Ökk'deki Darbe Girişimi Davası
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 69 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, sanıklar, avukatları, darbe gecesi ÖKK'de yaralanan Astsubay İsmail Oğuz ile müşteki avukatları katıldı. Duruşmada mahkeme heyetine Fahrettin Yıldız başkanlık etti.
Duruşmada, savunma yapan eski Kurmay Albay Ümit Bak, darbe girişimi gecesi ÖKK'de Harekat Şube Müdürü olarak görev yaptığını, Genelkurmay Başkanlığında gerçekleştirilen terörle mücadele toplantısına katıldığını anlattı.
Toplantının ardından saat 20.30 gibi ÖKK'ye döndüğünü ve mesaiye devam ettiğini söyleyen Bak, saat 21.00'den itibaren ise ÖKK'ya Genelkurmay Başkanlığından üç emir mesajı geldiğini, alarm şeklindeki ilk mesajın, "ülkede ani gelişmeler yaşandığı, meydana gelebilecek terör tehdidine karşı emniyet tedbirlerinin en yüksek seviyeye çıkarılması" emrini içerdiğini kaydetti.
İkinci emirde, birlik komutanlarının görev değişikliklerinin yer aldığını, o dönem Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı yerine Birici Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi'nin ÖKK Komutanlığına vekalet edeceğinin yazılı olduğunu belirten Bak, üçüncü mesaj emrinde ise gece saat 03.00'ten itibaren sıkıyönetim ilan edileceğinin yazılı olduğunu aktardı.
Ümit Bak, birinci mesaj emri gelir gelmez, vardiya amirleriyle toplantı yaptığını, nöbetçi amirlere emri ilettiğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Vardiya amiri Mehmet Ali Çelik, Aksakallı komutanımıza ulaştı, emri okudu. Komutanımız, 'Kışlanın emniyetini artırın, çağırabileceğiniz tabur varsa takviye yapın' dedi. 32. Tabur'un çağrılabileceğini söyledik, 'Çağırın' emrini verdi. Ardından Aksakallı, Ümit Koçak'ı aradı, 'Birliğe giriş çıkışları durdurun, Semih Terzi haricinde kimseyi içeri almayın' dedi. Koçak bunu bana iletti. Bunun üzerine kışla emniyet tedbirleri artırıldı. Personeli uyardık. Kışlaya giriş çıkışlar durduruldu. 32. Tabur'a alarm verildi. Personel de nizamiye bölgesinde görevlendirildi."
Bunların ardından ikinci mesaj emrinin saat 23.00 sıralarında geldiğini anlatan Bak, bu mesaja önce şaşırdıklarını, hemen telefonla Semih Terzi'yi aradığını, Terzi'nin de "Ben zaten oraya geliyorum. Kışlaya giriş çıkışı durdurun, ben gelmeden kimseyi içeri almayın." emrini verdiğini ifade etti. Ümit Bak, ardından Terzi'nin kendisine mesaj atarak, o dönemde Okul Komutanı olan Albay Ömer Faruk Bozdemir'in içeri alınmaması emrini ilettiğini söyledi.
Zekai Aksakallı'ya telefonla ulaşamadıklarını iddia eden Bak, sonra Aksakallı'nın, ÖKK harekat merkezini aradığını, kendisini istediğini, "Okul Komutanı Bozdemir ve Albay Oğuz Tozak'ı içeri al" dediğini aktardı. Aksakallı'ya, Genelkurmay'dan gelen ikinci mesaj emrini söylediğini ve "İdari kadroya atandığınız belirtiliyor," dediğini anlatan Bak, Aksakallı'nın kendisine, "Ben hala komutanım, bu emri yok hükmünde say." dediğini söyledi.
Başkan Fahrettin Yıldız'ın, "Emir gelir gelmez komutanların görevi biter mi, tebliğ süreci yok mu?" sorusu üzerine, Genelkurmay'da kullanılan kriptolu MEDAS sisteminin emir yerine geçtiğini savundu.
