Paris Match Genel Yayın Yönetmeni Chauffier - "Batılılar Üstünlük Kompleksi Içinde"
Fransa'nın önde gelen dergilerinden Paris Match'in genel yayın yönetmeni Gilles Martin-Chauffier, Batılıların kendilerini hep üstün gördüklerini belirterek, "Kendi kültürlerinin eksiksiz olduğunu düşünüyorlar.
HÜSEYİN ALTINALAN - Fransa'nın önde gelen dergilerinden Paris Match'in genel yayın yönetmeni Gilles Martin-Chauffier, Batılıların kendilerini hep üstün gördüklerini belirterek, "Kendi kültürlerinin eksiksiz olduğunu düşünüyorlar. Halbuki tarihi bilseler, aslında Müslüman bilginlerin Fransa'daki bilginlerden daha fazla olduğunu görürler." dedi.
Türkiye ile ilgili değerlendirmeleri sosyal medyada büyük yankı uyandıran Chauffier, AA'ya açıklamalarda bulundu.
Başta Fransa olmak üzere Batı'nın, Türkiye'ye ve özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yaklaşımındaki ön yargılı tutumu değerlendiren Chauffier, bu durumun birçok nedeni bulunduğunu, Avrupa'daki göç sorunu ve özellikle Fransa'daki Cezayir, Fas, Tunus gibi Kuzey Afrika ülkelerinden gelen insanların göç sorununun birinci neden olduğunu söyledi.
Chauffier, Fransa'da yeterince göçmenin yaşadığı ve artık kapıların kapatılması gerektiği düşüncesinin hakim olduğunu dile getirdi.
Ayrıca Fransa'da yoğun bir Müslüman göçmen topluluğunun bulunmasının, gerek Fransa'da gerekse Avrupa Birliği'nde (AB) istila edilme korkusuna yol açtığını anlatan Chauffier, dolayısıyla Türkiye'nin de AB'ye üye olması durumunda aynı şekilde sorunlar yaşanacağını düşündüklerini aktardı.
Chauffier, "Halbuki Türkiye AB'ye girse aslında Türkiye zarar görür. Çünkü Türkiye sanayisi gelişmekte olan, işsizlik seviyesi AB'ye nazaran daha düşük bir ülke. Bu nedenle Türkler Avrupa'yı istila etmez ama Avrupalılar Türkiye'ye gelir, Türkiye'den ev satın alır, Türkiye'yi istila eder ve Türkler bundan zarar görür." dedi.
Batı'nın ön yargılı yaklaşımının ikinci nedeninin ise İslam olduğunu belirten Chauffier, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İslamiyet'ten korkuyorlar, İslamiyet konusunda ön yargıları var. Türkiye'de petrol olsaydı çoktan AB'ye girmişti. Halbuki Türkiye son 30-40 senedir birçok Avrupa kurumunda yer aldı. Bakın geçmişte 19. yüzyılda Türkiye'den (Osmanlı'dan) bahsedildiği zaman 'Asya'nın hasta adamı' denmiyordu, 'Avrupa'nın hasta adamı' deniyordu. Bu söz de Türkiye'nin tarih boyunca Avrupa'nın bir parçası olduğunu gösteriyor aslında. Avrupalı siyasetçiler bu konuda demagoji yapıyorlar. Onların yaptığı demagojiden dolayı insanlar ön yargılı davranıyor.
Üçüncü nokta daha var; Avrupalılar şunu unutuyorlar, Osmanlı İmparatorluğu, Türkler zaten yüzyıllardır Avrupalıydı. Geçmişe baktığınız zaman birçok Avrupalı kraliyet ailesindeki insan Osmanlı sultanlarıyla evlilik yaptı. Osmanlı'da birçok valide sultanın Avrupa asıllı olduğunu unutuyorlar. Avrupalılar, Venedik ve Fenikelilerin yardımıyla Osmanlı'nın Marmara'ya geçtiğini bilmiyorlar. Fatih Sultan Mehmet'in Rumeli'den yani Avrupa'dan gelerek İstanbul'u fethettiğini bilmiyorlar. Bugün Avrupalı sayılan Balkan ülkelerinin yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesinde kaldığını bilmiyorlar.
