Haberler

    Motivasyon Hedefe Götürür'

    Abone Ol

    İyi bir üniversiteye girmek için 1 milyon 600 bin 49 gencin katılması beklenen Lisans Yerleştirme Sınavları'na (LYS) iki aydan az bir süre kaldı.

    İyi bir üniversiteye girmek için 1 milyon 600 bin 49 gencin katılması beklenen Lisans Yerleştirme Sınavları'na (LYS) iki aydan az bir süre kaldı. Lise son sınıf öğrencileri bu süreçte hem ergenlik sıkıntıları hem de sınav stresiyle baş etmek zorunda kalıyor. Dr. Yankı Yazgan, İstanbul Özel Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde verdiği seminerde ergenlik döneminde aile içi ilişkileri ele aldı. Ailelere çocukları için bir sığınak olmaları gerektiğini hatırlatan Yazgan, "Ergenlik dönemi aile ve gençler için zorluklarla dolu. Aileler çocukları için bir sığınak olmalı. Çocuklar zorlandığında hesap sormaktan ziyade, destek veren sığınaklar olmaya özen gösterin" diye konuştu. Biz de Dr. Yazgan'a ergenlik ve sınav stresiyle başa çıkmaya çalışan LYS adayları ile ailelerine önerilerini de sorduk. Yazgan şunları anlattı:

    SORUMLULUK DUYGUSU ÖNEMLİ

    Motivasyon insan zihninde bizi hedefe doğru götüren mekanizma. İnsan ilginç, yeni, zevkli ve zahmetsiz bulduğu şeylere karşı daha kolay motive olur. Bizim bu doğal motivasyonun ötesine geçme kapasitemiz var. Sorumluluk ve çok güçlü bir duygu hissettiğimizde, motivasyonumuz artabiliyor. Sınavda sonuçlar bizim için iyi para ve statü kazanmaktan ibaretse, bunları başka araçlarla da yapabilirsiniz. Anlamlı bir şeyler için harekete geçtiğinizde, yüksek motivasyonla hareket edebilirsiniz. Bu sayede engelleri aşabilir, motivasyonunuzu artırabilirsiniz. Gençler LYS'ye böyle bir anlam vermekte zorlandıkları için motive olamayabiliyor.

    BAŞARIYI EMEKTE GÖRÜN

    Sınavın kendisinden ziyade sonrasında neler olabileceği gençleri geriyor. Şu anda çok istedikleri hedeflerinin zaman içerisinde çok farklı noktalara evrilebileceğini akıllarında tutmalılar. Bu sınav son değil. Hedefleri gerçekleşmediğinde, yenilerine odaklanabileceklerini unutmamalılar. Bambaşka fırsatların kendilerini ummadıkları yerde beklediğini bilmeliler. Sınavda elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Ama sonuçlar sadece bizim performansımıza değil, başkalarının ne yaptığına da bağlı. Biz en iyi şekilde kendi performansımızı kontrol edebiliriz. Sınavı kazanmasak bile, hazırlanmış olma başarısı bizi tatmin edecek. Çünkü bazen kazanmasak da başarılı olabildiğimiz durumlar var. Bir işin gereğini yapmak, sorumluluğu yerine getirmek mutluluk verici. Hayatta bizi tek mutlu edecek şey, gittiğimiz üniversite değil. Umutsuzluğa kapılmayan, başarıyı emekte gören gençler uzun vadede yaşamdan tatmin olan insanlar oluyor.

    SİYAH-BEYAZ DÜŞÜNMEYİN

    Aileler, çocuklarının sınavda en yüksek performansı gösterdiği takdirde rahatlayacaklarını, her şeyin yoluna gireceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bugün tıp fakültesine girmek çok önemli bir başarı. Ama her şey bu fakülteyi kazanmakla da bitmiyor. Daha sonrasında da birçok zorluk sizi bekliyor. Bitmek bilmeyen bir sınanma sürecinden geçiyoruz. O nedenle aileler, çocuklarının kazanma-kaybetme ikilemine hapsolmasının önüne geçmeli. Çocuklarımızda, sınavı kazandıkları takdirde her şeyin mükemmel, kaybettiklerinde ise her şeyin berbat olacağı gibi bir izlenim uyandırmamalıyız. Aileler siyah-beyaz düşünce ikileminden çıkmalı. Bu bakış açısı kayıpları gözümüzde daha da büyütüyor ve ebeveynleri strese sürüklüyor. Aileler, sorumluluklarını gençlere hatırlatmalı. Bazen sorumluluklarını, yaşlarının verdiği abartılı iyimserlikle ihmal edebiliyorlar. Ayrıca onlara bundan öğrenebilecekleri çok şey olduğunu düşünerek yanlış yapma hakkı da vermeliyiz.

    GEÇMİŞİNİZİ HATIRLAYIN

    Biz anne-babalar olarak geçmişi genellikle güzel hatırlıyoruz. Ancak hepimiz sayısız hayal kırıklıkları, başarısızlıklar yaşadık. Çocukluğumuz ve gençliğimizi düşünmek, kendi çocuklarımızı anlamak için iyi bir araç. Aileler çocuklarına hep güzel hatıralarından bahseder. Anne-babalar o dönemlerde yaşadıkları kötü olayları hatırlarsa, ergenlik döneminde çocuklarıyla daha iyi ilişkiler geliştirebilir.

