Muhteşem Yüzyıl Gerçekleri Yansıtmıyor
Mustafa Turan; "Muhteşem Yüzyıl" adlı dizinin tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını ifade ediyor.
Araştırmacı Tarihçi Yazar Mustafa Turan; bir Tv kanalında yayınlanan "Muhteşem Yüzyıl" adlı dizinin tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını Türk tarihini çarpıtan ve tarih değerlerimize hakaret eden bir dizi olduğunu ifade eden
Muhteşem Yüzyıl ve Kanuni
Bir Tv kanalında uzun süredir yayınlan "Muhteşem Yüzyıl" yayınlanan tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını vurgulayan Araştırmacı Tarihçi Yazar Mustafa Turan; Türk tarihini çarpıtan ve tarih değerlerimize hakaret eden dizinin biz tarihçiler açısından hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığını ve yapımcılarında bunun bir belgesel olmayıp, kurgu olduğunu söylediğini hatırlattı. Tarihçi Mustafa Turan; yaptığı araştırma neticesinde 'Muhteşem Yüzyıl ve Kanuni'yi şöyle anlatı: "Ancak unutulmaması gereken şudur ki, eğer kurgu üzerine bir dizi çekiyorsanız, gerçek isimleri ve gerçek mekanları kullanamazsınız.
Siz bal gibi tarihi bir dönemi alıyorsunuz ve gerçek kişiler üzerinden, akla hayale gelmedik hatalar yaparak, Osmanlı hükümdarı, Avrupa'nın "Muhteşem Süleyman" dediği, tarihi bir şahsiyeti şehvet düşkünü, işi gücü haremde zevk ve safa sürmek gibi bir keyfiyette takdim ediyorsunuz. Bu durumda elbette tepki alacaksınız. Bir kere "ölçekleri yanlış olanların tüm ölçümleri de yanlıştır." Filmi yapanlar olaya Avrupalı bakış açısından bakıyorlar. Düşman senin hayrını ister mi kardeşim? O'nun bize bakış açısının doğru olması mümkün müdür?
Mesela II. Abdülhamid'e Avrupalılar "Le Sultan De Rouge" dediler. Yani "Kızıl Sultan- Kan Döken" demektir. Çünkü Yahudilere Filistin'i satmamıştı. Ermenilere taviz vermemişti. Hepsi birleştiler ve O'na karşı bir linç kampanyası başlattılar. Bizim İttihatçılar da onlarla beraber oldular ve Sultan'ı tahtından indirdiler ve Osmanlı'yı bitirdiler. Kan dökücü dedikleri II. Abdülhamid Han 33 yıllık saltanatı döneminde sadece bir kişinin idamını imzalamıştı. O da saraya gizlice giren bir ırz düşmanıydı.
Buyurun size olayın içyüzü. Neresi Kızıl Sultan?
"Muhteşem Yüzyıl" olayında da mesele farklı değildir. Harem onların anlatıldığı gibi kesinlikle değildir. Kanuni'ye biçilen rol ise, baştan sona yanlıştır. Allah'tan korkmayan, Peygamberden utanmayan, bu necip milletin dini ve milli değerleriyle alay edenler! Padişahlar haremlerde oynaşta, zevk ve safa içinde yaşadılar da, peki bugünkü Türkiye'nin 25 katı büyüklüğündeki o muazzam toprakları sizin babanız gökten zembille mi indirdi? Bakın Yahya Kemal bu konuda ne diyor: "Türk'ün cibilli sarayı otağdır. Osmanlı-Türk padişahları önce seyyar idiler. Çocukluklarından ölümlerine kadar at sırtından inecek vakit bulamıyorlardı. İstanbul'un Fatihi (Topkapı Sarayına) arada sırada yol üstü uğrayabiliyor; seyyah gibi bir kaç gün geçirebiliyordu. Bütün ömrünü seferlerde yıprattıktan sonra fethettiği şehrin içinde olsun ölemedi. Oğlu Beyazıd, torunu Selim ve onun oğlu (Kanuni) Süleyman da seferlerde öldüler." Evet aynen böyledir.
