Kılıçdaroğlu: "Kadınlara Sözüm Erkeklerin Eline Sizi Muhtaç Etmeyeceğim"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “Kadınlara sözüm erkeklerin eline sizi muhtaç etmeyeceğim. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği de sağlayacağız; kadın ve erkek arasında eşitlik olmalı. Çalışmak ise kadın da çalışıyor, yönetmek ise kadın da yönetiyor… Kadına yönelik şiddet, buna en ağır cezayı getireceğiz” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “Geçmişte çok da ayrıştık, sağcıydı solcuydu, ortacıydı, bilmem neciydi… Şimdi hepimiz demokrasiden yana ve otoriter rejimden yana olmak gibi bir tercihte bulunacağız. Demokrasiden yana olanların tamamının bize katılmasını istiyorum. Evinde huzur isteyenlerin bize katılmasını istiyorum” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ; "Kadınlara sözüm erkeklerin eline sizi muhtaç etmeyeceğim. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği de sağlayacağız; kadın ve erkek arasında eşitlik olmalı. Çalışmak ise kadın da çalışıyor, yönetmek ise kadın da yönetiyor… Kadına yönelik şiddet, buna en ağır cezayı getireceğiz" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, "Geçmişte çok da ayrıştık, sağcıydı solcuydu, ortacıydı, bilmem neciydi… Şimdi hepimiz demokrasiden yana ve otoriter rejimden yana olmak gibi bir tercihte bulunacağız. Demokrasiden yana olanların tamamının bize katılmasını istiyorum. Evinde huzur isteyenlerin bize katılmasını istiyorum" dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ordu ziyaretinde, kadınlar ile bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, kadınlara aile destekleri sigortasını tanıttı. Kılıçdaroğlu, 'Kadınlar Buluşması'nda şöyle konuştu:
"NEDEN KOMŞUMUZUN KİMLİĞİNİ SORGULAR HALE GELDİK?"
" Türkiye'nin kaderini değiştirecek olanlar sizlersiniz. Ahlakı, erdemi, sevgiyi, fazileti bize topluma öğretenler yine sizlersiniz. Kadına yönelik şiddet, her gün gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda izliyoruz. Kadına el kaldırmak kadar, kadının hayatına son vermek kadar acımasız bir toplum haline nasıl geldik? Oturup hepimizin sorgulaması lazım. Sevgili peygamberimiz, 'Cennet anaların ayakları altındadır' diyor, eğer cennet oradaysa biz kadına şiddeti neden uyguluyoruz? Neden baskı, neden şiddet? Bu sadece eğitimsizlikten kaynaklanmıyor, bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var. İnsanı sevmeli, hoşgörüye, beraber olmaya ihtiyacımız var. Komşu komşunun külüne muhtaçtır diyoruz, komşu komşunun külüne muhtaç ise komşularımız ile neden huzur içinde yaşayamıyoruz, bir arada olamıyoruz? Neden komşumuzun kimliğini, neden komşumuzun inancını, neden komşumuzun yaşam tarzını sorgular hale geldik? Mutfağa gittiği zaman kadın tencereyi kaynatamıyorsa, evladının karnını doyuramıyorsa, yemek masasına bir şey koyamıyorsa o evdeki dramı en derinde yaşayan kadındır. Bunun bilinmesi lazım. Evladına bir şey veremiyor, bir dilim ekmeğe salça sürerek veriyor karnı doysun diye. O anneler ile de karşılaştım. Birilerinin bir eli yağda bir eli baldaysa, birileri sofraya koyacak ekmek bulamıyorsa hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu tabloyu yaratan kim, bu adaletsizliği, haksızlığı yaratan kim? Yaratan siyaset kurumu. Hani derler ya, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar. Biz kıyametin kopmasını istemiyoruz, herkesin karnını doyurmasını istiyoruz. Her annenin huzur içinde evladını yatağa yatırmasını istiyoruz. Her evde bereket olsun istiyoruz. Kimse kimseye muhtaç olmasın, kimse kimseye el avuç açmasın istiyoruz. Bereketli bir dünyamız var, güzel bir dünyamız var. Karadenizli kadını da çok iyi biliyorum, laf aramızda gelinim Karadenizli…
