Şehit komiser yardımcısı Tamer Aktaş'ın acısı yüreklerdeki tazeliğini koruyor (1)
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde 31 Mart 2016'da polis servis aracının geçişi sırasında terör örgütü PKK mensuplarınca bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıda 7 silah arkadaşı ile şehit düşen komiser yardımcısı Tamer Aktaş'ın hatırası ailesi tarafından yaşatılıyor.
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde 31 Mart 2016'da polis servis aracının geçişi sırasında terör örgütü PKK mensuplarınca bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıda 7 silah arkadaşı ile şehit düşen komiser yardımcısı Tamer Aktaş'ın hatırası ailesi tarafından yaşatılıyor.
Şehidin eşi Fatma Aktaş, AA muhabirine, hayatında verdiği en doğru kararlardan birinin eşiyle evlenmek olduğunu söyledi.
Bunun için Allah'a şükrettiğini dile getiren Aktaş, "Bugün deseler ki 'Fatma Hanım, bu adama 'Evet' diyorsunuz ama 1 dakika sonra şehit olacak, bilginiz olsun', bunu bile bile yine 'Evet' derdim ona. Ben ondan razıyım, Rabb'im de razı olsun inşallah." dedi.
Aktaş, Iğdır'da 2015 yılında polis aracına yapılan saldırının haberini izleyince içine adeta bir ateş düştüğünü ve arkadaşlarına, "Çok geçmeden benim eşimle ilgili de böyle bir haber alacağız" dediğini anlatarak, bu olaydan bir süre sonra eşinin üç aylığına Libya'da görevlendirildiğini ve bu duruma sanki yurt dışı görevi eşini koruyacakmış gibi sevindiğini belirtti.
Artvin Emniyet Müdürlüğüne bağlı Özel Harekat Şube Müdürlüğünde müdür vekili olarak görev yapan 40 yaşındaki eşinin yurt dışı görevinden döndükten bir hafta sonra da gönüllü olarak Diyarbakır'a gitmek için başvurduğunu ifade eden Aktaş, o dönemde 4 yaşında olan kızı Betül ile eşinin son görevine gitmesini hiç istemediklerini söyledi.
Öğretmen olan Fatma Aktaş, eşini Diyarbakır'a uğurladığı gün yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
"14 Mart'ta onu evimizden son kez uğurladık. 'Nevruz için gideceğim, 24 Mart'ta geri geleceğim.' dedi ama süreç belli, o dönemde hendek olayları, her gün farklı bir haber alıyoruz, geri gelmeyeceğini biliyorum ama yine de gönlü şey olmasın diye çok üstelemiyorum. Daha yeni geldiği için 'Doğru düzgün vakit geçiremedik, hiçbir şey yapamadık' diye inanılmaz üzülmüştüm. Çok özledik zaten, keşke o özlemler var olsaydı şu anda. Hani şu anda deseler ki '20 yıl sonra bir kez göreceksin' inanır, oturur beklersiniz. Ne olacak ki? 20 yıl dediğiniz ne ki? Şimdi bir ömür yani Rabb'im vuslatı nasip edene kadar beklemek durumundayız."
Eşi çok kez göreve gitmesine rağmen ilk defa o gün oturup detaylı şekilde birçok şeyi konuştuklarını dile getiren Aktaş, "Hatta ilk defa 'Birine borcumuz var mı, nedir durumumuz, bilelim?' dedim. 'Niye soruyorsun?' dedi, 'Bahsettiğin yer Diyarbakır, malum bazı şeylerin farkındayız, eğer ki olur, özellikle kimsenin senin ardından konuşmasını istemem böyle bir şeyi.' dedim. 'Öyle yaparsın, böyle yaparsın hatun.' dedi." ifadesini kullandı.
"Rabb'im ihsan etti, bize böyle bir şeref nasip etti, hamdolsun"
Aktaş, eşinin bir daha geri gelmeyeceğini hissettiğini dile getirerek, "Giderken, 'Neden gidiyorsun?' diye biraz trip yaptım, sonra dayanamadım, mesaj attım. 'O kadar gönüllüsün ki ben razıyım, senden Allah da razı olsun, yolun açık olsun, hakkım da helal olsun.' benzeri şeyler yazdım. O da aynı şekilde yazdı." diye konuştu.
Fatma Aktaş, eşinin göreve gitmeden önce bir arkadaşı ile aralarında geçen konuşmayı ise şöyle anlattı:
"Arkadaşı, 'Diyarbakır'a ateşin içine gidiyorsunuz' dediğinde, eşim ona, 'Ne olacak reis, benim devletim her zaman 18 yaşındadır, ne düşmanı biter ne de kahramanı biter. Biz de o kahramanlardan biri oluruz. Hem benim devletim kızımı okutur, Allah'a şükür eşimin de işi var. Benim evladımı da eşimi de kimsesiz koymazlar. O yüzden keşke Allah nasip etse. Öyle istemekle olmuyor, Rabb'im nasip edecek de şehit olacaksın.' demiş. Herkesle bu tür konuşmaları söz konusu."