Onların ömürleri, sarayda ve haremde değil, gurbet illerde düşmanla boğuşma içinde geçmiştir. Atatürk şöyle demişti: "Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır." 1922 yılında Türk Milli Eğitimi'nin hedeflerini gösterirken de şu tespiti yapmıştı: "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel Türkiye'nin istikbaline ve kendi benliğine ve an'anat-ı milliyesine düşman olan bütün anasırla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel vaziyet-i cihana göre, böyle bir cidalin istilzam eylediği anasır-ı ruhiye ile mücehhez olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklal hakkı yoktur." Bahtiyar Vahapzade de: "Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar" görüşünü seslendiriyor.
Tarihi olmayanın coğrafyası olur mu? Tarihini bilmeyenlerin, coğrafyasını elbette, başkaları çizerler. Mazisi olmayanın, âtisi de olmaz. Şimdi de Prof. Emin Bilgiç'e kulak verelim: "Milli mefahirine sahip çıkmayan, onları yeni nesillere aktarmayı bilmeyen milletler, hayatiyet cevherlerini, yaşama güçlerini, yükselme enerjilerini kaybetmiş olurlar… Tarih boyunca pek çok zaferler kazanmış olan Türk milletinin ruhunda gereken seviyede bir tarih şuuru uyandırabilmesi için, milli şerefin dayandığı gerçek zaferleri ona tanıtarak gelecek nesillere aktarılmaya değer bir ruh yoğurmak, maddi bütün kalkınma davalarımızın üstünde bir manen yükselme ve kendine gelme mevzuudur." Hem "Muhteşem Yüzyıl" diyeceksizin hem de pornoyu aratmayacak rezaletlerle konuyu işlemeye kalkacaksınız. Nerede yüzyılın değerleri? O dönem devletimizin mabetlerinden iman, medreselerinden ilim yükseliyordu. Ordularımız mehter marşları ve tekbir sesleriyle serhadden serhate koşuyordu.
Kanuni ordusuyla Batıya gidiyor. O batıda savaşırken doğudan saldırıya uğruyordu. Dönüyor ve Doğu seferine çıkıyor. Bu kez tekrar batıdan saldırı geliyordu. Bu keyfiyetten haberiniz var mı? Yarim doktor candan, yarım imam dinden eder derler. Yarım yamalak tarih bilenler de, insanı çileden çıkarır herhalde.
Bir sobet esnasında aziz dostum Abdurrahman İskender Bey dedi ki, "Ben kızımla diziyi izlemeye başlamıştım ki, daha İlk dakikalarındaki rezalet sevişme sahnelerinden utandık ve bir daha seyretmemek üzere kapattık." Traş olduğum berberim de evinde aynı şeyin yaşandığını söyledi. Ve daha pek çok rahatsızlıklar dile getirilmektedir. Birileri reyting yapacak, çok para kazanacak diye, tarihi değerlerimiz kumara verircesine harcanamaz. Buna rıza da gösterilemez. Tabii siz Kültür Bakanlığı olarak ele alıp, konuyu doğru dürüst işlemezseniz, işte birileri çıkar ve bu boşluğu böyle doldurur. Kanuni ve Hürrem'in zaafları yok değil elbette. Lakin böylesi ne işitilmiş, ne de görülmüştür?
