Meral Danış Beştaş: "Merkez Bankası En Üst Düzeyde 'Ekonomi Çok Kötü Gidiyor' Demiş Oldu"
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Dün Merkez Bankası Üçüncü Enflasyon Raporu’nu açıklamış oldu. Aslında Merkez Bankası en üst düzeyde ‘çok kötü gidiyor ekonomi’ demiş oldu. Hepimizin söylediğini onlar farklı bir dille ifade etmiş oldu. Yakın vadede de enflasyon hedeflerine ulaşılamayacağını yine ilan etmiş oldu Merkez Bankası. Oysaki aynı Merkez Bankası bu yılın ocak ayında 2023 enflasyon tahmini olarak yüzde 22,3’lük bir oranı kamuoyuyla paylaşmıştı. Dün açıklanan raporda ise çok ciddi bir artışla 2 buçuk kat bir artışla oranı tahmini yüzde 22,3’ten yüzde 58’e çıkardı. Ufak tefek bir revizyon değil, yaşamın tamamına yansıyacak alt üst edecek, buhranı derinleştirecek bir revizyondan bahsediyoruz” dedi.
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, "Dün Merkez Bankası Üçüncü Enflasyon Raporu'nu açıklamış oldu. Aslında Merkez Bankası en üst düzeyde 'çok kötü gidiyor ekonomi' demiş oldu. Hepimizin söylediğini onlar farklı bir dille ifade etmiş oldu. Yakın vadede de enflasyon hedeflerine ulaşılamayacağını yine ilan etmiş oldu Merkez Bankası. Oysaki aynı Merkez Bankası bu yılın ocak ayında 2023 enflasyon tahmini olarak yüzde 22,3'lük bir oranı kamuoyuyla paylaşmıştı. Dün açıklanan raporda ise çok ciddi bir artışla 2 buçuk kat bir artışla oranı tahmini yüzde 22,3'ten yüzde 58'e çıkardı. Ufak tefek bir revizyon değil, yaşamın tamamına yansıyacak alt üst edecek, buhranı derinleştirecek bir revizyondan bahsediyoruz" dedi.
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, bugün TBMM'de basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Beştaş, şunları söyledi:
"MERKEZ BANKASI EN ÜST DÜZEYDE 'ÇOK KÖTÜ GİDİYOR EKONOMİ' DEMİŞ OLDU"
"Dün Merkez Bankası Üçüncü Enflasyon Raporu'nu açıklamış oldu. Aslında Merkez Bankası en üst düzeyde 'çok kötü gidiyor ekonomi' demiş oldu. Hepimizin söylediğini onlar farklı bir dille ifade etmiş oldu. Yakın vadede de enflasyon hedeflerine ulaşılamayacağını yine ilan etmiş oldu Merkez Bankası. Oysaki aynı Merkez Bankası bu yılın ocak ayında 2023 enflasyon tahmini olarak yüzde 22,3'lük bir oranı kamuoyuyla paylaşmıştı. Dün açıklanan raporda ise çok ciddi bir artışla 2 buçuk kat bir artışla enflasyon oranı tahminini yüzde 22,3'ten yüzde 58'e çıkardı. Ufak tefek bir revizyon değil, yaşamın tamamına yansıyacak alt üst edecek, buhranı derinleştirecek bir revizyondan bahsediyoruz. Enflasyon konusunda bağımsız araştırma yapan kurumların söyledikleri doğruymuş. Bunu geç kabul ederek aslında gerçeği değiştiriş olmuyorsunuz. Enflasyonun ne kadar yüksek olduğunu böylece kendileri de ifade etti. Merkez Bankası'nın üç yardımcısının da değiştiği haberi yeni bir haber. Burada da aslında değişimin tamamlanmaya çalışıldığını, Merkez Bankası başkanıyla birlikte yeni bir ekip kurulduğunu ve para politikasının buna göre düzenleneceğini öğrenmiş oluyoruz.