Başka çarpıcı bir örnek ise Osmanlı İmparatorluğu'nun camileri mimari açıdan yuvarlaktır. Halbuki Arap ülkelerindeki camiler kare şeklindedir. Bu da Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa ve Bizans kültürünün etkisinde kaldığını gösteriyor. Türkler aslında bugün Avrupalı sayılan birçok ülkeden daha Avrupalı."
"Avrupalılar Osmanlı'ya sığınıyorlar"
Chauffier, "Avrupa'nın unuttuğu, Türkiye'nin yüzyıllar boyunca Avrupa'nın en önemli hoşgörülü ülkesi olduğudur. İspanya'dan kaçan Yahudilere Türkiye tarafından, Osmanlı tarafından kucak açıldı. Avrupalılar kaçtıkları zaman Osmanlı'ya sığınıyorlardı. Fakat hiçbir zaman Osmanlı, Avrupa'ya sığınmadı. Unutulan en önemli unsur budur." dedi.
Türkiye kamuoyunda, AB'ye üyelik süreciyle ilgili, Avrupa'nın demokrasisi gelişmiş bir yapı olarak değil de bir Hristiyan kulübü gibi refleks gösterdiğine dair eleştirilere ilişkin değerlendirmede bulunan Chauffier, "Sizce AB, Müslüman bir ülke olan Türkiye söz konusu olduğunda Hristiyan tutuculuğa mı geri dönüyor?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Türk halkının AB'yi Hristiyan kulübü olarak algılamasını ben kesinlikle haklı görüyorum çünkü gerçekten de öyle. Türkiye, Müslüman ülke olmasaydı çoktan AB'ye girmiş olurdu. 18 yaşında ilk seyahatimi Mısır'a yaptım. Ardından Suudi Arabistan'a... Oralarda Müslüman kültürünün zenginliğini gördüm ve etkilendim. Hristiyanlar, Müslümanlardan korkuyorlar, bu da eğitim sorunundan kaynaklanıyor. Avrupa, Müslüman medeniyetinin zenginliğini ve büyüklüğünü göz ardı ediyor, bu da üstünlük kompleksinden kaynaklanıyor.
Batılılar kendilerini hep üstün görüyorlar. Üstünlük kompleksi içindeler. Kendi kültürlerinin eksiksiz olduğunu düşünüyorlar. Halbuki tarihi bilseler, aslında Müslüman bilginlerin Fransa'daki bilginlerden daha fazla olduğunu görürler. Tarihi bilmemekten dolayı böyle bir yanlış algılama sorunu yaşıyorlar. Türkiye yeterince kendi tarihini tanıtmıyor. Tanıtmadıkları için Avrupalılar bilmiyorlar ve kendilerini daha üstün görüyorlar."
"Suriyeli göçmen meselesi iç politikayı doğrudan etkiliyor"
Avrupa'yı, büyük bir tehditten kurtaracak baraj vazifesi gördüğü halde, Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılar konusunda neden destek görmediği ve AB'nin niçin sözünde durmadığına ilişkin soruya da Chauffier, şu yanıtı verdi:
"Niye sözlerini tutmadıklarına dair size cevap vermem zor çünkü ben ne Angela Merkel'im ne de François Hollande'im. Türkiye 3 milyon, Ürdün 800 bin, Lübnan 1 milyon Suriyeliyi kabul etti, 450 milyon kişiyi içinde barındıran güçlü AB ise sınırlarını kapattı. Bu durum AB'nin büyük yalanını gözler önüne seriyor. Bu ancak Suriyeli mülteci meselesinin doğrudan iç politikayı etkilemesi olarak açıklanabilir. Alman tarafına bakarsak Suriyeli göçmen meselesi iç politikayı doğrudan etkiliyor.
Angela Merkel, Suriyeli mülteciler ve göçmen politikasından sonra yapılan referandumlarda, seçimlerde çok oy kaybına uğradığını ve popülaritesinin azaldığını görüyor. AB, Suriyeli göçmen politikası konusunda Türkiye'nin büyük efor sarf ettiğini kabul ediyor, bu da önemli bir adımdır. Niye kabul etmiyorlar? Bu mesele iç politikayı doğrudan ilgilendirdiğinden onlar durumu idare etmek için yalan söylüyorlar ve her iki tarafı idare etmeye çalışıyorlar."