"Aksakallı sinirlenerek, bağırmaya başladı"
Zekai Aksakallı ile arasında geçen diyalogları anlatan Bak, Aksakallı'ya, "Komutanım yazılı emir geldi, Semih Terzi'yi aradım, 'Tamam ben oraya geliyorum, kimseyi içeri alma' dedi. Siz başka diyorsunuz? Ben böyle bir durumda bu adamları nasıl içeri alabilirim." dediğini ifade etti. Bunun üzerine Aksakallı'nın sinirlenerek, bağırmaya başladığını ileri süren Ümit Bak, şu savunmayı yaptı:
"Aksakallı'nın bağırmaları hakarete dönüştü, en sonunda 'Seni öldürtürüm' dedi. Ben konuşma boyunca askeri nezaket kurallarına uygun davrandım. Komutanımız, 'Telefonu suratıma kapattı' demiş. Beni ölümle tehdit ettikten sonra beni telefonda beklemeye aldı, sonra hat gitti, ben de telefonu kapattım. 'Ben artık senden emir almayacağım' gibi bir ifadem de olmadı. Bu telefon görüşmesinden sonra harekat merkezinin iki yanındaki telefon çaldı. Nöbetçi astsubay, telefondaki Aksakallı'nın nöbetçi amiri Ümit Koçak'ı istediğini söyledi. Ümit Koçak telefona bakmadı, telefon havada kaldı. Bir astsubayımız telefonu kapattı, ondan sonra da Aksakallı ile gece boyunca irtibatımız bitti. Emniyet tedbirleri alındı, personelde ve bende şaşkınlık, kararsızlık oluştu. Tam bir krize doğru gidiyoruz. Mehmet Ali Çelik de geldi. 'Bir karar vermemiz lazım şu anda' dedik. Ben 'Genelkurmaydan gelen yazılı emir var Terzi vekalet edecek, deniyor. Zekai Paşam bizi ölümle tehdit etti, Terzi geliyor yolda, gelince emrini alalım' dedim. Ondan sonra herkes görev yerine gitti. Günün sonunda bana hesap sorulduğu zaman 'Elimde yazılı emir var ona göre davrandım' derim diye düşündüm."
Sanık Ümit Bak, saat 24.00 civarı, birlik dışında Okul Komutanı Bozdemir, Oğuz Tozak ile bazı kişilerin toplandığını, nizamiye personelinin ise verilen emir gereği bu kişilerin içeri alınmayacağını ilettiğini ifade ederek şunları söyledi:
"Bu kişiler nizamiye personelini taciz etmeye başladılar. Nizamiye personeli 'Emir var' diye söylemeye çalışıyor, ama onlar 'Ya size ateş edeceğiz, tel örgülerden gireceğiz' diyerek tansiyonu yükseltmeye çalışıyorlar. Bu grubun sözleriyle ilgili Fatih Uysal aradı. Ona, 'Onlar ateş etse dahi ateş etmeyeceksiniz, sözlü ikazlarınızı tekrar yapacaksınız, gelmeyin, alamayız' diyeceksiniz. Tel örgülerden sızmaya başlarlarsa havaya ateş edeceksiniz, doğrudan ateş etmeyeceksiniz' dedim. Nizamiye personelinin ifadeleriyle de bu sabittir."
Nizamiyede yaşananları, Semih Terzi alaya inip kendisi derdest edilene kadar takip ettiğini ifade eden Ümit Bak, Terzi inip şehit Ömer Halisdemir tarafından vurulduktan sonra, TİM personeli Mihrali Atmaca ve beraberindekiler tarafından derdest edildiklerini anlattı.
"Tuğla gibi bir emirdi"
Ümit Bak, darbe gecesi sıkıyönetim emrinin saat 22.30-23.00 arasında geldiğini belirterek, "Tuğla gibi bir emirdi. Yurtta Sulh Konseyi yazıyordu, ıslak imza vardı. Emre baktık, bizim gözler büyüdü. Ürktük kenara koyduk. Ben bu emri nöbetçi heyetimi çağırıp tebliğ dahi etmedim. 'Emir, suç teşkil eden bir emir. Bunu yapamayız' dedik kenara koyduk. Nöbetçilere, alt birimlere tebliğ etmedik, kimse görmedi." iddiasında bulundu.
