini "yaşlı hastalığı" olarak tanımlayan Altay, "Çok ender olarak genç hastalarda da görebiliyoruz. Özellikle tüm yaş gruplarını göz önüne aldığımızda prevalansı aslında yüzde 2-3 civarında ama yaş ilerledikçe bu prevalans artıyor. Örneğin, 40 yaşından sonra bir kişinin kalp yetersizliği geliştirme riski yüzde 20'dir. 5 kişiden 1'inde yaşamı boyunca 40 yaşından sonra kalp yetersizliği gelişme riski var." değerlendirmesinde bulundu.
Doç. Dr. Hakan Altay, kalp yetersizliğinin, gelişmesi önlenebilir ve geliştikten sonra seyri yavaşlatılabilir hatta durdurulabilir bir hastalık olduğunu söyledi.
Kalp yetersizliği geliştikten ve semptomatik hale geldikten sonra düzgün tedavi edilmediği takdirde, 1 yıllık yaşam beklentisinin yüzde 20 civarında olduğunu belirten Altay, "5 yıllık yaşam beklentisi yüzde 50 civarında. Bu oranlar kalp yetersizliğine eklenen diğer risk faktörleriyle çok daha düşüyor. Örneğin, hem kalp yetersizliği hem de şeker hastalığı birlikteliği yüzde 50'ler civarında. Bu ikisi birleştiğinde yaşam beklentisi yüzde 25'lere kadar düşüyor. Yüzde 30'lar civarında kalp yetersizliği hastalarında böbrek hastalığı görüyoruz. Bir hastada bu ikisi birlikteyse ne yazık ki artık 5 yıllık değil 1 yıllık yaşam beklentisinden bahsediyoruz ki bu da yüzde 25 civarında. Bunlar kalp yetersizliğinin ne kadar ölümcül bir hastalık olduğunu net gösteren veriler." dedi.
"Donör eksikliği nedeniyle organ bulamıyoruz"
Doç. Dr. Altay, hastalığın önlenmesi için özellikle 40 yaşından sonra tuz tüketiminin ciddi oranda azaltılması gerektiğine dikkati çekerek, hipertansiyonun çok iyi değerlendirilmesi, izlenmesi ve tedavi edilmesi gerektiğini kaydetti.
Hem şeker hastalığını azaltmak hem de obeziteyi önlemek adına sedanter yaşam stilinin terk edilmesinin önemine işaret eden Altay, diğer risk faktörlerinden koroner damar tıkanıklığına yol açacak sigaranın da mutlaka bırakılması gerektiğinin altını çizdi.
Kalp yetersizliği oluştuktan sonraki erken aşamada da yapılabilecek tedaviler olduğunu aktaran Altay, "Bu tedavilerle kalp yetersizliğinin ilerlemesini durdurabiliyoruz. Bizim kalp yetersizliği farkındalık aktivitelerini yürütmemizin en önemli nedenlerinden biri de tedavisi olan bir hastalığın daha az tedavi ediliyor olması. İlaçlar var ve bu ilaçlar içerisinde nörohormonal blokajı çok iyi yaparsak birtakım ilaçlarla da bunları yüksek dozlarda verebilirsek kalp yetersizliğinin ilerlemesini ciddi anlamda durdurabiliyoruz. Son 1-2 yılda bu tedavilere eklenen yeni bir ilaç var, bununla da çok güzel sonuçlar almaya başladık." diye konuştu.
Altay, ilaç tedavisinin yeterli olmadığı hastalara ise cihaz tedavi uygulandığını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Hastalarımızın yarıya yakınını ani ritim bozulmasına bağlı ölüm sonucu kaybediyoruz. Bunun için en önemli cihaz tedavilerinden biri şoklama tedavisi. Yine kalbin harmonik şekilde çalışmasını sağlayacak 3 kablolu dediğimiz kardiyak resenkronizasyon tedavisi pilleri var. Bir diğeri mitraclip dediğimiz mitral kapak onarımı. Kapak kaçağı varsa mitraclip ile hem ölümlerin hem hastaneye yatışların ciddi oranlarda azaltılabileceğini gösteren verilerimiz var. Bütün bu piller ve onarımlara rağmen ne yazık ki bir grup hasta da son evrede kalbin değiştirilmesi gerekiyor. Donör eksikliği nedeniyle de çok fazla organ bulamıyoruz, vaktimiz de yok. Bu hastaları kısa sürede eğer tedavisiz bırakırsak kaybedeceğimiz için kalp destek cihazları var (assist device), en azından organ bulunana kadar kalbi destekleyecek cihazlar. Bu konuda da dünya oldukça gelişti, daha rahat taşınabilecek ve kullanılabilecek yeni cihazlar ortaya çıktı. Kalp yetersizliği her aşamada tedavi edilebilir. Yeter ki doğru merkezlere bu hastalar yönlendirilebilsin ve doğru doktorlarla karşılaşsınlar."