Eski Müdürlerimizden Hidayet Yiğit Bey mail göndermiş diyor ki: "Değerli Mustafa hocam, aşağıda yazanlar benim fikrim değil tabiî ki. Slaytı izleyince allak bullak da olmadım değil hani...Benim tarihim neden böyle anılıyor,Türk islam kültürü ile yetiştirilip ve öyle yaşayıp yöneten atalarım... Bilgilerinize sunmak istedim beni bağışlayınız bunu başka kiminle paylaşabilirim ki ? ! Slaytı açamadım. Şu sorular var. Osmanlı Sultanları'nın hangisi Türk kızıyla evlenmiş? Hangisi katil değil? Osmanlıyı temize çıkaranlara ithaf olunur. İspatı burada" deniyor. Özetle bu yaklaşımdaki temel mesele şudur: Osmanlıya küfredenlerin, aslında Osmanlıyla fazla sorunları yok. Sorunları İslam iledir. Açıkça İslam'a küfredemedikleri için, Osmanlı'nın şahsında O'nun islamına küfrediyorlar. Şöyle şecerelerini bir kurcalayıverin bakın neler göreceksiniz? Bu gerçek de böylece biline. Şimdi de özetle, Kanuni'nin bazı hususiyetlerine değinelim. Osmanlı'yı bir 'kanun devleti' haline getirmiş olmasından dolayı,bizim sadece "Kânuni, dediğimiz Sultan Süleyman'ı batılılar "Muhteşem Süleyman" olarak gördüler ve tanımladılar. O'na Süleymaniye Camiinin yerini rüyasında Peygamberiz bizzat göstermişti. Mihrabını ve mimberini de nereye koyacağını söylemişti.
Kanuni de sabah Mimar Sinan'ı çağırıp o mekana götürdü. Hz. Peygamber'den aldığı bilgileri tam Sinan'a söyleyecekti ki, Mimar Sinan söze başladı : "Zahmet buyurmayınız şevketlü Hünkarım! Dün gece siz Peygamberimizle konuşurken ben de gerinizde duruyordum. Konuşulanları aynen duydum. Planı o şekilde yapacağım. Merak etmeyin" diyordu. Evet onlar böyleydi… Başka bir rüyasında yine Rasülüllah'ı görmüş ve Kainat Efendisi O'na şöyle demişti: "Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin sonra da benim şehrimi imar edesin!" Huzurda el pençe divan duran Kanuni şöyle seslenecektir:
"Nûr-ı Âlemsin bugün hem dahi Mahbub-u Hüda, Eyleme âşıkların bir lâhza kapından cüda, Gitmesin nâm-ı şerefin bu dilimden dem-be-dem, Dertli gönlüme devadır can bulur ondan safa. Umaram her bir adın başka şefaat eyleye, Ahmed ü Mahmud Ebu'l-Kasım Muhammed Mustafa(s.a.v) " Bu emri aldıktan sonra, Şeyhü'l-İslâm'dan fetva alarak 9 yıl boyunca Medine'yi imar ettirmiş ve şehrin surlarını yaptırmıştı. Kabe-i Muazzama'yı süsleyen ilk Osmanlı sultanı Kanuni, ayrıca Mekke'de dört mezhep için dört ayrı medrese inşa ettirmişti.
Hz. Peygamber'in eşi Hz. Hatice'nin harap olan evini de yeniden inşa ettirdi. Bedir, Huneyn ve Cebel-i Arafat su yollarını tamir ettirerek Harem-i Şerif yakınındaki bir havuza akıtmak suretiyle, özellikle hac zamanında ortaya çıkan su sıkıntısını çözüme kavuşturmuş ve Mescid-i Haram çevresine bir de medrese yaptırmıştı. Muhibbi mahlasıyla şiirler yazan Kanuni, bir şiirinde: "Allah Allah diyelim sancağ-ı şâhı çekelim, Yürüyüp her yandan Şark'a sipahi çekelim. Bize farz olmuş iken olmamız İslam'a zâhir. Nice bir oturalım bunca günâhı çekelim. Umarım rehber ola bize Ebubekr u Ömer. Ey Muhibbi! Yürüyüp Şark'a sipahi çekelim" diyor ve devam ediyordu. "Hamdülillah Muhammed ümmetiyiz, Can ile Mustafa'yı kim sevmez?
