Haberler

Rahmi Aşkın Türeli: "Yoksulluğun Arttığı, Yaygınlaştığı ve Derinleştiği Bir Yapıyla Karşı Karşıyayız"

Güncelleme:
Abone Ol

CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda; "İnsanlarla konuştuğumuz zaman diyorlar ki, 'Bu bütçede bize bir şey var mı, bizim için bu bütçe ne getiriyor?' Bende diyorum ki bu bütçe sizin için hiçbir şey getirmiyor. Yeni olan hiçbir şey yok. Bu bütçe; bu ülkedeki gelir dağılımını düzeltecek, bölüşüm ilişkilerini düzeltecek bir bütçe değil. Aslında AKP iktidarları döneminde emeğin milli gelirden aldığı pay düzenli olarak azalıyor. Sermaye kesimine lehine bir dengesizlik gittikçe oluşuyor. Yoksulluğun arttığı, yaygınlaştığı ve derinleştiği bir yapıyla karşı karşıyayız" dedi.

CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda; "İnsanlarla konuştuğumuz zaman diyorlar ki, 'Bu bütçede bize bir şey var mı, bizim için bu bütçe ne getiriyor?' Bende diyorum ki bu bütçe sizin için hiçbir şey getirmiyor. Yeni olan hiçbir şey yok. Bu bütçe; bu ülkedeki gelir dağılımını düzeltecek, bölüşüm ilişkilerini düzeltecek bir bütçe değil. Aslında AKP iktidarları döneminde emeğin milli gelirden aldığı pay düzenli olarak azalıyor. Sermaye kesimine lehine bir dengesizlik gittikçe oluşuyor. Yoksulluğun arttığı, yaygınlaştığı ve derinleştiği bir yapıyla karşı karşıyayız" dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu 2024 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor. Komisyonda bugün Hazine ve Maliye Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporları görüşülüyor. CHP İzmir Milletvekili ve Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, komisyonda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"YOKSULLUĞUN ARTTIĞI, YAYGINLAŞTIĞI VE DERİNLEŞTİĞİ BİR YAPIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ"

"Bütçe bir yeniden dağıtım mekanizmasıdır. Bütçe yoluyla devlet, hükümet insanların gelirlerinin belirli bir kısmına vergileme yoluyla el koyuyor. Ondan sonra yeniden belirli harcama öncelikleriyle dağıtıyor. Yeniden dağıtım mekanizması olması şu demek; hangi vergileri alacaksınız, kimlerden vergi alacaksınız, hangi vergileri artıracaksınız ya da azaltacaksınız ve sonrasında da onlarla hangi harcamaları yapacaksınız? Yatırım harcamaları mı, personel harcamaları mı, transfer harcamaları mı, eğer öyleyse onun içinde hangi gruplara dağıtacaksınız bu harcamaları? Bütün bunların hepsi aslında bütçe olarak baktığımızda bir siyasi tercihi gösteriyor. Sadece bir teknik dağıtımın ötesinde siyasi bir tercih var.

İnsanlarla konuştuğumuz zaman diyorlar ki, 'Bu bütçede bize bir şey var mı, bizim için bu bütçe ne getiriyor?' Bende diyorum ki bu bütçe sizin için hiçbir şey getirmiyor. Yeni olan hiçbir şey yok. Bu bütçe; bu ülkedeki gelir dağılımını düzeltecek, bölüşüm ilişkilerini düzeltecek bir bütçe değil. Aslında AKP iktidarları döneminde emeğin milli gelirden aldığı pay düzenli olarak azalıyor. Sermaye kesimine lehine bir dengesizlik gittikçe oluşuyor. Yoksulluğun arttığı, yaygınlaştığı ve derinleştiği bir yapıyla karşı karşıyayız.

"BURADA EMEĞİYLE GEÇİNEN KESİMLERİN, MEMURUN, İŞÇİNİN, EMEKLİNİN GELİRLERİNDE BİR ARTIŞ DEĞİL; TAM TERSİNE CİDDİ BİR AZALIŞ OLACAK"

Sayın Bakan sizin de bir açıklamanız var diyorsunuz ki; 'Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak.' Ama biz hep şunu biliyoruz, hedef enflasyon dediğimiz son derece düşük bir enflasyon. Beklentileri de yönetmek için yıllardır düşük konuyor. İlk başta belirlenirken ücretler zaten bu ülkede ücretiyle geçinen kesimler kaybediyorlar. 6 ayda bir enflasyon farkını verdiğiniz zaman telafi etmiyor. Vatandaş günlük hayatın içinde gün be gün harcama yaptığı zaman zaten ciddi anlamda bir enflasyonla karşı karşıya. Sonradan verdiğiniz bir şey anlamlı değil. Hedef enflasyon yeni bir iş değil. Türkiye önce 2002 yılından beri örtülü, 2006 yılından itibaren de açık enflasyon hedeflemesi rejimi uyguluyor. Baktığımız zaman hemen hemen hiçbir yılda enflasyon hedefi gerçekleştirilememiş ve hepsinde çok büyük sapmalar var.