Eşinin dönüşü için gün saydıklarını belirten Aktaş, 31 Mart sabahı kızının, "Babamı çok özledim gelsin artık" diye mesaj göndermesini istediğini, bunun üzerine "Çok özledik, lütfen bir yolunu bul, buraya gel" diye mesaj attığını söyledi.
Aktaş, 16 yıllık polis memuru olan eşi ile son kez, komşusunun evinde bulunduğu sırada telefonla görüştüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
"31 Mart 2016'da saat 17.17 civarlarında o servise binmeden birkaç dakika önceydi galiba aradık, 'Hatun servise biniyorum, inince arayacağım.' dedi. İnanın ben hala o servisten inmesini ve beni aramasını bekliyorum. Çok özledik, öyle böyle değil. Bir şekilde hayatınıza devam etmeye çalışıyorsunuz ama çok başka bir şey kavuşmak için ölmeyi bekliyoruz, işin özeti bu. Rabb'im ihsan etti, bize böyle bir şeref nasip etti hamdolsun. Çok mu zor? Tarifi yok. Benim babasız büyüyen bir kızım var, onun da varlığı apayrı bir şükür, bir de eşimin kopyası hamdolsun. Kavuşmak için ölmeyi bekleyen insanlarız biz. Rabb'im inşallah o kavuşmayı da razı olacağı bir şekilde ve eşimin makamı ile nasip etsin ki benim en büyük korkum oralarda ayrılık yaşamak, Rabb'im yaşatmasın inşallah."
"Anestezi 4 odası, asla aklımdan çıkmayacak bir oda"
Aktaş, Diyarbakır'a gidip hastanede eşini görene kadar yaşananlara bir türlü inanamadığını vurgulayarak, "Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi anestezi 4 odası, asla aklımdan çıkmayacak bir oda. Girdim içeriye, 'Ben geldim, rahat ol, iyileşmene bak.' dedim, bana kalırsa gözünde bir damla yaş gördüm, eminim benim geldiğimi duydu, gördü." dedi.
Bu süreçte en çok kızının durumunun kendisini yaraladığına işaret eden Aktaş, sürekli arayarak, "Babam hala uyanmadı mı?" diye sorduğunu, olumsuz cevap alınca da çok üzülüp telefonu kapattığını anlattı.
Hastanede 4 gün uyumadan doktorların vereceği güzel bir haberi beklediğini paylaşan Aktaş, "Olmadı, Rabb'im bizden daha çok sevdi. Rabb'ime hamdolsun evlenirken birbirimize verdiğimiz, 'Son nefesimize kadar o el, o eli bırakmayacak.' sözümüzü eşime nasip etti, inşallah bana da nasip eder." diye konuştu.
Aktaş, 5 Nisan'da saat 06.55'te vefat eden ve yüzünde çok güzel bir gülümseme ifadesi beliren eşi ile vedalaştığını anlattı.
Trabzon'a dönüş yolculuğunun daha da zor geçtiğini vurgulayan Aktaş, şöyle devam etti:
"Sürekli olarak, 'Ben çocuğa babanı alıp geleceğim dedim de bunu kastetmedim ki Allah'ım. Ben şimdi Betül'üme ne anlatacağım?' diyorum. Betül, 'Anne, babamı getirdin mi, babam nerede?' dedi ki hayatımın en zor sorularından biriydi. 'Anne, tabuttaki babam mıydı?' dedi. Ne diyeceğime dair kafamda bir şeyler vardı ama o an gitti her şey yine de anlayacağı şekilde durumu anlatmaya çalıştım. 'Anladım' dedi. Betül'ün, babasının şehadetini öğrendikten sonra verdiği tek tepki tek damla gözyaşıydı, tıpkı babasını ilk gördüğümdeki gibi."
Eşinin kabrinin, memleketi Gümüşhane'deki Emirler Mezarlığı'nda olduğunu belirten Aktaş, "Bu süreçte ne kadar büyük bir devlete sahip olduğumu bir kez daha anladım. Gerçekten kocaman bir devletimiz var, Allah hepsinden razı olsun." dedi.
Aktaş, eşinin tüm eşyalarını kızının isteği üzerine hatıra olarak sakladığını, babasını unutmaması için de tüm anılarını onunla paylaştığını belirtti.
Kızı okula başladığı ilk gün babası yanında olamadığı için çok üzüldüğünü anlatan Aktaş, bir süre sonra kızının formalı hali ile üçünün bir arada göründüğü resim yaptırarak evlerini duvarına astıklarını söyledi.
Aktaş, Betül'ün okuma yazma öğrendiğinde ilk mektubu babasına yazdığını, bunu ve eşi giderken kendilerine bıraktığı, "Sizi çok seviyorum, Allah'a emanet olun" yazılı not ile harçlığı da sakladıklarını sözlerine ekledi.