Mısır'da Ordunun Yönetime El Koyması
Körfez ülkelerinin Mısır'daki darbeye yaklaşımları Ortadoğu siyaseti uzmanı Yard. Doç. Dr. Başkan: ''Suudi Arabistan ve BAE'nin İhvan ile ilişkileri hiçbir zaman iyi olmadı'' ''Mısır'ın geleceği İhvan'sız düşünülemez''
FEYZA GÜMÜŞLÜOĞLU - Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Kuveyt yönetimleri, Mısır ordusunun yönetime el koymasının ardından orduya ve geçici yönetime desteğini açıkladı. Söz konusu ülkeler buna ek olarak Mısır'a ciddi miktarda yardım paketleri açıklamaya başladı.
Bölgede Mısır Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nı (İhvan) destekleyen Katar yönetimi ise Mısır'daki darbeye daha temkinli yaklaştı.
Körfez ülkelerinin Mısır'daki darbeye farklı tepkiler göstermesi, söz konusu ülkeler ile İhvan arasındaki ilişkilerin dünü, bugünü ve yarınına dair bazı soruları beraberinde getirdi.
Körfez'de İhvan'a yönelik ortak bir tutumdan bahsedilemezken, Mısır'daki darbeye gösterilen farklı tepkiler bu durumu açıkça ortaya koydu. İhvan ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin tarihi seyri bu durumun nedenini anlama noktasında önem arz ediyor.
İhvan'ın Körfez bölgesine girişi 1950'lerde başladı. Özellikle modern eğitim ve yargı kurumlarının inşasında İhvan'ın Umman hariç, hemen hemen tüm Körfez ülkelerinde ciddi katkısı oldu. 1950'den itibaren İhvan, bölge rejimlerine dini temelli önemli bir ideolojik destek verdi. BAE ve Suudi Arabistan hariç, İhvan'ın Körfez ülkelerindeki rejimlerle ilişkileri bugüne kadar olumlu bir seyir izledi.
Katar, Kuveyt ve Bahreyn'de İhvan'ın rejimlerle ilşkileri bugüne kadar bozulmadan gelebilse de, BAE ve Suudi Arabistan'da bu ilişkiler 1990'lardan itibaren kötüye gitti. İlişkilerdeki kötüye gidiş, İhvan ile söz konusu ülkeler arasındaki bazı temel ayrılıklar sonucu ortaya çıktı.
-İhvan ve Suudi Arabistan İlişkileri
Georgetown Üniversitesi Katar Yerleşkesi Öğretim Görevlisi siyaset bilimci Yard Doç.Dr. Birol Başkan, Suudi Arabistan ile İhvan arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesinde iki temel etken olduğu görüşünde. "Muhammed Gazali gibi bazı İhvan düşünürlerinin genç nesil Suudi ulemasını etkisi altına alması ve bu grup içinde rejime yönelik muhalefete ilham kaynağı olması bu etkenlerden ilki. Hatta bir Suudi prens, 'İhvan gençlerimizi zehirledi' açıklaması dahi yaptı." diyen Başkan, şöyle devam etti:
"İhvan ile Vahhabi din anlayışı arasındaki kritik fark, ilişkilerin kötüye gitmesinde diğer bir etken. Suudi Arabistan'da Vahhabi İslam anlayışı, dini vecibelere odaklı ve siyasetten uzak bir Müslüman kimliği kurarken, İhvan, İslam'ın hayatın her alanında hakim kılınması gerektiği savundu. Birbirine temelde zıt bu dini algılayışlar kendini pek çok alanda hissettirdi. 90'lardan itibaren İhvan ile Suudiler arasındaki ilişkiler tamamen kopmasa bile hiçbir zaman iyiye gitmedi."
Başkan, BAE ile İhvan arasındaki temel ayrışmanın ise ekonomik büyüme politikasındaki farklılıktan kaynaklandığını savunarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
"BAE, 90'larda, kendisini en açık Dubai örneğinde gösteren yeni bir ekonomik büyüme modeli benimsedi. Bu yıllarda dünyaya açılmaya, globalleşmeye, küresel kapitalizme dayalı bir büyüme takip edilmeye başlandı. Bu durum İhvan'ın daha muhafazakar devlet ve ekonomik sistem anlayışı ile bağdaşmadı. Bunun neticesinde BAE'de Ras el Hayma hariç yönetici aileler İhvan'dan gittikçe uzaklaşmaya başladı."
