Kızı Uğur Mumcu'yu Anlattı
Otomobiline Koyulan Bombanın Patlaması Sonucu 24 Ocak 1993'te Yaşamını Yitiren Araştırmacı -Gazeteci Uğur Mumcu, Bugünden İtibaren Ankara'da Hafta Boyunca Düzenlenecek Çeşitli Etkinliklerle Anılacak. Kızı Özge Mumcu, Babasının Öldüğü O Günü Anlattı.
Otomobiline koyulan bombanın patlaması sonucu 24 Ocak 1993’te yaşamını yitiren Araştırmacı-Gazeteci Uğur Mumcu, bugünden itibaren Ankara’da hafta boyunca düzenlenecek çeşitli etkinliklerle anılacak. Kızı Özge Mumcu, babasının öldüğü o günü anlattı.
‘YİĞİT OL YAVRUM’
Ve telefonlar çalmaya başladı. İlhan Selçuk ve Arı İnan’la konuştuğumu hatırlıyorum, sayısız telefonda sayısız ses “Doğru mu?” diye soruyordu. Sadece bu iki isme sorabildim, “Ne oldu?” diye, tabii ki hiçbir şey söyleyemediler. Ardından eve Hüseyin eniştem ve komşumuz Ayça geldi. Bir saat geçinceye kadar da kimse bana bir şey söylemedi. Ardından annem ve gözleri yaşlı dostlarımız geldi. Annem “Yiğit ol yavrum, baban öldü” dedi. Sadece 11 yaşındaydım.
Aşağıdaki bölüm Cumhuriyet Gazetesi'nden Orhan Tüleylioğlu'nun yazı dizisinden alınmıştır. İşte Mumcu'nun kızının anlattıkları:
''Babamı anlatırken çocukluğumun o sıcacık günleri aklıma gelir, mutluluğun güvenle harmanlandığı bir aile ortamında büyüdüm. Babamla olan anılarım ne yazık ki sınırlı ve sınırlı olduğu için de bir o kadar değerli.
Babam çok sevecen, sıcakkanlı, çocuklarını çok seven, ailesine ve dostlarına çok önem veren bir insandı. Bizleri imkânlarımızın elverdiği ölçüde şımartırdı. Bu şımartma sadece maddi yöne yansımazdı; bize ne yaparsak yapalım arkamızda olduğunu hissettirirdi. Eğer bir hata yapmışsak, ileride bizlere sorun çıkarmaması için o hatanın telafisini sağlayacak yolları bulurdu. Ama bunu da hatamızın ne olduğunu anlamamızı sağlayarak yapardı.
KÜÇÜK BİR ANI...
Aile dostlarımızın hâlâ anlattığı bir hikâye vardır. 7-8 yaşlarındayken ağır bir ortakulak iltihabı geçirdim. 45 gün okula gidemedim. Tabii, bu dönemde doktor bana düzinelerce ilaç yazmış; bunların bir tanesi de acımsı bir şurup. Bu ilacın tadından çok rahatsızım ve içmemeye karar vermişim; öyle bir inat ki içirmeye kalktıklarında ağlamaya başlıyorum. Babam en sonunda benim bu halime dayanamıyor “İstemiyorsa kızıma içirmeyin” diyor. Tabii hastalığım daha ağır basıyor ve ben şurubu içmek durumunda kalıyorum.
Ağabeyimle benim iyi bir eğitim görebilmemiz için çok çalışırdı. Soyadımızdan dolayı devlet okulunda sıkıntı yaşayacağımızı düşünürdü; o nedenle bütçemiz ucu ucuna yeterek bizi özel bir okulda okuttu. Bir ya da birden çok yabancı dil öğrenmemizi, büyürken de yeteneğimize göre hobiler edinmemizi isterdi. Ağabeyim gitar çalardı örneğin, hocası Ahmet Kanneci’ydi. Bense piyanoya yönelmiştim, hocam rahmetli Kamuran Gündemir’di. Ancak 24 Ocak’tan sonra piyanoyla aramıza derin bir uçurum girdi. En iyi dinleyicim babamdı çünkü. Yine de müzikle aram bozulmadı. Piyano çalmayı içim almasa da şan çalışmaya başladım, ama uzun yıllar sonunda. Evimizde neredeyse her gün bir misafir olurdu. Çocukluğumun büyük bir kısmı gazeteciler, yazarlar ve sanatçılar arasında geçti. Hayatımın o döneminin bana büyük bir zenginlik kazandırdığını düşünüyorum.
SOFRADA ŞEN KAHKAHALAR
En güzel günlerimiz dededen kalma yazlıkta, yani Ayvalık’ta geçmişti. O yaz günlerinin tadını asla unutamam. Uzun aile sohbetleri, yüzme çabaları, doyurucu dost sohbetleri, Çamlık lokmaları, Cunda gezileri…
Babam evin bir kısmını kütüphane ve çalışma ofisine çevirdiğinden daha çok evde olurdu. Biz okuldayken çalışır, akşamüstü çayını mutlaka içer ve akşam yemeklerinde mutlaka beraber sofraya oturulurdu. Okulda yaşadığımız olaylardan ve günlük olaylardan konuşulurdu. Babam hepimizi güldürecek bir konu bulurdu mutlaka. Sofralardan yayılan şen kahkahalar hâlâ kulağımda…
BOĞAZIMDA BİR YUMRU
İnsan geçmişe baktığında yaşanan kötü şeyleri de unutur ve güzelleştirir; arada ufak tefek olaylar olsa da tek söyleyebileceğim şu ki, çok mutlu bir aileydik. Bir yandan yaşananları daha zor yaptı, ama bir yandan da acıların üstesinden gelmeyi kolaylaştırdı. Annemin hep söylediği gibi acıyı bal eylememizi sağladı.
24 Ocak 1993 günü aklıma geldiğinde hâlâ boğazıma bir yumru takılıyor. Olay olduğunda evde yalnızdım, annemle babam bir hasta ziyaretine çıkmıştı; ağabeyim ise Bulutsuzluk Özlemi konserine doğru yola çıkmıştı. Babam önden çıktı, annem beni tembihledikten sonra kapıyı kapatmıştı ki çok şiddetli bir patlama oldu. Evin yakınındaki trafo patladı sandım önce. Çünkü elektrikler gitmişti. Yan apartmandan insanların çıktığını görüyordum ama ben bir şekilde evde kaldım.
...''