MİLLET İRADESİNE DARBE: 28 ŞUBAT - TİHEK Başkanı Arslan, "postmodern darbenin" insan hakları ihlallerini anlattı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, 28 Şubat sürecinde, dinin kamusal alanda görünürlüğüne engel olunduğunu belirterek, "(Özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz) gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, 28 Şubat sürecinde, dinin kamusal alanda görünürlüğüne engel olunduğunu belirterek, "(Özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz) gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı. Bu, insan hakları açısından kabul edilebilir bir şey değil." dedi.
Avukatlık yaptığı yıllarda orta öğretimde başörtüsü yasağının kaldırılması için etkin çalışmalar yürüten ve başörtüsüne özgürlük yolunu açan ilk Danıştay kararına vesile olan Arslan, "postmodern darbenin" 24. yılı dolayısıyla AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Arslan, Refahyol Hükümeti'nin başarılı icraatlarıyla ön plana çıktığı bir dönemde kamuoyunda irtica ve laiklik sendromu oluşturulduğunu anımsatarak, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı senaryolarıyla halkın dindar insanlardan soğumasına neden olabilecek ve bunun arkasında iktidarın olduğu hissini uyandıracak çalışmalar yürütüldüğünü söyledi.
Bu süreçte dindar insanların fişlendiğini, görevlerinden uzaklaştırıldığını, ekonomik ve ticari faaliyetlerinin engellenmeye çalışıldığını hatırlatan Arslan, özellikle Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan başörtülü öğretmenler hakkında "kılık kıyafet kanununa" uymadıkları gerekçesiyle disiplin işlemleri yapıldığını, daha sonra "çalıştıkları kurumun huzur ve sükununu bozdukları" gerekçesiyle memuriyetten çıkarıldıklarını anlattı.
Bunun, laikliğe sahip çıkarak götürülmeye çalışılan bir proje olduğunu ancak laikliğin, toplumu dinden uzaklaştırmak şeklinde uygulanmaya çalışıldığını dile getiren Arslan, şunları kaydetti:
"Laikliği aslında kimsenin taktığı yoktu. O, darbecilerin sadece bahanesi oldu. Toplumu dinden arındırma, uzaklaştırma projesine dönüşmüş oldu. Bu süreçte dinin görünür alanlarda bulunması menedildi. İşte 'özel hayatta kimsenin dinini yaşamasına engel olmayız ama kamusal hayata dini görünürlükleriyle çıkamaz' gibi bir yaklaşım öne çıkarıldı. Bu, tabii insan hakları açısından kabul edilebilir bir şey değil.
Bizim kanunumuzda devletin laik olduğu tanımlanmıştır ama toplum laik olarak tanımlanmamıştır. Toplum laik değil, demokratik toplumdur. Demokratik toplum, herkesin inançlarını özgürce, hürce yaşadığı toplumdur. Dolayısıyla toplumu laikleştirme projesi altında siz, insanları dinden uzaklaştırmaya çalıştığınız zaman bu aslında din ve vicdan hürriyetine vurulmuş en büyük darbedir."
"İnsan hakları savunucuları iyi bir sınav veremedi"
Bu durumun demokrasiyi zarara uğrattığını ve toplumda devlet-millet çatışması yaşanmaya başladığını ifade eden Arslan, insan hakları savunucularının da bu noktada iyi bir sınav veremediğine dikkati çekti. Arslan, dindarlara yönelik postmodern darbe yapıldığı için insan hakları kurumları, sendikaları ve örgütlerinin de demokratik davranamadığını ve darbecilerle iş birliği yaptığını aktardı.
Arslan, "28 Şubat süreciyle eğitim hakları ihlal edildi, din ve vicdan hürriyeti ihlalleri oldukça fazla oldu. Vatandaşların, kamu hizmetlerine girme hakları engellendi. Ayrımcılık yasağı ihlalleri çok fazlaydı. Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ortadan kaldırıldı, onlara müdahaleler oldu ve tabii bu süreç devam ederken halkın seçme ve seçilme hakları da ihlal edildi." diye konuştu.
İlerleyen dönemde, halkın seçim zamanında iradesini ortaya koyduğunu anlatan Arslan, böylece yeni bir hükümetin ortaya çıktığını ve özgürlükçü bir yaklaşımla 28 Şubat'ta alınan kararların ortadan kaldırıldığını vurguladı.
" Türkiye'nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz"
Arslan, 2012'de Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulduğunu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirildiğini, bunların, Türkiye'nin insan hakları mücadelesinde önemli bir kazanım olarak ortaya çıktığını belirtti.
Şu anda yargıda reform çalışmaları yapıldığını ve gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıklayacağını hatırlatan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin insan hakları alanında kendine geldiği dönemleri görüyoruz. Bu nasıl oldu? Devlet ve millet kaynaşmasıyla oldu. Devlet ve millet artık enerjisini kendi içinde tüketmek değil, o birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizi çağdaş, muasır medeniyet seviyesinin çok üstüne çıkarmaya çalışıyor. Tabii bu süreç zaman içerisinde yine akamete uğratılmaya çalışıldı. Mesela 15 Temmuz hain darbe girişimi de bunlardan birisiydi ama bütün bunlara rağmen biz, ülke olarak içeride birliği, beraberliği sağladığımız için bütün terör örgütlerine karşı mücadelelerimizde başarılı olduk, başarılı oluyoruz."
Öte yandan Arslan, 1960 darbesinin sonuçlarını ortadan kaldırmak için kurulan "27 Mayıs 1960 Askeri Darbe Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Amacıyla Kurulan Komisyon" uygulamasını anımsatarak, bunun benzerinin 28 Şubat mağdurları için de hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.