"Kalp yetersizliği olan hastalar aktif yaşama katılmalı"
TKD üyesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu da kalp yetersizliğinin, kalbin performansındaki azalmaya bağlı olarak içindeki kanı, doku ve organlara gerekli miktarda gönderememesi sonucunda ortaya çıktığını söyledi.
Temelde iki tip kalp yetersizliği olduğunu aktaran Çavuşoğlu, genel olarak bilinen birinci tipte kalbin performansında bir azalma görüldüğünü ve kalp boşluklarında büyüme ile genişleme meydana geldiğini belirtti. Çavuşoğlu, ikinci tip kalp yetersizliğinde ise kalbin gevşemesindeki anormallikten dolayı kalp yetersizliği tablosunun ortaya çıktığını anlatarak, kalpte büyüme, kalp performansında azalma ya da kalp kasılmasında zayıflama olmadığı için tanının daha zor konulabileceğini ifade etti.
Hastalığın risk faktörlerini "hipertansiyon, kalp damar hastalığı, kalp krizi geçirilmiş olması, obezite, şeker hastalığı, kalp kapak hastalıkları, kronik bronşit, kronik böbrek yetersizliği, kalp kasını tutan birtakım hastalıklar, kalp kası iltihabı kronik alkol kullanımını" şeklinde sıralayan Çavuşoğlu, kalp yetersizliğinin gelişiminin azaltılması için bu faktörlerin kontrol altına alınması gerektiğinin altını çizdi.
Hipertansiyonun toplumdaki yaygınlığına işaret eden Çavuşoğlu, "52 yaşından sonra neredeyse her 2 kişiden biri hipertansif. Hipertansiyon kalp yetersizliği bulunan olguların neredeyse 3'te 2'sinde mevcut. Hipertansiyonlu olgularda kalp yetersizliği gelişme oranı çok yüksek. Hipertansiyonu kontrol altına aldığımızda kalp yetersizliği gelişme riskini yüzde 50 azaltabiliyoruz. Yine diyabetin, obezitenin, kronik alkol bağımlılığının, sigara kullanımının azaltılması ve kendisinde kalp kapak hastalığı ya da koroner arter hastalığı bulunan kişilerin ve kalp duvarlarında kalınlaşma olan olguların tespit edilmesi ve bunların zamanında erken tedavi edilmesi kalp yetersizliği gelişiminin engellenmesi açısından oldukça önemli." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, kalp yetersizliği tanısı alan ve tedavi gören hastaların yaşam biçimi değişikliklerine uyması gerektiğine dikkati çekerek, hastalara tuzsuz diyet, düzenli ilaç kullanımı ve düzenli fizik egzersizleri yapmaları önerisinde bulundu.
Toplumda, kalp yetersizliği bulunan hastalarının devamlı evde oturması, dinlenmesi ve kendini yormaması gerektiğine yönelik düşüncenin yanlış olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Özellikle kalp yetersizliği olan hastaların aktif yaşama katılmalarını ve her gün düzenli olarak 30-60 dakika yürüyüş ve egzersiz yapmalarını öneriyoruz. Obez hastalarda kilo verilmesi önemli. Hastaların çoğu genellikle 60 yaşın üzerinde. Bunlarda aşılamayla diğer hastalıklardan korunma da çok önemli. Her yıl mutlaka sonbahar döneminde grip aşılarını yaptırmaları ve akciğer pnömonisine karşı da düzenli zatürre aşısını yaptırmalarını öneriyoruz. Alkol kullanımından da mutlaka uzak durulması gerekiyor." ifadelerini kullandı.