"BU RAPORDA 2023 YILI TAMAMEN ISKALANMIŞ. BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE GÖRÜNMEZ KILINMAYA ÇALIŞILMIŞ"
Merkez Bankası'nın tahminleri gerçek yaşam karşısında tuzla buz oluyor. Bu raporda 2023 yılı tamamen ıskalanmış. Bilinçli bir şekilde görünmez kılınmaya çalışılmış, pas geçilmiş. 2024 yılı için yüzde 33, 2025 yılı için ise enflasyon tahminini yüzde 15 olarak açıklamış oluyor. Aslında 'umutlanmayın başka baharları bekleyin' demiş oldular. 2023 yılının Temmuz ayındayız. 6 ay boyunca zaten enflasyon artacak bu oran devam edecek yoksullukta, açlıkta, işsizlikte her anlamda hepimize değen meseleye bir anlamda ifade etmiş oldular. Daha önce söyledikleri küresel enflasyon meselesi de tabi ki gerçeği yansıtmıyor. Küresel gelişmelerin bahane edilemeyeceğini de bu şekilde görmüş oluyoruz. Yüksek enflasyonun nedeni tam da AKP, MHP iktidarının ta kendisidir. Yürüttükleri ekonomi politikalarıdır, politik tercihleridir. Sermayeden, ranttan ve savaştan yana bir iktidar tabii ki enflasyon oranlarındaki düşüşü yakalayamaz. Daha düne kadar 'enflasyon sebep, faiz sonuçtur' söylemleri bugün 180 derecelik dönüşle bu yanlış politikaların nerelere kadar vardığını ortaya koymuş oluyor. Merkez Bankası'nın temel görevlerinden biri fiyat istikrarını sağlamaktır. Oysa şu anda fiyat istikrarı kalmadı. Bunu hiç kimse iddia bile edemez. Hükümete de aslında doğrudan bir eleştiri olduğunu söyleyebiliriz. Vergi oranlarındaki artışın, enflasyondaki tahminlerin tutturulamamasına sebep olduğunu da söylemiş oluyor. İktidar vergileri artırdıkça 'biz zorda kalıyoruz, enflasyon oranlarını düşüremiyoruz' diyor. Merkez Bankası'nın bağımsız olmadığı gerçeğini de her geçen gün zaten bildiğimiz bir şey.
"GIDA ENFLASYONUNU ESAS ALARAK SÖYLÜYORUM, DENEME YANILMA TAHTASIYLA ÇÖZEMEDİNİZ, ÇÖZEMEYECEKSİNİZ"
TÜİK verilerine göre ocak- haziran dönemlerinde dış ticaret açığı yüzde 18,7 arttı ve 51 milyar 577 milyon dolardan 61 milyar 235 milyon dolara yükseldi. İhracat, yine 2023 yılı Ocak- Haziran dönemine göre bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1,9 azalarak 123 milyar 341 milyon dolar, ithalat yüzde 4,1 arttı 184 milyar dolar gerçekleşti. İthalatın 3 katı artığını görmüşsünüzdür. Bu veriler iktidarın daha önce ifade ettiği, 'ihracat rekorları kıracağız' söylemleri Türkiye ekonomi modelinin ne kadar gerçek dışı olduğunu bir kez daha Türkiye'ye, dünyaya göstermiş oldu. Erdoğan her fırsatta 500 milyar dolar ihracat hedeflerine ulaşacağını iddia ediyor oysa bunun bir hedef olmaktan ziyade bir hayal olduğunu bu veriler bize gösteriyor. Buna şaşırmıyoruz, yurttaşların yaşamını, açlığını, yoksulluğunu, gıdayı her şeyi aslında ne kadar ulaşılamaz hale getirdiğini özellikle gıda enflasyonunu esas alarak söylüyorum, deneme yanılma tahtasıyla çözemediniz, çözemeyeceksiniz. Siz bunları denedikçe millet parça parça ekmeğe muhtaç hale geliyor.
