Marmara Denizi'ndeki "oksijen azlığı" alarm veriyor (2)
Marmara Denizi'nde Bilim-2 Gemisi ile önemli araştırmalar yürüten ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünde görevli bilim insanları, 110 ayrı istasyonda yaptıkları inceleme sonunda müsilajın, tekrar ortaya çıkma şartlarını korusa da gözlemlenmediğini ancak 1950'li yıllarda 1200 metre derinlikte var...
Marmara Denizi'nde Bilim-2 Gemisi ile önemli araştırmalar yürüten ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünde görevli bilim insanları, 110 ayrı istasyonda yaptıkları inceleme sonunda müsilajın, tekrar ortaya çıkma şartlarını korusa da gözlemlenmediğini ancak 1950'li yıllarda 1200 metre derinlikte var olan oksijen seviyesinin, yıllar içinde biriken azot ve fosfor yükü nedeniyle 25-30 metreye düştüğünü belirledi.
DEKOSİM Ulusal Deniz Araştırmaları Altyapı Merkezi Projesi ve TÜBİTAK BİDEB Öncü Araştırmacılar Programı tarafından da desteklenen, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünün ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü koordinasyonunda, 2017'den bu yana yürüttüğü Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi kapsamında, Marmara Denizi'ndeki çalışmalar devam ediyor.
Marmara Denizi'nde mart ayı itibarıyla yeni seferine çıkan Bilim-2 Gemisi'nde araştırmalar yürüten ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünde görevli bilim insanları, İstanbul ve Çanakkale boğazları dahil 110 ayrı istasyondan CTD cihazıyla aldıkları numuneleri, geminin laboratuvarında analiz ediyor.
Analizler sonucunda da Marmara Denizi'ndeki kirlilik, tuzluluk, sıcaklık, klorofil, fitoplankton, zooplankton, oksijen ve ışık miktarı ile bulanıklığın nedenlerine ilişkin bilgiler veri havuzunda toplanıyor.
7 gün 24 saat süren sefer sırasında yapılan araştırma ve analizler, Marmara Denizi'nin son durumunu gözler önüne seriyor.
"Marmara Denizi'nde şu an müsilaj yok"
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel, yaptıkları araştırmaları ve elde ettikleri bulguları AA muhabirine anlattı.
Bilim-2 gemisinin yaklaşık bir yıldır Marmara Denizi'nde çok yoğun şekilde çalıştığını hatırlatan Doç. Dr. Yücel, geçen yıl ilkbahar ve yaz aylarında müsilajın Marmara'nın her yerini kapladığını, o dönemde yaptıkları seferlerde müsilajın her yere yayıldığını, özellikle denizin ilk 30 metresinde yoğun olduğunu gösterdiklerini belirtti.
Geçen yıl eylül ayında yaptıkları seferde müsilajın neredeyse kalmadığını ama karşılığında bir oksijen faturası bıraktığını bulduklarını aktaran Mustafa Yücel, "2021 yılını bu şekilde kapatmıştık. Mart ayı itibarıyla Marmara'ya Bilim-2 gemimiz ile geri döndük. Amacımız MARMOD Projemiz çerçevesinde özellikle mevsimsel olarak Marmara'daki oksijen durumunu ve bunun salınımlarını gözlemlemek. Bu proje için buradayız ama bu yılın şöyle bir farkı var. TÜBİTAK destekli 4 projemiz vasıtasıyla da buradayız. Bu projeler Özel Müsilaj Çağrısı kapsamında desteklenmiş projelerdir. Bu 5 proje kapsamında çok çok yoğun geçen bir örnekleme programıyla bu seferimizi sürdürüyoruz." diye konuştu.
Bu son seferde elde ettikleri verilere ilişkin bilgi veren Yücel, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir hafta önce Çanakkale Boğazı'na giriş yaptık. İzmit Körfezi hariç 110 istasyondan 90'ını tamamladık. Şu an 45C dediğimiz Marmara'nın en derin yerlerinden Çınarcık Çukuru'ndayız. Burası 50-60 yıldır çeşitli kurumların da gözlemlediği uzun dönemli izleme istasyonu aslında. Marmara'nın uzun dönemli değişimlerini bu lokasyondan öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz.
