Okan Konuralp: "Diyanet Siyasi İktidarın Bir Propaganda Aygıtı Olarak Toplumun Geniş Kesimlerine Aba Altından Cehennemin Sopasını Gösteriyor.
CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, TBMM Genel Kurulu’nda; “Diyanet yoksullar aleyhine susuyor, bir avuç zengin lehine konuşmayı tercih ediyor. Yoksulların, geçim sıkıntısı çekenlerin, işsizlerin karşısına sabır tavsiyeleriyle çıkıyor. Sosyal medya imamlarının cennet tahayyüllerinin arkasına sığınıyor. Bir nevi, Diyanet ve bu zevat ‘Dünyada yaşadığınız yoksulluğa, çaresizliğe katlanın, cennette karşılığını alacaksınız’ propagandasında buluşuyor. Diyanet siyasi iktidarın bir propaganda aygıtı olarak toplumun geniş kesimlerine aba altından cehennemin sopasını gösteriyor lakin başaramayacaklar” dedi.
CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, TBMM Genel Kurulu'nda; "Diyanet yoksullar aleyhine susuyor, bir avuç zengin lehine konuşmayı tercih ediyor. Yoksulların, geçim sıkıntısı çekenlerin, işsizlerin karşısına sabır tavsiyeleriyle çıkıyor. Sosyal medya imamlarının cennet tahayyüllerinin arkasına sığınıyor. Bir nevi, Diyanet ve bu zevat 'Dünyada yaşadığınız yoksulluğa, çaresizliğe katlanın, cennette karşılığını alacaksınız' propagandasında buluşuyor. Diyanet siyasi iktidarın bir propaganda aygıtı olarak toplumun geniş kesimlerine aba altından cehennemin sopasını gösteriyor lakin başaramayacaklar" dedi.
CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, TBMM Genel Kurulu'nda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi üzerinde konuştu. Konuralp, şunları söyledi:
"Onlarca yıldır Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesine ilişkin bu çatı altındaki görüşmelerin ana konularından biri Alevilerin, Başkanlıkla ilişkisi olmuştur. Örneğin, cemevlerinin ibadethane olarak kabulüne dair talepler defalarca bu görüşmeler kapsamında dile getirilmiş ancak çözüme yönelik somut adımlar atılmamıştır. Diyanetin toplumun tüm kesimlerinin Diyaneti olmasına yönelik beklentiler dile getirilmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Haliyle bu kangrene dönüşmüş tartışmaları uzun uzadıya tekrarlamayacağım ancak tutanaklara geçmesi için söylemek istiyorum ki: Örneğin, Aleviler cemevlerini ibadethane olarak kabul ediyorlarsa ibadethane olarak kabul edilmesi zorunluluktur. Örneğin, Aleviler ayrımcılığa uğradıklarını ifade ediyorsa bunun tartışılacak yanı yoktur. Devletin görevi 'Ayrımcılığa uğramıyorsunuz' demek yerine her bir vatandaşının derdine merhem olacak çareleri bulmaktır.
Bir başka sorun da Diyanet'in bütçe büyüklüğü ve bu bütçenin sağlanmasına ilişkin. Diyanet sadece geleneksel Sünni müktesebat çerçevesinde hizmet üretmekte ancak bütçesini mükellef olan her bir vatandaştan toplanan vergilerden sağlamaktadır. Bir cumhuriyet kurumu olan Diyanet bu gerçekle de en kısa sürede yüzleşmeli, yeniden yapılanmalı, laiklik ilkesine uygun ve tüm inançlara eşit mesafede hizmet veren bir kuruma dönüşmelidir.
Bu değinmelerin ardından Diyanet ile ilişkili bir başka sorun alanına da dikkat çekmek istiyorum: Diyanetin doğrudan ve dolaylı koruması altında bulunan YouTube, TikTok, sosyal medya imamlarının sayısı büyük bir hızla artıyor. Son derece pervasız bir üslupla kendisi gibi düşünmeyen herkese, argo tabirle ayar vermeye çalışan bu zevatın dilinde kötülük, nefret, ötekileştirme, hakaret var; bunların dilinde kucaklayıcılık, fikir ve ifade özgürlüğüne saygı yok.