Arap Baharı sonrasında bilhassa Mısır ve Tunus'ta İhvan ve Nahda'nın önemli siyasi aktörler haline gelmesinin Suudi Arabistan ve BAE tarafından kaygıyla karşılandığını sözlerine ifade eden Başkan, "Özellikle BAE açıktan İhvan karşıtlığı yaptı. Suudi Arabistan ise İhvan'ı dengelemesi için Mısır'daki ve bölgedeki diğer Selefileri desteklemeye başladı. Zaten Suudilerin desteği olmasaydı Mısır'da Selefilerin yüzde 27 oy alması neredeyse imkansızdı" ifadelerini kullandı.
-Katar'ın tutumu ve Mısır politikasının geleceği
Katar yönetimi, başından beri Mısır'ın ve İhvan'ın bölgedeki en önemli destekçilerinden biri oldu. Özellikle Arap Baharı ile birlikte başlayan süreç ve bunu takiben Mısır'da Hüsnü Mübarek'ın devrilmesi ile taraflar arasındaki ilişkiler daha da güçlendi. Bunun en somut örneği Şeyh Hamad'ın emirliği döneminde Mısır'a verilen milyarlarca dolarlık yardım ve yatırım sözü idi. Katar, her ne kadar Mısır'da ordunun darbesi sonrası gelen hükümeti tanımış olsa da, bu tebrik daha çok sembolik ve diplomatik olarak değerlendirildi.
Birol Başkan, iktidara yeni gelen Emir Şeyh Temim'in darbe sonrası hükümeti tanımasını, "Katar'ın, Mısır'da darbe yönetimi ile iletişim kanallarını kapatmak istememesi" olarak değerlendirdi. Başkan, "Ayrıca Katar, daha mesafeli bir politika izleyerek ileriki dönemde Mısır'daki cunta ile İhvan arasında bir arabuluculuk rolü üstlenmeyi planlıyor olabilir. Bunların yanı sıra Katar'ın, Mısır konusunda ABD ile tamamen ters düşecek bir poltika izlemesi de çok zor" diye konuştu.
Başkan, iki hafta önce Şeyh Hamad bin Halife Al Sani'den iktidarı devralan Şeyh Temim'in, dış politikada babasının izinden gideceğini ifade etti.
"Şeyh Temim, son 5-6 yılda Katar'ın dış politikasında ve karar alma mekanizmasında zaten oldukça etkindi" diyen Birol Başkan, Katar'da Şeyh Temim döneminde Mısır, Suriye ve Filistin başta olmak üzere temel dış politika konularında radikal bir değişiklik olmayacağı görüşünü savunanlardan.
Şeyh Temim'in de babası gibi İhvan'a yakın olduğu biliniyor. Katar ile İhvan arasındaki ilişki, son olarak İhvan'ın en önemli alimlerinden Şeyh Yusuf el-Karadavi babasından görevi devralan Şeyh Temim'i tebrike gittiğinde kendini belli etmişti. Şeyh Temim ayağa kalkıp Karadavi'nin alnından ve omzundan öperek saygısını ve bağlılığını açıkça göstermiş, bu durum İhvan ile ilişkilerin bundan sonra da değişmeden devam edeceğine dair sinyal olarak değerlendirilmişti.
"ABD ve Batı iki yüzlü davranıyor"
Batı ve ABD'nin darbeye darbe diyememesini "iki yüzlülük" olarak tanımlayan Başkan, "Bu ülkelerin, ancak kendi görmek istedikleri kesimlerin iktidara gelmesi durumunda seçimleri kabul etmesi tam anlamıyla bir çifte standart ve iki yüzlülük" dedi.
ABD'nin, Mısır ordusunun en büyük destekçilerinden biri olduğunu, dolayısıyla darbe kelimesini kullanmamasını şaşırtıcı bulmadığını dile getiren Başkan sözlerini şöyle tamamladı:
"Mısır ordusu ABD, İsrail ve Avrupa ile çok sıkı iişkileri olan bir kurum. ABD'den yıllık 1,5 milyar dolarlık karşılıksız yardım alan bir kurum. Bu yardım Mısır ordusunun yaklaşık yüzde 80'lik masrafını karşılıyor. Bu nedenle ordu ABD'den habersiz ya da izinsiz herhangi bir darbe girişiminde bulunamaz. Zaten ABD'nin darbeye darbe dememesi bunun apaçık bir göstergesi." - Doha