"AKARYAKIT ZAMLANMAYA DEVAM EDİYOR, ZAMLAR DURACAK GİBİ GÖRÜNMÜYOR"
Akaryakıt fiyatlarına da bir zam daha geldi. Bu gece yarısından itibaren motorinin litresine 1 lira 45 kuruş zam geldi. Akaryakıt zamlanmaya devam ediyor. Zamlar duracak gibi görünmüyor. Akaryakıta zam demek hayatın her alanındaki ihtiyaçlara zam geldiği anlamına geliyor. Çiftçiler üretim yapamıyor, taksi fiyatları, otobüs fiyatları, minibüs fiyatları, çocukların servis ücretleri artıyor, uçak fiyatları artıyor. Sebzede ve meyvede ulaşım fiyatları artığı için oraya doğrudan yansıyor. Aslında bunu hepimiz hayatımızda görüyoruz. Erdoğan'ın 35 yıl önce söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum. 'Ekonomide kaide alım gücüyle ölçülür' demişti. Bu zamları kabul etmeyeceğiz, alışmayacağız ve vatandaşta bunu sineye çekmeyecek. Gıda enflasyonu rekor düzeyde. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye gıda enflasyonunda 10'uncu sırada. Gıda enflasyonuyla birlikte çiftçilerin durumlarını da göz ardı etmememiz gerekiyor. Çiftçilerin üretim yapmaması için iktidar elinden gelen her şeyi yapıyor. Çiftçinin ürününü tarlada bırakan AKP iktidarı dışarıdan tarımsal ürün ithal ediyor. İçerideki çiftçiler borçla bile olsa üretim yapmak istiyor. Ürettiklerini satamaz duruma gelmiş durumda, TMO'dan randevu bile alamıyor. İktidar çiftçileri tüccarların vicdanına bırakıyor.
"İNSANLAR BOĞAZINDAN KISIYOR"
Gıda enflasyonunda Türkiye'nin birinci olması hiç şaşırtıcı değil. Gıdada herkesin marketlere, manavlara, pazarlara gittiğinde gördüğü yüksek fiyatlarla her gün hala şaşırmaya devam ettiğini biliyorum. Daha önce 5 liraya 10 liraya aldığımız sebze, domates şu anda 30 lira. Meyvelere yaklaşılmıyor bile. Yoksul halk ki yüzde 70'inden fazlasından söz ediyorum Türkiye toplumunun, artık erik, kiraz ya da şeftali yiyemiyor. Bırakalım bunları kahvaltılık peynir alamıyor. Eskiden 10 kiloluk aldıkları peynirleri şimdi küçük küçük parçalarla yarım kilo, 250 gramla alarak çocukların en azından asgari düzeyde de olsa bu besinlerden faydalanması yoluna gidiyor. Bu korkunç bir tablo, insanlar boğazından kısıyor. Asgari ücretlileri hele hele çalışamayanları düşünecek olursak Türkiye toplumu büyük bir buhranın içinde ve yaşam mücadelesi veriyor. Bunlardan bir tanesi de tabi ki kira artışları, artan fiyatlar, enflasyonun sürekli bu şekilde oluşu kira fiyatlarını da artıyor. Kiracılar dertli.
"ARTIK TÜRKİYE'DE BARINMA SORUNU VAR, EN TEMEL SORUNLARDAN BİRİ"
Bu sabah okuduğum bir habere göre 4 buçuk milyon civarında davaya dönüşmüş ev sahiplerinin kiracıları tahliye etmek için açtıkları davalar. Artık Türkiye'de barınma sorunu var. En temel sorunlardan biri. Eylül ayında üniversiteler açılacak. Öğrenciler biliyorsunuz geçen yıllarda parklarda yattılar, kalktılar. Kış oylarında bu da mümkün değil. Yurtlarda da yer yoksa üniversite öğrencilerinin barınma sorunu da diğer bütün sorunlar gibi büyük bir mesele olarak önümüzde duruyor. Biz barınmanın temel bir hak olduğu gerçeğini ve bu konuda mutlak suretle iktidarın popülist politikalarla 'yok yüzde 25'e indirdim, yok benim sorumluluğum bitti' gibi yaklaşımlarla bu meseleyi çözemediğini ve çözemeyeceğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bunun bütüncül bir politika gerektirdiğini ifade etmek istiyoruz. Savaşa, ranta ve sermayeye dayanan bu ekonomi politiğin kesinlikle değişmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.
"İNSANLAR SIRAYA GİRİYOR, İLAÇ BULAMIYOR, BULDUĞU İLACI DA ALAMIYOR"
Sağlıkta temel bir hak ve ilaç fiyatları da sürekli zamlanıyor. En son yüzde 30 oranında zam yapıldı. Sahada çalışırken Erzurum'da birkaç eczaneye girdim. Hastalarla bizzat konuştum, ilaçlarını bırakın zamlı ödeyememek, zamlı halde bulamıyorlar. Eczaneler şu anda ilaç krizi yaşıyor. Bu sabahta Meclis'in arkasında bir eczane var, insanlar sıraya giriyor, ilaç bulamıyor, bulduğu ilacı da alamıyor. Herkesin sigorta güvencesi yok. Sağlık hakkı da tamamen rafa kaldırılmış durumda. Bu iktidar hem hasta ediyor, bu sefaletle yaşama mecbur kılıyor. Bu sefalet koşullarında yeterince besin alamadığı için insanlar hastalanıyor. Çeşit çeşit hastalıklara maruz kalıyor. Şimdi de ilaçlara zam yaparak tedavi edilmeleri de aslında engellenmiş oluyor. Başta kanser hastaları olmak üzere çok ciddi bir mağduriyet var. AKP, MHP iktidarı yoksullara yaşamı değil; ölümü reva görüyor. Sağlık konusundaki yaklaşımı da aslında bunu ortaya koyuyor.