Macaristan fethedildiğinde, oradaki sanat eserlerini ve bir heykel'in tahrip olmasını önlemek için, kendi kaftanını heykelin üstüne örtüp yıkılmasını önleyecek kadar, sanata saygılı bir devlet adamıdır O. Süleymâniye Camii inşaatı başlarken temel taşını koyma şerefini Ebussuud Efendi'ye, açılışını da Hattat Karahisari'ye yaptırmakla, ilme olan saygısını gösterecek kadar da mütevazi..Bu konuyla ilgili bir olay da nakledelim ki, Kanuni'yi daha yakından tanıyalım: Kanuni Sultan Süleyman, İstanbul'un hâkim tepelerinden birine büyük ve güzel bir cami yaptırmayı düşünmekte iken, bir gece rüyasında Allah Rasülü (sav)'i gördü. Rasülüllah Kânuni'ye camiyi yaptıracağı yeri gösterdi. Hatta yerini göstermekle kalmayıp, mihrabını, mimberini ve kürsüsünü de nereye koyacağını işaret etmişti. Kanuni çok heyecanlandı. Gözyaşlarına boğularak uyandı ve abdest alıp iki rekât namaz kıldı.
Bu lütfundan dolayı secde-i Rahman'a baş koyup Rabbisine şükretti. Ertesi günü Mimarbaşı Koca Sinan'ı çağırarak, bugünkü Süleymaniye Camii'nin bulunduğu yere götürdü. Camiin yapılacağı yeri gösterecek olan Kanuni'den daha önce davranan Mimar Sinan: "Hünkârım! Camii şu alana, mihrabı ve mimberi de şu noktalara, kürsüyü de şuraya yapmak gerek" deyince, hayretler içinde kalan Kânuni heyecan içinde sordu: "Benim sana söyleyeceğim şeyleri sen nereden bilirsin Koca Sinan?" Kemâl-i edeple başını önüne eğen Mimar Sinan, kısık, titrek ve ağlamaklı bir sesle dedi ki: "Şevketlü Hünkârım! Siz dün gece Rasülüllah ile birlikte burada iken, ben kulunuz dahi hemen sizin ardınızda şuracıkta duruyordum. Konuşmalara vakıf oldum. Siz zahmet buyurmayın, Rasülüllah'ın emrettiği gibi bu camii inşa edeceğim inşallah." Bir kez daha sarsılan Kânuni, mimarına sarılmış sırılsıklam ağlıyordu. O'na olan itimat ve sevgisi de bir kat daha artıyordu. Verdi fermanını: "Öyleyse tiz başlasın cami-i şerif'in inşaatı" Prof.Ahmet Akgündüz O'nun için der ki: "O,çok az uyuyan, geceleri ibadetle geçiren, gündüzleri meydanlarda olan bir padişahtı. Ölümü de savaş meydanında olmuştur. Bilim ve sanat onun döneminde zirve yaptı."
Olay dizi hakkında yorum yapan Osmanlı uzmanı Prof. Dr. Abdülkadir Özcan şöyle diyor: "Harem'deki cariyeler devşirmelerin kadın kısmıdır. Sarayda eğitim gören kız çocuklarıdır. Dizide gösterildiği gibi eğlence yuvası değildir. Bakış açısı oryantalist." Orhan Turan'ın bu konudaki fikri de şu şekildedir: "(Muhteşem Yüzyıl) dizisinin tarihi gerçeklerle ilgisi olmadığını söyleyebilirim. Tarihle ilgili iş yaparken 10 defa düşünmek zorundayız. Hele ki konu Osmanlıysa... Yeni yeni, hasret kaldığımız değerlerle yüzleşirken daha dikkatli olmak gerek. Bir dizi, kurgusaldır ama kurgunun tarihi değiştirme hakkı olmamalı." "Sultan Süleyman hakkında ileri-geri, cıvık-seviyesiz senaryoyu yüceltenlere şunu sorun ve aldığınız cevap sonrasında bol bol şaşırın: Eğer bu tarihî dizi, Sultan Süleyman'ı değil de Mustafa Kemal'i anlatsaydı. Ve dizideki kahraman, Milli Mücadele'den çok yatak odasıyla gösterilseydi, yine aynı özgürlük saçmalığına girişir miydiniz?" sorusu da M. Nedim Hazar'a aittir.