"HER EVDE EN AZ ASGARİ ÜCRET KADAR BİR GÜVENCE OLMALI"
Tarlada nasıl çalıştığı biliyorum, nasıl emek harcadığını biliyorum. Erkekler kahvede oyun oynarken kadınların nasıl çalıştığını biliyorum. Bütün bunların hepsini biliyoruz aslında… Sadece Karadeniz'de değil, Urfa'daki kadın da, Diyarbakır'daki kadın da, Adana'daki kadın da öyle çalışıyor. Peki öyle çalışıyor da günün neredeyse 24 saati çalışıyor da bu kadınların sosyal güvenliği var mı? Bu kadınların bir hakkı hukuku var mı? O nedenle her evde en az asgari ücret kadar bir güvence olmalı. Baştan söyleyeyim, bunu bulan biz değiliz aslında. Uluslararası Çalışma Örgütü diye bir örgüt var, dokuz sigorta dalını uygulamayı ön görüyor bütün dünyada. Dokuz sigorta dalı… Analık sigortası, işsizlik sigortası, hastalık sigortası, iş kazası sigortası, meslek hastalığı sigortası gibi sigorta var… Bir sigorta dalı da 'aile destekleri sigortası'; aile destekleri sigortasının özü şu: geliri olmayan ve ya geliri asgari ücretin altında olan ailelere asgari gelir güvencesi veriliyor. ve dolayısıyla hiçbir aile, 'benim gelirim yok' diyemiyor o ülkede, bu sigorta hayata geçtiğinde. Bizim temel amacımız aile gelirinin kadının hesabına yatırmak. Kadın gidecek, memur gibi, işçi gibi, emekli gibi aylığını alacak, çoluk çocuğunun ihtiyacını karşılayacak. Neden kadının banka hesabı diyoruz; nedeni şu; bir evin ihtiyaçlarını en iyi bilen kişi o evdeki kadındır. Neye ihtiyaç olduğunu o kadın bilir. Dolayısıyla, evin erkeğine değil, parayı kadının banka hesabına yatıracağız ve kadın gidecek, alacak parayı, çekecek ve o parayla çoluk çocuğunun rızkını sağlayacak.
"TÜRKİYE'Yİ BU AYIPTAN KURTARACAĞIZ"
Evde eğer bir engelli varsa ve hane engelliye bakmak zorundaysa ayrıca ek para verilecek. Çocuk varsa, okula gidiyorsa, üniversiteye gidiyorsa ayrıca ek para verilecek. Onlara burs imkanı sağlanacak. Böylece, hani derler ya 'kimse yardıma muhtaç olmasın' diye, 'kimse kimseye minnet etmesin' diye böyle bir toplumsal barışı sağlayacağız. Bunun adı 'aile destekleri sigortası'dır.
Bunun için de prim ödenecek mi? Hayır bunda prim yok; çalışırken prim var ama aile destekleri sigortasında herhangi bir prim söz konusu değil. Aile destekleri sigortasının özü, ailenin gelir düzeyidir. Gelir düşükse, o düşük olan tamamlanacak. Hiç gelir yoksa yine o gelir güvencesi aileye verilmiş olacak, işin özü de bu. Şimdi aklınıza şu soru gelebilir: 'Bu kanun vardı, aile destekleri sigortası vardı; bu ne zaman Türkiye'de kanunlaştı', 1971 yılında… 51 yıldır uygulanmıyor, niye uygulanmıyor? Uygulanmamasının nedeni şu: ben gideyim fakir bir aileye diyeyim ki, 'ben sana bir yardım paketi verdim, sen de bana oy ver.' Ben sana yardım edeceğim, sen de bana oyunu ver. Türkiye'yi bu ayıptan kurtaracağız. Bize ister oy versin ister vermesin. O aile bizim ailemizdir, o çocuklar bizim de çocuklarımızdır. O aile de huzur içinde geleceğini güvence altına alması lazım, dolayısıyla herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir atmosferi sağlamamız lazım. Biz bu kanunu çıkaracağız ve aile destekleri sigortası ile bu memlekette, bu güzel topraklarda, bu cennet memlekette hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek, her çocuğun karnı doyacak, her çocuğun huzur içinde, güzellikler içinde yaşayacak.