Kendileri gibi yaşamayan herkesi düşman, zındık, terörist olarak nitelendirmekten çekinmeyen bu TikTok'çulara göre, örneğin, Büyük Önder Atatürk'ü sevmek, laikliği ve laik bilimsel eğitimi savunmak, cehennemlik olma gerekçesi. Bu zevata göre, eğitim-öğrenim hakkından geri adım atmayan, iş yaşamında yer alan, kadın, erkek eşitliğini kararlılıkla savunan kadınlar günahkar. Bu sosyal medya imamları, siyasette de açıktan taraf oluyor, Diyanet çıkıp da bunlara, 'Dini siyasete alet edemezsin, camiye siyaset sokamazsın' demedi, demiyor.
Bu örnekler çoğaltılabilir ancak bu örnekleri ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım, karşılaşacağımız gerçek, vurguladığım üzere, Diyanet'in sessizliğidir. Oysa Diyanet'in bu çağdaki en önemli görevlerinden biri, bu sosyal medyadaki sözde din adamlarına karşı da mücadele etmek, toplumu bunlardan korumaktır.
Öte yandan, tarikatlar ve dini cemaatler de geçmiş dönemlerdeki geleneksel sınırlarının dışına çıkmış, ekonomik çıkar ilişkisine, bir siyaset projesine dönüşmüştür. Örneğin, bu yapıların kamuda çalışan üyeleri, kamu yönetiminin liyakate dayalı olması gereken hiyerarşisi yerine, şeyhlerine, şıhlarına ve onlarla kurmuş oldukları yeni dini hiyerarşiye bağlanmıştır. FETÖ'nün 15 Temmuz'da kanlı bir darbe girişiminde bulunabilmesinin altında da mensuplarının terör örgütü liderine yönelik sapkın bağlılığı bulunmaktadır. Bu bağlamda, yeni sapkınlıkların kökleşmesine izin vermekten çekinmediği görülen siyasi iradeyi uyarmak görevimizdir; yapmayın.
Genel Kurulumuzu yöneten Sayın Başkanın da memleketi Adıyaman'da bir makamı bulunan ilk sahabelerden Ebü Zer El-Gıfari mealen şunu söyler: 'Evinde ekmek bulunmadığı halde isyan etmeyen adama şaşarım.' Tercihini yoksulların yoksulluğunu, kölelerin köleliğini ortadan kaldırmaktan yana yapan Ebü Zer'in atıf yaptığım ifadesi bağlamında şunları söylemek istiyorum:
2024 yılı bütçesi ve bu bütçe bütünü içindeki Diyanet bütçesi, ne yazık ki evinde ekmek bulunmayanların bütçesi değildir. Bu bütçe, işsizliği, adaletsizliği daha da artıracak bir bütçedir çünkü bütçeler siyasi iktidarın kimden yana olduğunu gösteren belgelerdir. Siyasi iktidarın 2024 yılı bütçesine ilişkin tercihi işçilerden, çiftçilerden, öğrencilerden, kadınlardan yana değildir, geçmiş bütçelerde olduğu gibi iktidarın bu yılki tercihi de bir avuç sermayedarın daha da zenginleşmesini sağlayacak bir talan bütçesidir.
Diyanet bu bütçeyle ilgili olarak da yoksullar aleyhine susuyor, bir avuç zengin lehine konuşmayı tercih ediyor. Yoksulların, geçim sıkıntısı çekenlerin, işsizlerin karşısına sabır tavsiyeleriyle çıkıyor. Sosyal medya imamlarının cennet tahayyüllerinin arkasına sığınıyor. Bir nevi, Diyanet ve bu zevat 'Dünyada yaşadığınız yoksulluğa, çaresizliğe katlanın, cennette karşılığını alacaksınız' propagandasında buluşuyor. Diyanet siyasi iktidarın bir propaganda aygıtı olarak toplumun geniş kesimlerine aba altından cehennemin sopasını gösteriyor lakin başaramayacaklar. Sözlerimi sadece bedenen değil, fikren ve ruhen de her kim ve hangi kurum, kuruluş kime ve kimlere köle ise, her kim, hangi kurum, kuruluş kendilerini birilerine köleleştirmişse özgürleşmesi dileğiyle bitirmek istiyorum. 'Fekkü rakabe' yani kölelere özgürlük, yaşasın özgürlük."