İlk bulgularımız şu yönde; her şeyden önce şunu söyleyebiliriz rahatlıkla, Marmara Denizi'nde şu an müsilaj yok. Müsilajın başladığına dair herhangi bir işaret de yok. Bunu 90 istasyon özelinde rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu nasıl anladık? Denizin içindeki bulanıklığı, çeşitli parametreleri ölçen sensörlerimiz var. Bununla da yetinmiyoruz. Denizin içinden özel ağlar ile geçtiğimiz yıl topladığımız gibi yine müsilaj toplamaya çalıştık ama bu yönde bir bulguya rastlamadık. Daha çok denizanaları, bazı küçük balık larvaları gibi sayıca çok da fazla olmayan, Marmara'nın çok da zengin bir hayata ev sahipliği yapmadığını gösteren ama müsilaj izi de göstermeyen örneklere sahip olduk."
"Balığın girebileceği deniz seviyesi 25-35 metre sınırına dayanmış durumda"
Bunlardan daha da önemlisinin, şu ana kadar yaptıkları örneklemeler sonucunda oksijen yetersizliğinin ortaya çıkması olduğunu aktaran Doç. Dr. Mustafa Yücel, "Çanakkale Boğazı'ndan doğuya doğru, yani Çınarcık Çukuru'na yaklaştığımızda giderek azalan bir oksijen dünyası bizi karşılıyor artık Marmara'da. Çanakkale Boğazı'ndan, özellikle Akdeniz'den o derin suyla gelen oksijen maalesef buraya geldiğinde çoktan bitmiş oluyor." dedi.
Oksijen azlığının yarattığı tehlikeye değinen Yücel, "Bir balığı düşünün, hepimizin sofralarına misafir olan önemli bir gıda ve dünyadaki biyoçeşitliliğin önemli bir unsuru balıklar. Bunların yaşaması için gereken minimum oksijen seviyesi var. Marmara'da 1950'lerde şu an bulunduğumuz en derin noktaya kadar (1200 metre) oksijen vardı. Orada dalabilen, yaşam süren bir balık türü oraya girebiliyordu. 2022 yılı itibarıyla bir balığın girebileceği deniz seviyesi 25-35 metre sınırına dayanmış durumda. Bu, geçen yaz ve eylül sonunda 22-25 metreye çıkıyor mevsimsel salınımlar itibarıyla, şimdi kış ayındayız, tekrar 32-35 metre. Bu iki aralık arasında şu an salındığını özellikle MARMOD Projesi seferlerinde bulduk son 2 yılda. 1200 metrelerden, 25-35 metreye oksijensizlik sınırı yükselmiş durumda." değerlendirmesinde bulundu.
"Marmara'da oksijenin harcandığı yerler, oksijenin sağlandığı kaynakların çok çok üzerinde"
Oksijensizliği tetikleyen faktörleri anlatan Mustafa Yücel, şu bilgileri aktardı:
"Denizdeki oksijen dağılımı bir dengenin sonucu. Oksijen her şeyden önce denizde üretiliyor. Bunu ne üretiyor? Alg dediğimiz çoğu mikroskobik olan canlılar, fotosentez yaparak kendileri büyüyorlar, oksijeni de bir yan ürün olarak üretiyorlar. İkincisi, atmosferden denize karışıyor, üçüncüsü de Akdeniz gibi derin akıntılarınız varsa, onlar derinlere oksijen getiriyor. Bunlar oksijen bütçemizin girdileri, bir de çıktıları var. Nasıl biz solunum yaparken oksijen harcıyorsak, denizde de bizim gibi solunum yapan canlılar var. Bunlar oksijeni kullanarak, çeşitli 'yemek moleküllerini' parçalıyorlar. Bunlar da oksijen tüketiyor. Bu oksijen girdileri, oksijen çıktılarını dengelemezse sizin sisteminizde oksijen problemi başlıyor.