"Terzi uzaydan gelen biri değildi"
Semih Terzi'nin darbeci, FETÖ'cü olduğunu 15 Temmuz gecesi bilmesinin mümkün olmadığını, Terzi'nin, Zekai Aksakallı olmadığında defalarca komutanlığa vekalet ettiğini, Aksakallı'yı yurt dışındaki toplantılarda temsil ettiğini öne süren Bak, "Semih Terzi uzaydan gelen bir adam değil. O anda ben onun darbeciliğini, FETÖ'cülüğünü bilemem. 15 Temmuz akşamı en kıdemli personel olarak ben bunu söyleyemiyorsam hiçbir arkadaşım da söyleyemez." iddiasında bulundu.
Olay gecesi kimseyi derdest etmediklerini, silah kullanmadıklarını, kimseye bu yönde emir vermediğini ileri süren Bak, yalnızca nizamiyenin giriş çıkışını kontrol altına almaya çalıştıklarını savundu.
Genelkurmay Başkanlığından gelen mesajların çekildiği yerin kontrollü bir yer olduğunu, kimsenin elini kolunu sallayarak mesaj çektiremeyeceğini düşündüklerini belirten Bak, "ÖKK'yı ele geçirmekle suçlanıyorum. Ben 11 senedir ÖKK'dayım, demirbaşıyım. Biz zaten ÖKK personeliyiz ve verilen görevleri yapıyoruz. ÖKK biziz, biz ÖKK. Kim kimi ele geçiriyor?" dedi.
Cüzdanından çıktığı iddia edilen darbeye katılacak personel listesini de kabul etmeyen sanık Ümit Bak, "Böyle bir listeyi iddianameden öğrendim. Böyle bir liste hazırlamadım, kimseye darbe ile ilgili bir emir, talimat vermedim. Bu listede belirtilen tanıdığım, tanımadığım kişilerle planlama yapmadım, bir araya gelmedim. Listeyi görmedim ama adı geçen 33 personelden 21'ini şahsen tanımıyordum. Hepsini bu adliye koridorlarında tanıdım. 33'ünden 23'ü ise o gece orada bile değildi. Darbeye katılması planlanan personel listesi deniyor. Ben bir liste hazırlamışım, 33 kişi yazmışım 23'ü orada değil. Bu nasıl bir planlamadır?" iddiasında bulundu.
Mihrali Atmaca ve ekibi tarafından öldürülen darbeci Nedim Şahin'in, olay sırasında silahlı ve teçhizatlı olmadığını da ileri süren Bak, "Mihrali ve ekibi odama girdiğinde Nedim Şahin eliyle arkadaki personelin tüfeğine yapıştı. Tarama olayı oldu, Nedim Şahin'i öldürdüler, kendimi yere attım." diye konuştu.
"Halisdemir çok sevilen bir insandı"
Cuntacı general Semih Terzi'yi öldüren şehit Ömer Halisdemir'i şahsen tanıdığını, 2010'dan bu yana birlikte çalıştıklarını anlatan Ümit Bak, "Halisdemir, çok efendi, saygılı, iyi bir askerdi. Olay günü komutan koruma nöbetçisi idi. Biz de oradayız. Ortada anormal bir durum yok. Ömer Halisdemir de biz de orada görev yapıyoruz. Bina içinde dolaştı, o da ne olduğunu anlamaya çalışıyor, biz de. O gece karargah binasındaki arkadaşlarımın Ömer'e ne bir kastı ne bir zorlaması oldu. Herkes tarafından sevilen bir insandı, nasıl şehit edildiği belli." ifadesini verdi.