"15 MİLYON EMEKLİ ŞU ANDA AÇLIKLA BOĞUŞUYOR"
Emeklilerin durumu da çok vahim. Milyonlarca emekli, 15 milyon emekli şu anda açlıkla boğuşuyor. Yoksullukla demiyorum, açlıkla boğuşuyor. Evleri yoksa zaten yaşama şansları yok. Sokakta, parkta bir yakınlarının yanında kalmak zorunda kalıyorlar. AKP genel başkanı, 'yılbaşına doğru çözeceğiz' diyor. 6 al ne yapsınlar? Ağaç kökü mü yesinler? Çimenlerden mi beslensinler? Dilensinler mi, ne yapsınlar bu emekliler? '6 ay sonra çözeceğiz' diyor şimdiki gibi göstermelik bir artış yapacak. 'Yüzde 25 artış yaptım' dedi kök rakama yansımadığı için zaten çoğu emeklinin maaşı artmadığı gibi 100 lira 200 lira gibi 57 lira gibi rakamlarla emeklilerle dalga geçiliyor. En azından asgari ücretin yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerektiğini hep savunduk, savunmaya da devam ediyoruz. Bu da yaklaşık 17 bin liralık bir tutara denk geliyor. İktidar isteyince, istediği çalışmalara her zaman kaynak buluyor ama emekliler, yoksullar, işçiler, öğrenciler, gençler, çiftçiler olunca maalesef 'bu kaynakları bulamıyorum' diyor. Sorun kaynak sorunu değil, sorun ekonomik tercihlerinizdir. Bu tercihlerinizi değiştireceğiz, halka birlikte mücadele ederek bu meşruiyet krizi yaşadığınız bir dönemde sakın seçimden çıktık demeyin çünkü seçimde halkı aldatarak, türlü türlü hilelerle aldığınız oyların sonuçlarında belki çıktınız seçimlerden ama seçimden sonraki politikalarınız meşruiyetinizi yitirdiğinizi bir kez daha gösteriyor.
"KAYIP HARCAMALARI DA FATURALARA YANSITARAK ASLINDA HAKSIZ BİR KAZANÇTA SAĞLIYORLAR"
Ciddi bir DEDAŞ zulmü her yaz ayında olduğu gibi devam ediyor. Özellikle DEDAŞ 6 ilde elektrik veriyor. Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siirt, Şırnak ve Batman'da. Kürt halkının, bölgede yaşayan halkın buna ilişkin her yıl dönem dönem ciddi tepkileri, eylemleri, etkinlikleri oluyor. Fakat elektrik faturaları her zaman olduğu gibi ederinden daha fazla geliyor. Kayıp olarak gördüğü harcamaları elektrik faturalarına yükseltiyor. Yaptığımız sohbetlerde şu rakamları duydum; 'bu ay elektrik borcum 5 bin geldi, 7 bin geldi, 3 bin geldi.' Evlerden söz ediyorum. Diyarbakır'da bir evim var oraya gittiğimiz zaman iletişim kurduğumuz insanlardan bu rakamlar geliyor. Gerçek rakamlar değil, o kayıp harcamaları da faturalara yansıtarak aslında haksız bir kazançta sağlıyorlar. Bu konuda bir kişinin elektrik borcu yüzünden bütün köyün ya da mahallenin elektriklerinin kesildiği başvuruları da var. Elektriği kesilen kimi abonelerin abone numaralarını alarak DEDAŞ'ı aradı arkadaşlarımız; elektrik borcu gözükmüyor ama elektrikler kesik. Çünkü bir keyfiyet var. Saray usulü yönetim biçiminin başka bir yansıması. 'Şirket gibi yönetmeli ülkeyi' demişlerdi. Şimdi sarayı da şirketi de halkı eziyor ve herkes hakikatten bu keyfiyeti kendinde hak görüyor. DEDAŞ da bu kurumlardan bir tanesi. Şu anda Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt'te sıcaklık 40 dereceyi aşmış durumda, sıcaklığın olduğu kentlerde sular da kesiliyor. Hem susuzluk hem elektriksizlik insanları ölüme mahkum etmiş oluyor ve açlıkla boğuşan milyonlar var.
