Şık: Sansür ve Otosansür Medyaya Hakim
Türkiye araştırmalar Merkezi (CEFTUS) İngiliz Parlamentosu'nun Portcullis House binasında Boothroyd odasında 'Sansürle Mücadele: 'Yeni Türkiye'de Gazetecilik Özgürlüğü' konulu toplantı düzenleyerek gazeteci Ahmet Şık ve İsmail Saymaz'ı konuşmacı olarak ağırladı.
Türkiye araştırmalar Merkezi (CEFTUS) İngiliz Parlamentosu'nun Portcullis House binasında Boothroyd odasında 'Sansürle Mücadele: 'Yeni Türkiye'de Gazetecilik Özgürlüğü' konulu toplantı düzenleyerek gazeteci Ahmet Şık ve İsmail Saymaz'ı konuşmacı olarak ağırladı.
Barrow ve Furness bölgesi Milletvekili İşçi Partili John Woodcock'un ev sahipliği yaptığı toplantıya İngiliz parlemato uyesi ve Bağımsız Demokrat Parti milletvekili Baroness Sarah Lutford moderatörlük yaptı. Ludford acılış konuşmasında Türkiye'yi yakınen ve heyecan ile takip ettiğini; ilginç değişimler olduğunu belirterek, "Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdogan sayesinde dünyanın en pahalı binasına sahip, bunun gerekliğini anlayamadım" dedi.
Toplantıda ilk sözü alan gazeteci İsmail Saymaz, Türkiye'nin uzun süre AK Parti ve Gülen Cemaati'nin işbirliği ile dizayn edilmek istendiğini, yargıdan medyaya kadar her alanda, cemaat eliyle muhaliflerin temizlenmeye çalışıldığını söyledi. Üniversite öğrencilerinden futbol adamlarına, tarikat liderlerinden askerlere, pek çok kişinin uydurma delillerle cezalandırıldığını ileri süren Saymaz, AK Parti ve cemaat arasındaki kavga derinleştikçe, uygulanan hukuksuzlukların açığa çıktığını söyledi. Saymaz, binlerce kişinin hala suçsuz yere hapis yattığını söyleyerek asılsız davaların sadece devlet ve hükümeti güçlendirdiğini söyledi. Saymaz, şöyle dedi:
"Türkiye'nin son 7 yılı AKP ve Gülen hareketi arasında ülkenin boğulmasıdır. Dün cemaate muhalif olmakla suçlananlar, bugün cemaat mensubu olmakla suçlanıyor."
Saymaz, oligarşik bir yapı olarak nitelendirdiği AKP-Cemaat ittifakının yarattığı yoğun polis baskısının, binlerce insanın Kürt, solcu, Atatürkçü, Alevi olmaları gibi nedenlerle soruşturuldukları bir döneme yol açtığını söyledi.
İstanbul'da polis memurlarının sürekli gittikleri bir kebapçının sahibinin, masada bulunan tuzlukların Abdullah Öcalan'a benzediği gerekçesi ile örgüt propagandası yapmakla suçlandığını söyleyen Şık, basının da bu baskı ortamından payını aldığını söyledi. Tanzimat dönemindeki ilk Türk gazetelerin, o dönemde de devlet aleyhine yayın yapamadığını anlatan Şık, "Tanzimat'tan bu yana pek çok şey değişti, ama basın değişmedi. Bugün de Türkiye, 'dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi' olarak biliniyor" dedi.
Türk medyasının büyük bölümünün hükümetin kontrolünde olduğunu ve Cumhurbaşkanı'nın en büyük medya patron durumunda bulunduğunu ileri süren Şık, "Hapis yatan gazeteciler de direnişin bir başka göstergesi. Sansür ve otosansür medyaya hakim. Gazetecilik bazında hiçbir gazete patronu yok. Gazetede sendikalaşma yüzde 2.5'tir. Örgütlenme diye birşey yok. İktidarın devamına çanak tutan bir medya var" diye konuştu. - Londra