Burada emeğiyle geçinen kesimlerin, memurun, işçinin, emeklinin gelirlerinde bir artış değil; tam tersine ciddi bir azalış olacak. İstatistiklerden de görüyoruz. Artık TÜİK de saklayamıyor. 2016 yılında milli gelir istatistiklerine göre gelir yöntemiyle milli gelir hesabında emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 36'ymış 2022 yılında yüzde 26'ya düşmüş. 2023'te biraz yükselmiş gibi gözüküyor ama EYT çıktığı için bir çok kıdem tazminatı ödemeleri olduğu için yükselmiş gibi gözüküyor. Onları ayıkladığınız zaman aslında bir yükseliş yok, bu azalış devam ediyor. Ücretler seviyesinin gittikçe azaldığı bir yapıdayız. Önemli olan ne kadar artırdığınız değil, önemli olan insanların alım gücünün bunun sonucunda nasıl olduğudur.

"KAMU SABİT SERMAYE YATIRIMLARININ MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY GİTTİKÇE AZALIYOR"

Kamu sabit sermaye yatırımlarının milli gelirden aldığı pay gittikçe azalıyor. 2002 yılında kamu sabit sermaye yatırımlarının gayri safi yurtiçi hasılaya payı yüzde 4,8'miş, 2022 yılında yüzde 3,6'ya düşmüş, 2024'te de yüzde 3,4 olacak. Bu şu demek; kamunun ciddi anlamda bu ülkede yapması gereken işler var. Temel anlamda ülkedeki fiziki ve sosyal altyapı yatırımları kamu eliyle yapılmalı. Özel sektörün dış ticarete konu olan sektörler dediğimiz özellikle imalat sanayi ve diğer sektörlerde uzmanlaşmasına ihtiyacımız var. Fakat bu kamu özel işbirliği modeliyle kamu altyapı yatırımlarını bıraktık ciddi anlamda kamu özel işbirliği modeliyle özel sektöre yaptırmaya başladık. Bu doğru değil. Bu kamu özel işbirliğiyle gerektiği zaman elbette yaptırılabilir ama model gittikçe yaygınlaşıyor. Önce yap-işlet-devlet sonra şehir hastanelerinde olduğu gibi yap-kirala-devret modeliyle yapılan bu kamu özel iş birliğinin portresi büyüyor.

Sözleşmeleri göremiyoruz, sorduğumuz zaman 'ticari sır' deniyor. Bizim vergilerimizden çıkan şeylerin ticari sırrı mı olur? Döviz cinsinden garantiler verilmiş. Havaalanlarında yolcu garantisi, köprülerde, otoyollarında geçiş garantileri böyle bir model olmaz. 2024 yılında öngörülen kamu özel işbirliğiyle kara yolları, Ulaştırma Bakanlığı ve sağlık hastanelerine ödenecek para 162,4 milyar lira, 2025 yılında 240,8 milyar lira, 2026 yılında 270,3 milyar lira. Toplam 673,6 milyar lira biz kamu özel iş birliği modeli için önümüzdeki 3 yılda bunu yapan kişilere para ödeyeceğiz. Geçen sene nasılmış diye baktım yine 3 yıllık bir perspektif; 373,6 milyarmış. Neredeyse iki katına çıkmış.

"BUGÜN SADECE FİZİKİ VE SOSYAL ALTYAPI DEĞİL, TEKNOLOJİJK ALTYAPIDA DA KAMUNUN ÖNCÜLÜK ETMESİ GEREKİYOR"

Bu paralarla neler yapılırdı? Bu paralar yüz kere zaten kendini amorti ederdi, kamu kurumları yapardı. Sonuçta ülkenin kaynakları kamusuyla, özeliyle birdir ama sonuçta şuna bakmak lazım; burada bir planlama demek önümüzdeki dönemin kaynaklarını belirli ihtiyaçlara önceliklendirilmesi demek. Uşak- Kütahya- Afyon arasında yapılan Zafer Havalimanı var. 2022 yılında verilen geçiş garantisi 1 milyon 317 bin, 24 bin kişi uçmuş yüzde 2'si, yüzde 98'i 'tıkır tıkır' ödüyoruz. Böyle bir şey olmaz. Ama bir taraftan biz üretimi büyütmeliydik. Bir taraftan ülkenin sermaye stokunu daha gelişkin hale getirmeliydik.