"ELEKTRİK OLMADIĞI İÇİN YÜZLERCE ÇİFTÇİNİN ÜRÜNÜNÜN TARLADA KALDIĞINI BİLİYORUZ"
Elektrik olmadığı için yüzlerce çiftçinin ürününün tarlada kaldığını biliyoruz. Hayvanların telef olduğu gerçeği önümüzde duruyor. Şimdi 'eti Polonya'dan alalım, tahılı bilmem nereden alalım' diyor ama kendi çiftçisini emekçisine de bu koşulları reva gören bir AKP, MHP iktidarı var. Sanırım Türkiye yüz yılının muhteşemliği burada. Biz Türkiye yüz yılı diyoruz ama asıl muhteşemlik altta yatan açlıkta, yoksullukta, elektriksizlikte, susuzlukta görülüyor. STK'lar, meslek odaları, vekillerimiz, siyasi partiler DEDAŞ'ın hiçbir yetkilisiyle görüşme yapamıyor, randevu alamıyor. Sarayın arkasına gizlenmişler halka zulmediyorlar. Bunu bir hak olarak görüyorlar. Bu şirketler Kürt illerinde iktidarlarının zulüm aygıtlarının birer parçası olarak çalışıyor durumda. Sonuç Orta Çağ'ı aratmayan derin bir karanlık. Ama bu karanlıktan tabi çıkacağız. Düşünsenize 21'inci yüz yılda çiftçisine elektrik veremiyor, köylüsüne su ulaştıramıyor bunu protesto edince de tutuklanıyor. Derdi ne? Tabii ki protestoların önünü kesmek, kesemeyeceksiniz. Bu protestolar, bu sivil itaatsizlikler, bu mücadele adım adım büyüyecek ve her geçen gün altınızdaki o koltuklar kaymaya devam edecek.
"URFA MİLLETVEKİLİMİZ FERİT ŞENYAŞAR'A SELAM VERDİKLERİ İÇİN İŞÇİLER İŞTEN ÇIKARILDI"
DEDAŞ işçileri de bu konuda iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler. Onlarda ücretlerini alamıyorlar. Altı ilde 2 bin kişinin katılımıyla iş bırakma eylemi oldu. İş bırakma eylemlerinde Urfa milletvekilimiz Ferit Şenyaşar'a selam verdikleri için işçiler işten çıkarıldı. Böyle de bir faşizm ikliminde yaşıyoruz. Bunun karşılığında biz milletvekilleri olarak daha çok gideceğiz. Sadece Ferit vekilimiz değil onlara vekillerimizle beraber bütün direnenlerin yanında olacağız. Siz istediğiniz kadar bu zulüm aygıtınızı işletmeye devam edin ama bu zulüm aygıtıyla birlikte gerçek yüzünüz ve mücadele gerçekliği kesinlikle gizlenemeyecek. Urfa milletvekilleri ve iktidar 'su sorununu çözeceğiz, elektrik sorununu çözeceğiz' diye seçim döneminde habire propaganda yapıyordu. Şimdi hiçbir şekilde çıtları çıkmıyor. Ama bu halk bunun hesabını size bırakmayacak, bizde bırakmayacak.
"AKBELEN ORMANI'NDAKİ DİRENİŞ DEVAM EDİYOR AMA MAALESEF AĞAÇ KESİMLERİ DE DEVAM EDİYOR"
Akbelen Ormanı'ndaki direniş devam ediyor ama maalesef ağaç kesimleri de devam ediyor. Her geçen gün meteorolojik uyarılar var. Ciddi bir iklim krizi var. Sıcaklıklar artıyor ve bir doğa talanı da devam ediyor. Tüm yaşam alanlarımız iktidar eliyle sermayenin hizmetine sunuluyor. Orman Genel Müdürlüğü'nün açıkladığı verilere göre Türkiye'de 1-20 Temmuz arasındaki 20 günlük dönemde 295 orman yangınında 3 bin 160 hektar alan zarar görmüş. Bu konuda Çanakkale, Manisa, Balıkesir, İzmir ve Kütahya'dan yangın haberleri gelirken Antalya'da yangın hala kontrol altına alınamadı. Diyarbakır'da son 6 ayda 25 orman yangını oldu ve tedbir almıyorlar. Ranta çevirmek için ise hiç vakit kaybetmiyorlar. İktidarlar ormanları tabii ki imara açıyor, maden sahası ilan ediyor ve şirketlere pazarlanıyor. Kürt illerinde yakılan ve yanan ormanların yerine kalekollar inşa ediliyor. Batıda ise mesela Akbelen'de de maden sahasına çevrilmiş. Doğuya kalekol, batıya rant alanları açılması büyük büyük otellerin açılmasını doğuruyor.