Şu an Marmara'da oksijenin harcandığı yerler, oksijenin sağlandığı kaynakların çok çok üzerinde. Bunun sebebi, denizin içindeki organik moleküllerin çok çok artmış olması. Bunun ana nedeni de yine biyolojik kaynaklı, aşırı azot ve fosfor sisteme girdiğinden, bunlar özellikle ilkbahar ve yaz aylarında ışıkla birleştiğinde biyolojik üretime sebep oluyor. Bu da daha fazla oksijen tüketimi demek. Marmara şu an bu kısır döngüye girmiş durumda. Bu besin fazlası nedeniyle, azot, fosfor fazlası nedeniyle sistemin kaldıramayacağı kadar çok fazla yemek üretiliyor. "
Azalan oksijen seviyesi "alarm zillerinin çalmasına yetmeli"
Geçen yıl yaşanan müsilaj patlamasının bunun uç bir örneği olduğunu belirten Doç. Dr. Yücel, "Bu fazla besin yükünün yarattığı bir semptomdu. Bir komaya girdi Marmara Denizi. Şimdi çıkmış görünüyor o komadan ama hala tekrar o komaya sokacak koşullar devam ediyor. Nedir bu koşullar? Azot, fosfor hala çok fazla. Oksijen eski kötü koşullarını koruyor. Dolayısıyla sistem, oksijeni net olarak tüketen bir sistem olarak karşımızda duruyor." dedi.
Oksijen azlığının Marmara için çok büyük bir problem olduğunu vurgulayan Yücel, "Çeşitli kurumlardaki ve kendi üniversitemdeki çeşitli araştırmacılar, dünyanın birçok yerinde benzer sistemle çalışmış durumda. Marmara Denizi onlardan bile daha oksijensiz. İlk 25-30 metreden sonra bir balığın giremediği bir deniz, dünyada neredeyse yok. Karadeniz oksijensiz olmasıyla ünlüdür, orada bile bu kritik derinlik 80-100 metredir. Marmara'da 25-35 metreye dayanmış durumda. Dolayısıyla artık yüzeydeki balıkçılığı ya da çeşitli ekonomik aktiviteyi destekleyecek o su hacmi, oraya sıkışmış durumda. Bu özelliği ile dünyada tek ve bu bile zaten alarm zillerinin çalmasına yetmeli. Müsilaj, biraz da bu sorunun çözümünü hızlandırabilir. Çünkü müsilaj için açıklanan eylem planı, az önce bahsettiğim fazla azot, fosfor yüklerini kesme yönünde. Ana amacı bunları en az yüzde 40-50 kesmek." diye konuştu.
Müsilaj Eylem Planı'nın bilimsel bulguları kullanan bir eylem planı olduğunu düşündüklerini dile getiren Mustafa Yücel, özellikle yük azaltım tedbirleri ilk aşamada devreye alındığında, denizin yavaş yavaş toparlandığının görüleceğini söyledi.
Müsilajın görülme ihtimalinin olduğunu ve gelecek yıllarda da hep olacağını ifade eden Yücel, şunları kaydetti:
"Müsilajı oluşturan ana koşullar nedir? Fazla besin yükü, yani azot, fosfor yükü. Başka koşullar nedir? Azalmış bir biyoçeşitlilik, denizin zaten canlılık açısından fakir olması. Zaman zaman yüzey sularının durgunlaşabilmesi ve aniden ısınabilmesi. Bütün bu faktörler Marmara Denizi'ni müsilaj için uygun kılıyor. Bu açıdan bakıldığında evet müsilaj haftaya da başlayabilir, bir ay sonra da başlayabilir. Özellikle önümüzdeki haftalar kritik. Şu an denizin en soğuk olduğu evredeyiz. Önümüzdeki haftalarda ısındığını, belki durgunlaştığını göreceğiz. Bu da tabii ki müsilaj riskini beraberinde getirecek. Geçen yıl bu aylarda müsilaj her yeri kaplamıştı, şu an böyle bir durum kesinlikle yok. Aldığımız örneklerde, küçük ölçekte de olsa izine rastlamadık."