Eski Lübnan Başbakanı Sinyora ülkedeki ekonomik ve siyasi krizle ilgili AA'ya konuştu (3)
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora, ekonomik ve siyasi krizle boğuşan Lübnan'ın büyük çöküşün eşiğine geldiğini ve bu durumun bölge için de ciddi yansımaları olacağını söyledi.
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora, ekonomik ve siyasi krizle boğuşan Lübnan'ın büyük çöküşün eşiğine geldiğini ve bu durumun bölge için de ciddi yansımaları olacağını söyledi.
Eski Başbakan Refik el-Hariri'ye yakınlığıyla bilinen ve 2005-2009 yıllarında Lübnan'da başbakanlık görevinde bulunan Sinyora, AA muhabirine verdiği röportajda, ülkedeki kriz durumunu değerlendirdi.
Sinyora, mevcut krize rağmen Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın damadı Cibran Basil'i gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday gösterme çabasında olduğunu ve Hizbullah'ın da ülkeyi İran'ın çıkarına kullanmak üzerine elinde bir kart olarak tuttuğunu savundu.
Ülkeyi mevcut durumdan kurtarmak için bağımsız teknokratlardan oluşacak bir hükümetin kurulması gerektiğini dile getiren Sinyora, bölgesel gelişmelere dair ise Arap bölgesindeki stratejik dengedeki boşluğun Türkiye tarafından doldurabileceğine inandığını vurguladı.
Lübnan'da ekonomik ve mali durumun kötüye gidişi
Soru: Lübnan iç savaştan sonraki en derin ekonomik ve siyasi krizini yaşıyor, bazıları da bundan sizleri sorumlu tutuyor. Bu tür suçlamalara karşı ve Lübnan'ı bu hale getiren sebeplere ilişkin neler söylemek istersiniz?
Sinyora: Doğru, Lübnan hem ekonomik hem de siyasi olarak büyük krizler yaşıyor. Lübnan daha önce bu büyüklükte yansımaları olan bir kriz yaşamamıştır. Ülkedeki mevcut krizin sorumluluğunu paylaşan birçok iç ve dış taraf olduğunu düşünüyorum, ancak cezasını tüm Lübnanlılar çekiyor.
Bu kriz, bir taraftan Lübnanlıların hükümetin yanı sıra Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve tüm siyasi sisteme güvenlerinin çökmesine yol açarken diğer taraftan Arapların ve uluslararası toplumun da Lübnan'a ve geleceğine olan güvenlerinin sarsılmasına sebep oldu.
Doğrusu işin aslına baktığımızda dış etkenlerin büyük etkisini görüyoruz. Nitekim ülke, Lübnan devletinin dışındaki güçlerin hakimiyeti gölgesinde çeşitli acılar çektiği son 35 yılda 5 kez İsrail'in yıkıcı istilasına maruz kaldı.
İlk başta Filistinli grupların bir etkisi vardı, ondan sonra Suriye rejiminin varlığı oldu. Her ne kadar güvenlik olarak çekilmiş olmasa da ülkeden çıkan Suriye'nin yerini Hizbullah üzerinden İran'ın nüfuzu almış oldu.
Bahsi geçen etkenlerin yanı sıra dış baskıların etkisinde kalan yerel unsurlar da var. Bunlar da 1975-1990 yıllarındaki iç savaştan sonra sisteme entegre olma temelinden devlete sızan partilerdir. Bu partiler, devlet içinde sorumlulukla hareket etmek yerine iç savaş dönemindeki militan zihniyetle tasarruf ettiler. Dolayısıyla işlerin karışık hale gelmesiyle birlikte partiler arasında "kimlerin Lübnan'ı ele geçireceği", "kimlerin devlette daha etkin olacağı" ve "ülkedeki gelişmeler üzerinden kimlerin daha etkili olacağı" yönünde çekişmeler başladı.
Lübnan'ın ihtiyaç duyduğu reformların hayata geçirilmesi için yıllardır birçok girişim oldu ancak her seferinde karşı çıkan muhalif görüşler, istenilen reformların gerçekleşmesine engel oldu.
Reformlar açısından Lübnan'da atılan temel adım parlamento tarafından onaylanarak Anayasa'ya eklenen ulusal mutabakat paktıdır (iç savaşı sonlandıran Taif Antlaşması).
Suriye rejimi, Taif Antlaşması'nın tamamıyla uygulanma sürecini kolaylaştırma yönünde üzerine düşen rolü üstlenmek yerine Lübnan'daki nüfuzunu ve hakimiyetini sürdürme çabalarına girdi. Suriye rejimi bu rolüyle Lübnan'ı İsrail'e karşı kullanmak için Lübnanlı grupları konumlandırma ve aralarındaki çekişme gerginliklerini sürdürmeye çalıştı. O dönemde Suriye cephesi olan Golan Tepeleri'nde sükunet hakim olurken, Lübnan'ın güneyi yanıyordu. Ayrıca Suriye rejiminin rolü sayesinde Lübnan ordusu güneyindeki bölgeye giremiyordu.
Öte yandan 1990'lı yıllarda Emil Lahud'un cumhurbaşkanlığı makamına geldiği dönemde siyasi düzeyin dışında ekonomik ve yönetim alanlarında da reformların hayata geçirilmesi için çeşitli çabalarda bulunuldu ancak bir sonuç elde edilemedi. Daha sonra merhum Refik el-Hariri'nin başbakanlığındaki 2001-2004 yıllarında da "Paris konferansları" adı altında siyasi girişimler oldu, bunlarla gerekli reformların gerçekleştirilmesi hedefleniyordu. Ama bunlar, her seferinde siyasi partiler ve arkalarında duran güçlerin engelleriyle karşılaştı. Yani Suriye rejimi veya sonrasında gelen Hizbullah.
Lübnan'da 2011'de Saad el-Hariri başbakanlığındaki hükümete yapılan darbeden sonra ise bölgede, Hizbullah'ın bölgesel çekişmelere dahil olmasına yol açan değişimler oldu. Bu da Lübnan'a çok sorunlar getirdi. Hizbullah'ın kendini ve Lübnan'ı bunlara sürüklememesi gerekirdi.
Lübnan'da 2011'den beri ekonomik, mali ve parasal durumunun kötüye gittiğini gösteren tüm parametrelerin dikkate alınması gerekiyordu.
2011'den itibaren Hizbullah'ı Lübnan'a baskıcı ve hakim bir etken olarak getiren yeni bakış açısı da ekonomiyi olumsuz etkiledi. Ekonomideki büyüme en düşük seviyelere indi ve daha sonra bütçelerde oluşan açıklar da 10 yıldır devam ediyor.
Dolayısıyla ülkedeki bu durumun, siyasi partiler arasındaki anlaşmazlıklar üzerinden etkili olan çok sayıdaki iç ve dış etkenin yanı sıra İran'ın yeni bakış açısı olan Velayeti Fakih düşüncesine dayalı bölgeye nüfuzunun sonucu olduğu görülüyor.
Sinyora'ya göre yeni hükümetin kurulmasını engelleyenler Cumhurbaşkanı Avn ve Hizbullah
Soru: Siyasi güçlerin yeni hükümeti kurma konusunda sergilediği tutumdan geri adım atmadığı bu süreçte Lübnan nereye doğru gidiyor?
Sinyora: Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un sunduğu girişimin Lübnanlı tüm taraflarca kabul edildiği ancak uygulamaya gelince herkesin eski kabinelerden farklı olmayacak bir hükümet istediğini gördük, dolayısıyla yeni hükümeti kurmaya karşı çıkıldı.