Prof. Dr. Durgun: "Demokrasi kavramı anlam değişikliğine uğradı"
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yakın Dönem Türkiye Söyleşileri'nin 46.sını zoom üzerinden online olarak gerçekleştirdi.
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yakın Dönem Türkiye Söyleşileri'nin 46.sını zoom üzerinden online olarak gerçekleştirdi. Söyleşiye katılan Prof. Dr. Şenol Durgun "Cumhuriyeti Demokrasi ile Birleştirmek: Düşünsel Güçlükler" başlıklı konuşmasında, "Demokrasi 18.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar anlam değişikliklerine uğradı. Artık sınırlı sorumlu hükümet, insan hakları ve hukuk üstünlüğünü içeren yönetsel bir sisteme dönüştü" dedi.
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yakın Dönem Türkiye Söyleşileri'nin 46.sını zoom üzerinden online olarak gerçekleştirdi. Enstitü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak moderatörlüğündeki söyleşinin konuşmacısı İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Şenol Durgun oldu. Yapmış olduğu konuşmada ele aldığı başlıklar arasında demokrasinin anlam değişikliğine de değinen Durgun, demokrasinin 18.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar anlam değişikliklerine uğradığını belirterek 18.yüzyılda demokrasinin feodaliteye karşı siyasal sistem olarak anılırken 20. yüzyılda sınırlı sorumlu hükümet, insan hakları ve hukuk üstünlüğünü içeren yönetsel bir sisteme dönüştüğünü ifade etti.
Modernleşme ve Siyaset, Çağdaş Siyasal Sistemler, Türk Milliyetçiliği Portreler, Ulus İnşası ve Milliyetçilik, Cumhuriyet'in Siyasetin Dönüşümü gibi birçok siyaset bilimiyle ilgili kitabı yazarı olan Prof. Dr. Durgun, "Cumhuriyeti Demokrasi ile Birleştirmek: Düşünsel Güçlükler" başlıklı konuşmasının büyük kısmını Cumhuriyet ve liberal kavramlarının tanımı ve karşılıklı ilişkilerine ayırdıktan sonra bu tanımlar ışığında Türkiye pratiğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Liberal siyasetin aksine Cumhuriyetçi siyasette bireyin olmadığını yurttaşın bulunduğunu belirten Prof. Durgun, liberal siyasetin iyi insanı, cumhuriyetçi siyasetin de iyi yurttaşı tercih ettiğini söyledi. Cumhuriyetçi siyasetin Fransız J: J.Rousseau'nun genel irade kavramına dayandığını ve ortak yararı amaçladığını belirten Prof. Dr. Durgun, zaman içinde genel iradenin Türkiye'de bilindiği şekliyle milli iradeye dönüştüğünü, milli iradenin geçmiş-hal-geleceği dikkate aldığını, demokratik siyasetin halk iradesi kavramının ise sadece yaşanılan anı esas aldığını söyledi.
Ardında 1923 sonrası Türkiye'deki gelişmeleri cumhuriyet-demokrasi açısından değerlendiren Prof. Dr. Durgun'a göre "Kanun-ı Esasi Türk", "Misafir Türk/Yarı Türk"' Hakiki Türk/Kamil Türk vardır. Ayrıca Cumhuriyetçi siyasetin saltanat karşıtlığı ve teorik düzen karşıtlığı gibi iki tür karşıtlığa dayandığını ve dört kavram üzerinde şekillendiğini ifade etmiştir. Bu kavramlar ortak yarar amaçlı tek yurt (Anadolu), tek toplum (Türk), Tek düşünce(ulusçuluk), Tek amaç (bağımsızlık) idi. Daha da önemlisi Resmi milliyetçiliğin, medeniyetçilik ve milliyetçilik gibi iki yönü olduğunu belirtmiştir. Prof. Dr. Durgun, 1947'den beri Türkiye'de icazetli demokrasi yaşandığını, 1961 anayasasının da sola dönük, vesayetçi bir anayasa olduğunu söyleyerek konuşmasını tamamladı.