"FAKİR AİLELERİN ÇOCUKLARI İŞ SAHİBİ OLACAK"
Bu sigorta dalının bir özelliği daha var, biliyorsunuz, devlet belediyelere eleman alırlar değil mi? Torpili olan giriyor, torpili olmayan giremiyor. Geliri düşük olan, fakir bir ailenin torpili olur mu Allah aşkına? Torpili yok, kimi bulacaksın? Belediye başkanı mı, milletvekili mi, bakan mı, cumhurbaşkanı mı, başbakanı mı? Ulaşmaya şansları yok. O nedenle bu kanunla özel bir hüküm olacak. Devlet ya da belediyeler eleman alırlarken önce bu ailelerden alacaklar. Böylece fakir ailelerin çocukları iş sahibi olacak. Böylece adalet dediğimiz şeyi gerçekleştirmiş olacağız. Adalet olacak, bakın sosyal devlet diyoruz. Devlet var, başında bir sosyal kelimesi var. Sosyal devlet, fakiri fukaranın yanında duran devlet demektir. Sosyal devlet; herkesin hakkını hukukunu koruyan devlet demektir. Sosyal devlet, vatandaşları arasında ayrım yapmayan devlet demektir. Bu projenin temel amacı sağ elinin verdiğini sol el görmeyecek. Dolayısıyla fakir midir, aile yoksul mudur kimse bilmeyecek. Onu sadece sosyal devlet bilecek ve sosyal devlet onunla ilgilenecek. Haklarını telsim edecek.
"BU MEMLEKETTE HİÇ KİMSE 'BENİM KARNIM AÇ' DEMESİN. KİMSE 'BEN YOKSULUM' DEMESİN"
Peki aileleri kim belirleyecek? Sosyal Destek Uzmanları… Bununla ilgili bir kurum kurulacak. Aile destekleri sigortası kurumu. Nasıl aile hekimleri varsa aileler içinde böyle organizasyonlar olacak. Her ailenin durumuna bakılacak, ailede yeni bir doğum mu oldu 'ek para, bu aileye' diyecekler. Üniversiteye mi gitti, ek ödemeler yapılacak. Dolayısıyla aile; huzur içinde, rahat içinde geçinebilecek. İmkanı varsa çocukları büyüdüyse, çocuklara iş imkanı sağlanacak. Eğer üniversiteye gidiyorlarsa, üniversitelerde burs verilebilecek bu ailelerin çocuklarına. Eğer yurtta kalacaklarsa bunlar için ücretsiz yurt imkanı sağlanacak. Bunun temel amacı şu: bu memlekette hepimiz huzur içinde yaşamalıyız. Bu memlekette hiç kimse 'benim karnım aç' demesin. Kimse 'ben yoksulum' demesin. Hiç kimse, birisine muhtaç olmasın.
"KADINLARA SÖZÜM ERKEKLERİN ELİNE SİZİ MUHTAÇ ETMEYECEĞİM"
O kadar zengin bir ülkedeyiz ki aslında biz… Her birimiz huzur içinde yaşayabilir. Birimizin milyonları olmayabilir ama en azından kimseye muhtaç olmayız. ve kadınlara sözüm erkeklerin eline sizi muhtaç etmeyeceğim. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği de sağlayacağız; kadın ve erkek arasında eşitlik olmalı. Çalışmak ise kadın da çalışıyor, yönetmek ise kadın da yönetiyor… Kadına yönelik şiddet, buna en ağır cezayı getireceğiz. Gitmiş adam karısını öldürmüş, katletmiş; hakimin huzuruna çıkıyor kravat takmış iyi hal indirimi… 'Cezanı indirdim', böyle bir şey asla olmayacak. Varsa suçu sonuna kadar çekecek.