"BİZ İSE TOPRAĞI, SUYU, AĞACI SAVUNANLAR OLARAK ALNIMIZ AÇIK, BAŞIMIZ DİK AMA SİZİN BAŞINIZ YERDEN KALKMAYACAK"
Hatay gibi büyük bir deprem yaşayan ilde zeytinliklere göz diken hiçbir şekilde arlanmayan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Tek bildikleri şey var; daha çok kazanç daha çok sermaye ve zenginleri daha çok zengin etmek. Bunun dışında gözleri hiçbir şey görmüyor. Birkaç gündür Cudi'de de ormanlar yanmaya devam ediyor. Ama Cudi'deki ormanların yanmasının sadece iklim kriziyle bağlantılı olmadığını gayet iyi biliyoruz. Türkiye'nin yaşadığı bir savaş gerçekliği var. Kürt meselesinde savaş politikalarında ısrarın sonucudur. Biz Cudi'deki ormanları da Akbelen'deki ormanları da savunmaya devam edeceğiz. Ağaçları kesenlerin tam karşısındayız. Özel şirketlerin bekçiliğini yapanlara şunu söylemek istiyorum; o özel şirketleri korumakla sadece kendi vatandaşınızı ölüme mahkum ediyorsunuz. Biz ise toprağı, suyu, ağacı savunanlar olarak alnımız açık, başımız dik ama sizin başınız yerden kalkmayacak. Bunu savunamayacaksınız.
"O KADAR KORKUYORSUNUZ Kİ KADINLARDAN YASALARDAKİ TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMLARINI DEĞİŞTİRİYORSUNUZ"
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı çıkmış sanki bu ülkede kadınlar her gün öldürülmüyor sanki kız çocukları, kadınlar ya da herhangi bir ilde hiç taciz tecavüz vakası yok. Daha dün kadınları taciz eden, istismar edenleri serbest bırakan infaz düzenlemesi geçti bu Meclis'ten. Kadınların yaşadığı binlerce sorunu tartışmayan aile bakanı sözde çıkmış nafaka konusunda, 'düzenleme yapacağım' diyor. Erkekler mağdur oluyormuş, süresiz nafaka ödemeye mecbur bırakılıyorlarmış. Ne kadar cahilce bir şey. Büyük bir cehalet diyeceğim ama sözümü geri alıyorum bu cehalet değil, bu bilinçli bir tercih. Bu erkek iktidarın yanında olmak. Erkekliği savunmak. Bir kadına bu sözleri söylemekten büyük bir rahatsızlık duyuyorum. Aile bakanına çağrıda bulunuyorum; sizin göreviniz erkekleri korumak değil, erkek egemen sistemin bekçiliğini yapmak değil. Sizin göreviniz milyonlarca kadının bu toplumun yarısı olan bizlerin yaşadıklarını sorunları, sıkıntılara, cinayetlere karşı tutum almaktır, politika geliştirmektir. Medeni Kanun'u da bilmiyor. Böyle bir aile bakanı olabilir mi? Bence istifa etmeli. Boşanma sonucunda 'kim yoksulluğa düşecekse; kadın düşecekse erkek kadına, erkek düşecekse kadın erkeğe nafaka ödesin' diyor. Sizin ekonomi politik tercihleriniz, iktidarınızın yaklaşımı nedeniyle toplumsal cinsiyet eşitsizliği var. O kadar korkuyorsunuz ki kadınlardan yasalardaki toplumsal cinsiyet kavramlarını değiştiriyorsunuz. Ama korkun bizden gerçekten değiştireceğiz bu iktidarı, sizi de göndereceğiz."