"Cumhuriyet kavramı, tüm siyasal yaşamın varlık nedenidir"
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan İstanbul Üniversitesi'nden Enstitü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak ise yaptığı konuşmada önemli açıklamalara yer verdi. Cumhuriyet kavramı üzerinden başladığı konuşmasına şu şekilde devam etti;
"Osmanlı döneminden tam kopuşu temsil eden yegane şey yeni devletin rejimi olmuştur. Yeni devlette sürekli vurgulanan kavram hep cumhuriyet olmuştur. Cumhuriyet'in korunması, yüceltilmesi ve sonsuza dek var olacağının güvencesinin verilmesi gerektiğinde cumhuriyet kavramı, tüm siyasal yaşamın varlık nedeni, hem de siyasal davranışların biricik meşruiyet kaynağını oluşturmuştur. Siyasal yaşamın vaz geçilmez unsurları olan siyasal partiler Türkiye'de cumhuriyeti korumak ve onu yüceltmek için kurulurlar. Özellikle ara dönemlerde bazı siyasiler ya da siyasal partiler 'cumhuriyetin değerleri' ve bu 'değerlerin' korunması üzerinden tartışma yürütmektedirler."
Cumhuriyet döneminde de, Türk siyasal yaşamının daima bir aktörü olmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin cumhuriyeti koruyup kollamak ve normal işleyen sisteme müdahale ettiğini söyleyen Prof. Dr. Budak, "Bunun bu şekilde görülmesi, aslında bir yönetsel form olan Cumhuriyet'in, aynı zamanda 'ilerleme' ve 'moderniteyi' yakalamanın aracına dönüştürülmesindendir" dedi. Prof. Dr. Budak ayrıca, "Bu görünümün bizi Türk modernleşmesine içkin bir sıkıntıya, Cumhuriyet ile demokrasi arasındaki gerilime götürür. Bunun entelektüel ve toplumsal izdüşümü ise Cumhuriyet'in vatandaşı ile demokrasinin bireyini söylemsel ve kurgusal olarak birleştirme sıkıntısında bulunabilir. Bu sıkıntının erken Cumhuriyet dönemine ait bir modernleş(tir)me projesinin ve bu projeye özgü vatandaş-birey özdeşleştirmesinin, modernleştirici devlet ve aydınlar tarafından Cumhuriyet'in tüm dönemlerine yayılması ile modernleşme sürecini tıkamasıdır" şeklinde konuştu.
"Cumhuriyet ve demokrasi birbirine rakip modellerdir"
Son olarak da cumhuriyet ve demokrasinin uzlaşabilen değil, aslında birbirlerine rakip olan iki siyasal ve toplumsal düzenlenim modeli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Budak sözlerine şu şekilde son verdi;
"Bu gelişmelerin yaşandığı bir zamanda (cumhuriyetlerin yok olma tehlikesi yaşadığı bir dönemde) Türkiye'de bir Cumhuriyet inşa edilmişti.Türkiye'de cumhuriyetin işlevsel iki anlamı olmuştur. İlk olarak yeni bir ulus devlet kurulmaktaydı ve bu bağlamda kurucu kadrolar, yeni devlet için aranan ulusun oluşumu sürecinde, cumhuriyetin toplumsal yapıyı önceleyen özelliğiyle demokrasiyle kıyaslanmayacak ölçüde işlevsel olduğunu görmüşlerdir.
Özellikle 1980 sonrası neo liberal dönemde başlatılan liberalizasyon süreciyle, Türkiye köklü değişikliklere uğramıştır. Bu dönem sonrasında ülke kendi liberal bireyini kısmen de olsa yetiştirmiş ve bu yeni insan tipolojisi de bir siyaset tarzı olarak anlaşılan cumhuriyeti sorgulamaya başlamıştır.
Kişisel çıkar peşinde koşmayı daha anlamlı bulan yeni birey, cumhuriyetçi ortak yarar tasarımının peşinden koşmayı da eskiden olduğu kadar anlamlı bulmamaktadır. Günümüz Türkiye'sinde yükselen talepler doğrultusunda demokratik yönetsel anlayışın daha baskın bir niteliğe bürünmüştür." - İSTANBUL