Dünyada da içinde yaşadığımız ortam kamunun yeniden işlevlerini öne çıkardı. Bugün sadece fiziki ve sosyal altyapı değil, teknolojijk altyapıda da kamunun öncülük etmesi gerekiyor. Yeni alanlara giriş stratejileri oluşturmak, buralarda AR-GE'ye düşen payı kamunun kendi içinde artırması, Teknoparklar kurması, bu anlamdaki teknoloji vadilerini geliştirmesi ve bütün bunlarda öncülük etmesi gerekir. Nasıl ki 1930'lu yıllarda devletçilik politikasıyla fiziki ve sosyal altyapı alanında ve fabrikaların kurulmasında kamu öncülük ettiyse bugün de yine öyle bir öncülüğe ihtiyaç var. Bu model doğru bir model değil. Döviz cinsinden belirlenmiş garantiler, ben buna bir kara delik diyorum. Bütçe içinde kara delik oluşturuyor.

"TARIM ADETA KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ. GİRDİ MALİYETLERİNDE ANORMAL ARTIŞLAR, ÜRÜN PARA ETMİYOR, CİDDİ BİR DESTEK YOK, PLANLAMA YOK"

Tarımsal destekleme ödemelerinin milli gelirdeki payı yüzde 1'in çok altında. Halbuki 2006 yılında çıkan Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesiyle tarıma bütçeden verilen desteğin en az yüzde 1 olması garanti altına alınmıştı. Bir çok rakam birleştirilip 384 milyar gibi bir rakam söyleniyor. Onun içinde yatırım harcamaları da sayılıyor. Burada söylediğimiz bir transfer harcamasıdır. Bu sene ayrılan para 91,5 milyar lira. Milli gelirin binde 2,2'si. Çiftçiye, hayvancıya borcunuz var, bu borcu ödeyin. Dünyanın her yerinde tarım sektörü stratejik bir sektördür ve desteklenir. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile bunu yapıyor. Avrupa Birliği'nin ortak bütçesinin 3'te 1'i tarıma gidiyor. Bizde ise tarım adeta kendi haline bırakılmış. Girdi maliyetlerinde anormal artışlar, ürün para etmiyor, ciddi bir destek yok, planlama yok. Bunun içinde biz tarımda var olmaya çalışıyoruz. Böyle bir model olmaz.

Sosyal yardımlarda son derece dağınık bir yapı devam ediyor. 6 ayrı kurum para vermeye devam ediyor. 2024 yılında ayrılan para milli gelir açısından baktığımızda yüzde 1'in bile altında. 2022 yılında yüzde 1,3'müş, 2024'te binde 9 buçuğa düşmüş. Halbuki OECD ortalaması yüzde 2 buçuklarda. Biz o yüzden 'Aile Destekleri Sigortası' gibi bir sistem önerdik. Hepsini birleştirelim, bütünleşik bir sistem içerisinde bir yoksulluk envanteriyle doğru bir yapı kurarak sosyal yardımların daha etkin bir biçimde mükerrerlikten uzak ve yoksulluğun idare edilmesi değil ortadan kaldırılması gerektiğini söyledik.

"HEPİMİZİN ÖDEDİĞİ VERGİLERDEN ELİNDE BÜYÜK ÖLÇÜDE KUR KORUMALI MEVDUAT TUTAN İNSANLARA BİR SERVET TRANSFERİ VAR"

Bütçe giderleri 2024 yılında yüzde 69 artıyor. Faiz giderleri yüzde 94,1 artıyor. Çok yüksek noktalara gitmiş durumda. Kur korumalı mevduat sisteminin Hazine'nin üstlendiği ve Merkez Bankası'nın üstlendiği kur zararları vardı. Fakat Meclis açıldıktan sonra temmuz ayında gelen bir torba kanunla Hazine'nin kur zararları Merkez Bankası'na devredildi. 2022 yılında ki Hazine ve Merkez Bankası kur zararı 165 milyardı, 2023'ün ilk 6 ayında 150 milyar olarak gerçekleşti. Sonraki aylardaki artış çok fazla çünkü döviz kurlarındaki artış sonrasında oluştu. Şu anda da Merkez Bankası analitik bilançosundan bakmaya çalışıyoruz. 750 milyar liralar civarında, yıl sonunda da trilyona ulaşması bekleniyor. Elinde büyük çapta mevduat olan bir avuç olduğunu düşündüğümüz ve toplam mevduatın yüzde 1'nin altında olduğunu düşündüğümüzde aslında milyonlarca insandan, hepimizin ödediği vergilerden elinde büyük ölçüde kur korumalı mevduat tutan insanlara bir servet transferi var.

