Mimaristudio'dan Well-being Odaklı Çalışma Mekanları...
Mimaristudio, insan odaklı bir tasarım yaklaşımı ile, özellikle de iş seçimlerinde deneyimleyeceği mekanı ana kriterlerden biri olarak gören Y kuşağının ihtiyaçlarına cevap veren ve çalışan esenliğinin (well-being) odakta olduğu iç mekanlar yaratıyor.
Bugüne kadar BASF Turk, Kibar Holding, Philip Morris Sabancı Pazarlama ve Satış A.Ş., Turkcell ve Vodafone'un da aralarında olduğu pek çok global firmanın ofislerini ve sosyal alanlarını tasarlayan, Mimar ve Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Ayça Akkaya Kul ve Y.Mimar Önder Kul liderliğindeki Mimaristudio, merkezine iş süreçlerini koyan geleneksel ofis tasarımlarına alternatif olarak, çıkış noktasında insanı ele alan well-being odaklı ofis tasarımlarına imza atıyor.
Çalışma ortamlarında dünyada yükselişe geçen eğilimlerdenbiri olan "ofislerde well-being" konusunun, işverenlerin de öncelikli arayışlarından biri haline geldiğini belirten Mimaristudio Kurucu Ortağı, Y.Mimar Önder Kul, çalışanların kendilerini mutlu hissettikleri, yaratıcılıklarının arttığı ve esenliklerinin üst düzeyde tutulduğu, tüm bunların da iş verimini olumlu yönde etkilediği çalışma mekanlarının giderek artacağını vurgulayarak, "İnsanın fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak dengeli ve iyi olma halini özetleyen well-being kavramı, günlük yaşamın önemli bir kısmının geçtiği ofis ortamlarında da en önemli arayışlardan biri haline geldi. Özelikle de zamanının % 95'ini kapalı ve tekdüze mekanlarda geçirmek istemeyen, yoğun iş temposundan kaçınan Y kuşağı ve kapıdaki Z kuşağı için well-being odaklı tasarımlar, iş seçimlerindeki ana kriterlerden biri oldu" diyor.
"Well-being"in, dünyada bu sürecin sertifikasyon ayağı olan Well Building Standard (WELL) içinde adını daha net ve sistematik şekilde duymaya başladığımız bir kavram olduğunu dile getiren Mimaristudio ortakları, tüm dünyada yeşil bina sertifika programlarının yapı ya da mekanın enerji odağında daha sürdürülebilir bir yönde gelişmesini sağladığı ve halen önemini koruduğunu, WELL'in ise insanı odağına alan ilk sertifika olduğunu belirtiyor: "Dünya üzerinde çalışanların sağlık ve esenlikleri ile ilgili sorunlar yaşadığı, bu bağlamda firma giderlerinin de % 90'ının aslında çalışan olduğu düşünüldüğünde, önümüzdeki yıllarda bu yaklaşımın adını daha sık duyacağımız aşikar.Enerji, kira vb mekansal giderler toplamın sadece %10'unu temsil ederken, asıl büyük payda olan "çalışan" üzerinde yapılacak herhangi bir iyileştirme, firmaya doğrudan ve daha büyük oranda olumlu etki ediyor."
OFİSLERDE WELL-BEİNG KRİTERLERİ...
Yapılarda well-being kavramı ana hatlarıyla hava, su, ışık, besin, konfor, form ve zihin ile ilgili unsurlar üzerinde biçimleniyor. WELL sertifikasının her bir kriteri ise bu yönde kendi içinde zorunlu koşullar içeriyor ve bu koşulların hepsi sağlandığı taktirde yapı, bu sertifikaya sahip olabiliyor. Sertifikanın seviyesi ise zorunlu olmayan koşulların sayısına göre belirleniyor. Örneğin, "hava" başlığı sadece yapıdaki mekanik havalandırma sistemi kontrol etmiyor, aynı zamanda kullanılan malzemelerin yarattığı VOC (uçucu organik bileşen) oranlarını, mekanın temizleneceği malzemeleri, hava filtrasyon sistemini, sigara yasağını, mikrop kontolü ve daha birçok konuyu da önemsiyor. Çünkü yapılarda iç mekanlar çoğu zaman dış mekanlara kıyasla 100 kat daha zehirli olabiliyor. "Su" başlığına bakıldığında ise kolay erişilebilir ve belirli kriterleri sağlayan içme suyu, kamu suyunun analizi gibi noktalar talep ediliyor. Çünkü doğru oranda temiz su içmeyen bir insanın verimi %12, tepki süresi ise %23 oranında azalabiliyor. Ya da gürültü kaynaklı dikkat dağınıklığı yüzünden çalışan verimi %65 düşebiliyor.
Mimaristudio kurucularından Mimar ve Yüksek Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Ayça Akkaya Kul ise son birkaç yıldır biyofilik tasarım çıkış noktası ile well-being konusuna projelerde ayrı bir parantez açtıklarını belirtiyor ve ekliyor: "Her yeni projede üzerine koyarak süreci geliştiriyor ve projelerimiz içinde mutlaka well-being konusunu merkeze alıyoruz. İşverenlerimizi ve iş liderliği yapan proje yönetim firmalarını bu konuda aydınlatmaya, projemizi bu yaklaşımla ele almanın kazançlarını ve avantajlarını aktarmaya çalışıyoruz. Kuşak farkı ile başlayan değişimin, ofisin fiziksel yapısını değiştirme süreci içinde, sadece iç mimari değişimle değil, bütünsel bir değişim yönetimi (change management) ile ele alınması gerekliliğini aktarmaya çalışıyoruz."
Şu an ülkemizde gerçekleştirilen projelerin daha çok mekan odaklı, zaman baskısı altında gerçekleşen, uygulamalı tasarım içeren projeler olduğunu, yeni nesil ofis tasarımlarında ise well-being yaklaşımları ile yol almanın mümkün olduğunu dile getiren Ayça Akkaya Kul ve Önder Kul, değişimin avantajlarını ise şöyle özetliyor: "Bir firma, mevcut iç mekanını değiştirmek ya da yeni bir yere taşınmak istediğinde zaten önünde makul bir zaman ve maliyet programı oluyor. O mekanın aydınlatmasına, havalandırmasına, elektrik ve mekanik alt yapısına, mobilyasına, akustiğine, tüm ince yapı bitiş malzemelerine ve sıralayabileceğimiz diğer tüm ihtiyaçlara zaten bir harcama yapacakken, biz bu harcamanın, kayda değer ek bir maliyet getirmeksizin, iyi bir zaman planı ve çalışan mutluluğu, esenliği üzerine geliştirilmiş bir proje ile daha hedefe yönelik yapılabileceğini anlatmaya ve algıları değiştirmeye çalışıyoruz. Zira yapılacak bu yatırımın, 3-5 yıllık kısa vadede kısıtlı avantaja değil, hem daha uzun süreye yayılan, hem de özellikle personel giderlerinde de tasarruf sağlayan bir adım olduğunu aktarıyoruz."