Zekai Aksakallı'nın verdiği ifadelerde, Semih Terzi'nin FETÖ'cü olduğunu önceden bildiğini söylediğini aktaran Ümit Bak, "Madem FETÖ'cü, darbeci, önceden biliniyor Terzi neden Diyarakır'dan uçağa biniyor, elini kolunu sallayarak geliyor? Aksakallı önce bizim ölüm emrimizi veriyor, sonra da Halisdemir'e 'öldür' emrini veriyor. Terzi ile Diyarbakır'dan gelen TİM'deki Mihrali Atmaca bizi öldürmeye geliyor, Nedim Şahin içeri girince onu öldürüyorlar. 15 gün boyunca darbecilerin derdest edilmesinde bu tim kullanılıyor. Ama sonunda onlar da ben de 4 kez müebbet hapis cezasıyla yargılanıyoruz. Bunlar normal olaylar mı?" dedi.
FETÖ'cü olmadığını, hayatı boyunca darbelere karşı durduğunu iddia eden Ümit Bak, şöyle konuştu:
"Ben o gece askerliğin gereğini yaptığımızı düşünüyorum. Bir oyun ve senaryo oynandı, biz de bir parçası haline getirildik. Semih Terzi'nin gelişine engel olunmadı, Terzi öldü. Onu vuran Halisdemir şehit edildi. Biz bu senaryoda kullanıldık. Semih Terzi çok şey biliyordu, ölmesi gerekiyordu öldü. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. O gece yaptığımız her şeyi emniyet tedbirleri kapsamında yaptık, darbe kapsamında düşünmedik. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu var. Bu yargılama süreci sonunda gerçekler anlaşılacak ve o gece orada canını dişine takarak görev yapan tüm personelin masumiyeti ortaya çıkacak."
Gazi İsmail Oğuz söz istedi
Duruşmada, davanın müştekilerinden olay gecesi yaralanan Astsubay İsmail Oğuz söz istedi.
Oğuz, "O gün olaylar başladığında biz görevi aldığımızda, özel kuvvetlerin bel kemiği diyebileceğim kişilerden biri oradaydı. Oğuz Paşa'nın arkasında ben emniyetçiydim. Olaylar engellenebilirdi. Ümit Bak içeriye alsaydı bu iş çözülebilirdi. Ben o gün 'Bu birlikte hiçbir arkadaşıma kurşun sıkmam' dedim, sıkamam. Nizamiyeden içeri girmeye çalıştığımızda, her adım attığımızda, 'Biz buradayız gelin konuşalım, beni teslim alın' dedim. Bana 'Gebereceksin git' dediler. İçeriden müdahale etmiş olsaydı şu an bu pozisyonda olmazdık." şeklinde konuştu.
ByLock'u kabul etmedi
Ümit Bak'ın savunmasının ardından savunma yapan sanıklardan Veysel Ezgin de suç tarihinde kursta bulunduğunu, "Terör saldırısı ihbarı var, birliğinize dönün." talimatı üzerine kurstaki arkadaşlarıyla Özel Kuvvetler Komutanlığına geldiklerini, nizamiyenin önüne vardıklarında bir helikopterden bulundukları bölgeye ateş edildiğini, dönmeyi düşündüklerini, ancak öndeki araçların hareket etmesiyle ilerleyip içeri girdiklerini söyledi.
İçeride mevzilenerek ÖKK'nin emniyetini aldıklarını, sabaha doğru teslim alındıklarını belirten Ezgin, "Ben orada en düşük rütbedeki kişiyim. Rütbem gereği emirleri sorgulayamam. İfadem haricinde iddianamede ismim yok. ÖKK'ya geldiğimde Volkan Vural Bal'ı gördüm. Kurs bölük komutanımızdı. Onu görünce 'Her şey yolunda' dedik. Sonrasında işler değişti. FETÖ'nün kurumlarına, okullarına gitmedim. ByLock yok, dolar yok. Tahliye ve beraat talep ediyorum." diye konuştu.
Mahkeme başkanının son sorgulamada ByLock kullandığının tespit edildiğini belirtmesi üzerine Ezgin, "Hiçbir şekilde kullanmadım. İlk başta çıkmıyor, şimdi… Kesinlikle kabul etmiyorum." dedi.
Ezgin'in ifadesinin ardından duruşmaya öğle arası verildi.