    AİLELER ÇOCUKLARIN YÜKÜNÜ ALMALI

    Ergenliği bir buhran olarak görmemek lazım. Ancak kritik bir dönüm noktası. Kendini bulma ve aynı zamanda sonuçları kritik bir eleme sistemi içinde yer almak, birçok genç için taşıması çok zor bir yük.

    Burada bu zorlukla gençlerin başa çıkmasını beklemek yerine, onların bu yükü taşımasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapmak, hem öğretmenlerin hem de ailelerin üzerine düşen bir görev. Gençlerin yaşamda ilerleme olanaklarının çeşitlendirilmesi, kendilerini arayıp bulmalarına imkan verecek fikir ve hareket olanaklarının sağlanması gerekiyor. Tüm bunlar gençlerin bu dönemi alabora olmadan atlatmalarına yardımcı olacaktır.

    ANNE-BABA VE ÖĞRETMENLERİNİZ DÜŞMANINIZ DEĞİL

    Ergenler, anne-baba ve öğretmenleri ile çatışma halinde olabiliyor. Gençler kendilerinin hiçbir zaman kötülüğünü istemeyecek bu insanların bir düşman olmadığını öğrenmeli. Zaten hayatta onları bekleyen çok sayıda gerçek düşman olacak. Aileler bunu çocuklarına hatırlatmalı ve kendilerinin mücadele edilmesi gereken kişiler olmadığı konusunda onlarla konuşarak olumlu ilişkiler geliştirmeli.

    Ayrıca evde, çocuklarının öğretmenleri hakkında konuşurken dikkat etmeleri gerekiyor. Aksi durum öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkiyi çok kötü etkiler. Zaman zaman aileler öğretmenleri, okul yöneticilerine hatta sahiplerine bile şikayet edebiliyor; çocukları konusunda ölçüyü kaçırabiliyorlar. Buna dikkat etmeliler.

    UNUTMAYIN, BEYİN GELİŞİMİ DEVAM EDİYOR

    Ergenlere nasıl davranmamız gerektiği konusunda, yaşa bağlı olarak insan beyninin gelişimi bize önemli ipuçları veriyor. Ergenlerde beyin gelişiminin bir takvimi var. Hazırlık, lise 1 ve 2 dönemi ile lise 3 ve lise 4 arasında Prefrontel Korteks'in (beynin ön bölgesi) gelişiminde önemli bir fark söz konusu. Beynin ön bölgesi lisenin ilk iki yılında gelişimini henüz tamamlamadığı için bir yetişkinde olduğu gibi çalışmıyor. Lisenin ilerleyen yıllarında bu ön bölgenin geliştiğini görüyoruz. Bu bölge duygu ve dürtülerin kontrolünde çok önemli bir işlev üstleniyor. Ancak lisenin ilk yıllarında bu bölge yeterince gelişmediği için çocuklar, zevk ve arzularını kontrol etmekte zorluk çekiyor. Aileler çocuklarına yaklaşırken bu gelişimi göz önünde bulundurmalı.

    KAYBETMEYİ ÖĞRENSİNLER

    Gençler kaybetmeyi öğrenmeli. Bunu spor veya sanatla yapabilirler. Kaybetme, bir sonraki aşamada kazanmamızın önüne geçmez. Aileler de bu noktada çocuklarına destek olmalı. Türkiye'de yapılan araştırmalar çocuklarımızın bağımsız olmasını önemsediğimizi gösteriyor. Fakat bunu istememize rağmen öyle davranmıyoruz. Onların bağımsız olmasını istiyorsak, zor durumlar ortaya çıktığında bunu pekiştirecek şekilde davranmalı, durumlar üzerinde tüm kontrolü ele almamalıyız. Çocuklara vereceğimiz destek ve yük arasında oransal bir ilişki var. Yani yükü artırırken desteği azaltmalı, desteği artırırken de yükü azaltmalıyız. Ancak anne-babalar tersini yapabiliyor. Çocuklarımız zorluklarla karşı kaşıya kaldığında daha fazla yük verirsek, istediğimiz sonuçlar ortaya çıkmaz. Böyle durumlarda destek ve yük ilişkisini hatırlamakta fayda var.

    YÜKSEK RİSK

    14-25 yaş arasında, ruhsal hastalıkların ortaya çıkma riski çok fazla. Şizofreni, melankolik depresyon gibi birçok ruhsal hastalık eğer bunları besleyecek durumlar varsa kendini gösterebilir. Dolayısıyla bu dönemde riskli davranışlar çok kritik. Bir ergenin ruh sağlığını belirleyen başlıca parametrelerden biri de anne-baba arasındaki ahenktir. Çocuklar, ailede bir şeyler yolunda gitmediğinde bunun kokusunu hemen alır. Onları yetiştirirken kendi duygularımıza da kulak vermeliyiz.

    Kaynak: Hürriyet / Güncel

    Yankı Yazgan İstanbul Politika Güncel Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title