"İKTİDARA GELDİĞİMİZDE, İLK BİR HAFTA İÇERİSİNDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'Nİ TEKRARDAN UYGULAYACAĞIZ"
Kız çocuklarının eğitimi son derece önemli. Çocukların eğitimi için ne gerekiyorsa yapılması lazım. Her anne evlatlarının üzerine titrer, evlatlarının okumasını ister evlatlarının meslek sahibi olmasını ister, evlatlarının iyi yaşamasını ister, güzel bir evlilik yapmalarını ister, torun sahibi olmak ister… Her annenin ortak talebidir. Bu talebi olabilmesi için ailede huzur olması, en azından huzurun olması lazım. Ailede en azından asgari gelir güvencesinin olması lazım, bunu sağladığımız takdirde pek çok sorunu da çözmüş olacağız. Bu ülkede bütün kadınlar rahat, huzur içinde yaşamalı; bu ülkede kadınlar bizim vermek istediğimiz vermek istediğimiz, vermek zorunda olduğumuz hakları teslim etmemiz gerekir. Bir İstanbul Sözleşmesi yapıldı, kadına yönelik şiddeti affetmeyeceğiz diyorlar. Adı İstanbul Sözleşmesi, bütün dünya imzaladı. Bizimkiler de imzaladılar bir süre sonra vazgeçtiler. Ben söz verdim, bütün kadınlara söz verdim iktidara geldiğimizde, ilk bir hafta içerisinde İstanbul Sözleşmesi'ni tekrardan uygulayacağız. Bakın bu işin sağı solu yok. Bu bir insani meseledir.
" GEÇMİŞTE ÇOK DA AYRIŞTIK, SAĞCIYDI SOLCUYDU, ORTACIYDI, BİLMEM NECİYDİ"
Geçmişte çok da ayrıştık, sağcıydı solcuydu, ortacıydı, bilmem neciydi… Şimdi hepimiz demokrasiden yana ve otoriter rejimden yana olmak gibi bir tercihte bulunacağız. Demokrasiden yana olanların tamamının bize katılmasını istiyorum. Evinde huzur isteyenlerin bize katılmasını istiyorum. Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye düşünenlerin bize katılmasını istiyorum. Kadının, emeğin, hakkın verilmesi lazım; biz bunu vereceğiz diyenler bize katılsın.
"ELİN OĞLUNA DÜNYANIN PARASINI VERİNCE VAR, FAKİRE GELİNCE Mİ YOK?"
Elbette ki evlilikler çok önemlidir, elbette ki evliliklerin devamı çok önemlidir. Elbette ki, derler ya 'bir yastıkta kocayın' bunlar da çok önemlidir. Ama öyle şartlar olur ki, kadın ile koca anlaşamayabilir, ayrılabilirler. Kadın çocuğu ile babasının evine gittiğinde de orada huzur içinde yaşayamaz. Biz bunun da farkındayız, o zaman o kadına da el atmamız lazım. Buna 'yeni başlangıçlar fonu' diyoruz. Dediğimiz aile destekleri sigortası içinde o kadına da bir ev tutulacak, kadına mobilyaları alınacak, evlatları ile beraber huzur içinde yaşamaları sağlanacak. Ona da asgari ücret garantisi verilecek yani kimseye muhtaç etmeyeceğiz. Bu şu anlama geliyor: bu ülkede kadınların hakkı hukuku uzun yıllardır teslim edilmemekte. Bir erkek egemen yapı içinde hemen hemen yürüdük, yolumuza devam ediyoruz, ilk kez bu sigorta dalı ile beraber kadınlar artık kendi geleceklerini yüzde yüz sosyal devletin güvencesi altında görecekler. Aklınıza şu soru gelebilir: 'çok güzel şeyler anlatıyorsunuz da para var mı'; bir şeyi unutmayın, bu kardeşiniz 27 buçuk yıldır devlette çalıştı. Herkes beni SSK Genel Müdürü olarak bilir ama benim asıl hayatımın, zamanımın, mesaimin geçtiği yer Maliye Bakanlığı'dır. Bütçe nasıl yapılır, vergi nasıl toplanır, tasarruf nasıl yapılır bütün hayatım bununla geçti. Türkiye zengin ülke, Türkiye'de kaynak var. Elin oğluna dünyanın parasını verince var, fakire gelince mi yok? Elin oğluna milyarları veriyorsunuz, üstelik milyarlarca dolar veriyorsunuz onlara…
"MUHAMMED ALİ CLAY'İN ÇİFTLİĞİNİ SATIN ALACAK, KENDİ GELECEĞİNİ İNŞA EDECEK, KILIÇDAROĞLU DA SEYREDECEK"