İnternet arama motoru Google'da 'Harem' kelimesi iki haftada rekor kırarak 74 bin defa internet üzerinde aranırken, aynı sürede 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin aranma istatistiği sadece bin 600'dür." Bu keyfiyet, bu asil milletin filmlerdeki yalanlara ve hayallere inanmayıp gerçeği aradığının göstergesidir. Tarihçiler kahir ekseriyette "Muhteşem Yüzyıl" dizisinde anlatılanların kesinlikle Osmanlı'yla bağdaşmadığını , Kanuni portresinin ise, gerçeklerden uzak harem etrafında ve tamamen hayal ve kurgularla gösterilmesine tepki gösterdiler.
Senarist, oyuncular ve onları canhıraş savunanların "bu bir kurgudur", yaklaşımına, madem kurgu o zaman niçin gerçek isim ve mekanları kullanıyorsunuz?" sorusu karşısında, söyleyecek sözlerinin kalmadığı mahcubiyetlerinden belliydi.. Hürrem Sultan'a gelince sütten çıkmış kaşık değildi elbette. Ancak hayırsever tarafı da vardı. Mekke ve Medine'de dağıtılmak üzere her sene 3000 altın gönderirdi. Haseki Hastahanesini yaptıran ve ayısını bir de Mekke'ye yaptıran kişinin Hürrem Sultan olduğunu biliyor muyuz? Daha pek çok imaret, medrese, dârüşşifâ, çeşme, sebil ve mektep. Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere ile Kudüs'te birer imaret yaptırmıştı. Muhabbetten oldu Muhammed hasıl.. Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl? Beyti Kânuni'nin kızı Mihrimah Sultana aittir. O da Edirne Kapıdaki camii ve Üsküdar sahilindeki kendi adıyla anılan camii yaptırmıştı. Arafattan Mekke'ye su getiren su kanallarını da o onartmıştır ki, bugün hala dimdik ayaktadır. Bugün Amerikan Kongresinin özel bir yerinde dünya tarihinin medar-ı iftiharı sayılan 23 devlet adamının büstleri bulunmaktadır.
Orada bizi ve bölgemizi temsil eden, bizim de medar-ı iftiharımız olan Kanuni'dir." O, vefatından bir süre önce oğlu Selim'i yanına çağıracak ve ona şöyle diyecektir: " Bir cevheri al sanduğu vakf eylemişümdür ki, Cihan Fahri Muhammed Mustafa'nın ruhuna sana vasiyet iderem. Bunları satup Cidde-i Mamure'ye su getürdesün. Bu esbab Fahri Âlemin (Âlemlerin Efendisi'nin)dir. Benüm değüldür." Vefat ettiğinde yanında bir de torba bulunur. Açıp bakarlar ki, 46 yıllık saltanatı müddetince yaptığı bütün işler için Şeyhülislam Ebussud Efendi'den aldığı fetvaları biriktirmiş. Gözleri buğulanan büyük alim Ebussuud Efendi: " Ey Süleyman! Sen Ruzi Mahşerde kendini kurtardın da, bakalım biz neyleriz" demekten kendini alamamıştır.
Kanuni, eşine az rastlanır bilge bir hükümdardı. Osmanlı'nın gücünü şahikaya ulaştırma işi kendisine nasip oldu. Yarım asra yakın hizmet veren karaların hakanı ve denizlerin sultanı Yüce Hakan, vazifesini yapmış olmanın verdiği huzurla Rabbisine yürüdü. Makamı Cennet, ruhu şad olsun. Rahmet ve minnetle anıyoruz. Sohbetimizi yeni kaleme aldığımız bir dörtlükle noktalayalım: Şu "Muhteşem Yüzyılda" tarihim talan oldu Yutturulan bir değil, binlerce yalan oldu. Halkın nabzına öyle dinamitler kondu ki; Kültürüm kulvarında korkunç heyelan oldu."