Hazine'nin kur zararının Merkez Bankası'na devredilmesine neden karşı çıkmadınız? Kur zararı bütçede gözükmeyecek. Aslında bütçe açığı daha yüksek. Merkez Bankası kur zararını büyük ihtimalle para basarak karşılayacak. Bir taraftan en önemli hedeflerden birisi olarak Hazine ve Maliye Bakanı olarak enflasyonu olduğunu söylüyorsunuz. Merkez Bankası para bastığında enflasyon yükselmeyecek mi? Bu sistem doğru bir sistem değil. Öyle bir bomba yaratıldı ki, nasıl buradan çıkalım, nasıl tasfiye edelim gibi stratejiler geliştirilmeye çalışılıyor. Ortada vadede olan hikaye kendi kendine oluşmadı.

"DOLAYLI VERGİLERE DAYALI ÇARPIK VERGİ YAPISI DEVAM EDİYOR"

Vergi gelirleri kısmına baktığımızda ne On İkinci Kalkınma Planı'nda ne OVP'de bu konuda ciddi bir çalışma yok. Dolaylı vergilere dayalı çarpık vergi yapısı devam ediyor. Ekonomi büyüdüğü zaman vergi gelirleri artıyor, yavaşladığı zaman vergi gelirleri azalıyor ve aynı zamanda gelir dağılımını son derece bozan vergiler. Vergi harcamaları planda da var, her sene OVP'lerde var. Vazgeçilen vergiler; 2022 yılında 257,9 milyar liraymış, 2023 tahmini 994,4 milyar lira, 2024'te 2,2 trilyon lira. Anormal bir artış gözüküyor.

Yakın zamana kadar Türkiye IMF'ye borçları kapatmakla hem de kredi açmakla övünüyordu, şimdi ne oldu da borçlanmanın bu kadar cazip olduğunu söylüyorsunuz? Bu gelinen ekonominin içinde artık borç olmadan ekonominin çarkının çevrilemediğini gösteriyor. Üç kredi reyting kuruluşunun da Türkiye'ye verdiği not yatırım yapılabilir seviye de değil, aşırı spekülatif seviyede ve not artırımı yok sadece görünüm değişiyor. Böyle bir yapıya yatırımcılar nasıl gelecek? Türkiye gri listeye girdi, geçmişte de girmişti sonra çıkmıştı. Şimdi yeniden buradan çıkmaya çalışıyor. Bütün bunların hepsi Türkiye'nin risklerini ciddi olarak artırıyor.

"GÜVEN VE İSTİKRARI SAĞLAYAMAZSANIZ ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİ DE SAĞLAYAMAZSINIZ"

4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlemesi Hakkındaki Kanun'un 5'inci maddesi çok açık, 'bütçe açığı kadar borçlanabilirsiniz' diyor. İlgili bakan eğer ihtiyaç olursa yüzde 5, tekrar yetmezse bir yüzde 5 daha cumhurbaşkanı artırabilir. Bütçe 660,9 milyardı yüzde 5 artırsak 694 milyara çıkıyor, bir yüzde 5 daha geldiği zaman 728,6 milyar. En fazla bu kadar borçlanılıyor. Fakat önümüze bir torba kanun geldi bu yüzde 5, yüzde 5 artırımın üzerine 3 katı kadar bir artış oldu. Sayın Bakan karşı çıkmadınız mı? Bütçe disiplini mi kaldı ortada? Rakam 2 trilyon 186 milyara çıktı. Cumhurbaşkanına merkezi yönetim kapsamındaki idarelerin bütçelerine ödenek ekleme yetkisi verildi. Cumhurbaşkanın böyle bir yetkisi yok.

Bütçenin kendi içinde bir bütünlüğü olmalı. Gider kısmı, gelir kısmı, borçlanma kısmı kurallara göre işlemeli. Bütün bunlara baktığımız zaman ortaya aslında bu bütçe sürecinin şeffaflıktan, açıklıktan uzak olduğu bir yaklaşım çıkıyor. Bu da aslında ekonominin iyi gitmesi için güven ve istikrarın sağlanamaması anlamına geliyor. Güven ve istikrarı sağlayamazsanız öngörülebilirliği de sağlayamazsınız."

Kaynak: ANKA / Güncel

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Rahmi Aşkın Türeli Milletvekili Rahmi Aşkın İzmir Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title