50 milyar dolar, 100 milyar dolar paralar gidiyor; hiç endişe etmeyin, bu ülkede fakirin fukaranın hakkını yiyen, tüyü bitmemiş çocuğumuzun evladımızın hakkını yiyenlerden o paraların tamamını alacağım. Oraya gidecek, milyar dolarlar alacak, milyar dolarları aldıktan sonra Londra'ya gidecek; Londra'dan villalar alacak, paraları transfer edecek; Amerika'ya götürecek, Manhattan'da gökdelen yapacak, Muhammed Ali Clay'in çiftliğini satın alacak, kendi geleceğini inşa edecek, Kılıçdaroğlu da seyredecek. Böyle bir şey yok. Ben sizin hakkınızı, hukukunuzu savunmazsam niye siyaset yapayım? Siyaset zenginleşme aracı değildir; bir adam ben siyasete girdim ve zenginleştim diyorsa bilin ki malı götürmüştür. Başka bir şey yok, siyaset zenginleşme aracı değil; siyaset, insana hizmet etme aracıdır, ülkeye hizmet etme aracıdır. Biz siyaseti böyle anlıyoruz, siyaseti böyle inşa etmek istiyoruz, doğrusu da budur; ahlaki olanı da budur. Siz bunu yaparsanız bu ülkede hiçimse aç ve açıkta kalmaz. Temel hedefimiz de bu. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı, herkesin gülümsediği, parklarında, caddelerinde, sokaklarında herkesin rahat gezebildiği, çocukların parkta oynadığı, yaşlıların çocuklar ile beraber eğlendiği güzel bir Türkiye inşa edebiliriz. Niye etmeyelim? Şu Karadeniz'in yeşilliğine bakın, Karadeniz'in maviliğine bakın… Bu kadar güzel bir coğrafyada hüzün olur mu Allah aşkına? Hüznün olmaması lazım.
"BURADAKİ FINDIK ÜRETİCİSİNİN HAKKINI HUKUKUNU DA KORUMAMIZ LAZIM"
Burada fındık toplanıyor değil mi? Burada toplanan fındık yurt dışına gidince 150 milyar dolarlık bir sektörde kullanılıyor, başta çikolata sektörü olmak üzere… 150 milyar doların sadece 2-2 buçuk milyar dolarını sadece biz alıyoruz. Fındık üretenler gönderiyorlar, ihraç ediyorlar bu kadar kazanılıyor. 100 kusur milyar dolarını onlara harcatıyoruz. O zaman biz hakkımızı da onlara devretmiş oluyoruz. Bizim buradaki üreticinin, buradaki fındık üreticisinin hakkını hukukunu da korumamız lazım. Onların da o güzel milyar dolardan 2-2 buçuk milyar dolar değil, en az 5- 10 milyar doların buradaki fındık üreticisin kazanması lazım. Dünyada fındık üretiminde bir numarayız ama fiyatı biz belirlemiyoruz, elin oğlu belirliyor bu fiyatı. Bu tabloyu da değiştireceğim, hiç meraklanmayın. Geçenlerde dedim ki, benim saraylarda oturma gibi bir hedefim hiç olmadı. Saraylarda oturmak ayrı bir şey, bu ülkede milletin oturduğu gibi mütevazi bir yaşam sürdürmemiz lazım.
"EĞER SİZ BANA EVET DERSENİZ, BEYLERİNİZ İSTERLERSE HAYIR DESİN. ÇÜNKÜ ONLAR DA BİR SÜRE SONRA EVET DİYECEK"
Mütevazi bir yaşamımız olduğu zaman kötü mü oluyor? Yanlış mı oluyor? Bir elimiz yağda olacak bir elimiz balda olacak, bir kişiye beş maaş vereceksiniz, altı maaş vereceksiniz. Saraylarda açlık sefalet olmayacak, öbür tarafta diz boyu yoksulluk olacak. Siz buna evet der misiniz? Beraber çözeceğiz. Eğer siz bana evet derseniz, beyleriniz isterlerse hayır desin. Çünkü onlar da bir süre sonra evet diyecek… Anahtar sizde, çözüm sizde.
Efendim hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sakın unutmayın, bu ülke güzel bir ülke, bu ülke bizim güzel insanlar. Hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun, bu ülkede bayrağımızın altında huzur içinde yaşamak istiyoruz. En büyük arzumuz hiç kimsenin aç kalmadığı, yoksulluğun bu topraklardan tamamen silinip süpürüldüğü ve herkesin huzur içinde, kendi evinde, sokağında, komşusunda yaşadığı bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. Bu inşada sizin de bir parça tuzunuz olsun, desteğiniz olsun."