Kerem Işık kendi üniversitesinin öğrencileriyle söyleşiye katıldı
Ege Üniversitesi, edebiyat yazarını öğrencileriyle buluşturdu.
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Ahmet Arslan Konferans Salonu'nda gerçekleşen söyleşinin konuğu yazar ve çevirmen Kerem Işık oldu. Yoğun ilgi gösterilen söyleşi de yazar öykü yazımı hakkında edebiyat fakültesi öğrencilerine de bilgiler verdi. Işık "Shape of Stories"(Hikayelerin Şekli) adlı başlıkla sunumunu gerçekleştirdi.
EDEBİYAT PEMBE DİZİLERE BENZİYOR
Yazar Kerem Işık, "Öncelikle ben bu söyleşinin monolog halinde olmasını istemiyorum. İstediğiniz an bana soru sorup, katkıda bulunabilirsiniz" diyerek konuşmasına başladı. Işık "Benim yazmayla ilgili düşüncem, workshopa (atölye çalışması) mesafeli olduğum için workshop gibi kurgulamadım. Yazan bir kişinin yazma serüvenini, neyi, nasıl yaptığını göstermek ve benim için aslında edebiyat anlamında önemli olanın ne olduğunu ifade edebilmek için düşüncüler silsilesi hazırladım. Kendimce edebiyatla ilgili düşünürken, kendi edebiyat anlayışımı gözden geçirmek için çok fırsat oldu. Bunu yaparken de edebiyatla ilişkinin aslında eskiden olan pembe dizilere benzediğini fark ettim. O dizilerde de çok klişe cümleler vardır 'Kütüphaneye geçelim gibi', sonrasında da sunumdaki başlıkta olduğu gibi 'Üzerimize rahat bir şeyler alalım' ve ondan sonrada mutlaka bir sorun olur. O da klasik bir ilişki sonlandırma cümlesi 'Sorun sende değil bende' gibi cümleyle edebiyatta böyle önce kütüphaneye geçiyorsunuz. Kütüphaneye geçmeden hiçbir şey olmuyor, sonrada yazdıkça rahatlama geliyor. Kendince bir şeyler üretme anlamında hem kendi kuramsal düşüncenizi hem kendi yazdığınız metni onu yaparken de bir nokta geliyor ve aslında hiç de düşündüğünüz gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Burada da "Sorun sende değil bende" diyen edebiyat oluyor. Böyle yaparak sizi oyun dışı bırakıyor. Ne kadar kitap yazmış ve ödül almış olsanız dahi edebiyatın böyle sert bir yanı var. Kendinizi bir anda oyun dışında buluyorsunuz." dedi.
KENDİNİZDEN BAŞKA DÜNYA YARATIYORSUNUZ
Yazar "Yazı yazmaya başlayıp metnin içine girdiğiniz zaman o çok keyifli bir sürece dönüşüyor. Kendiniz başka bir dünyada kaybedebiliyorsunuz. onu tamamladığınızda da bir rahatlama oluyor. Kendinizden bir şeyler vererek kendinizden başka bir dünya yarattığınızı görüyorsunuz. Benim için mutlu olduğum zamanlar sürekli yazı yazma güdüsünün olduğu süreç. Bu bir kere kanınıza işlediği zaman bundan kurtulamıyor ve bağımlı oluyorsunuz. Ancak yaşadığımız ortamda edebiyatın kıymeti olmadığı anlaşılmadığı bir yerdeyiz. Yani sadece Türkiye için de değil genel olarak da bu durum böyle. Bu yüzden kendi içinizden bir şeyler yapma gereği duruyorsunuz. Bu bir nevi boşluğa bağırmak gibi. Siz boşluğa bağırıyorsunuz ve onun geri dönüşünün olup olmayacağını bekliyorsunuz" dedi.