Son Osmanlı Terzisi Teknolojiye Direniyor
Şanlıurfa'da Osmanlı döneminin son terzisi olarak tanınan Sezer Karakapıcı, teknolojiye karşı direniyor.
Şanlıurfa'da son Osmanlı terzisi Sezer Karakapıcı, "Bundan 300- 400 yıl önce büyüklerimizin söylediğine göre biz saraydan gelmişiz. Buradan öşür toplayıp Osmanlı'ya gönderirdik. Bizim ailenin bir kısmı İstanbul'da bir kısmı Üsküp'te kalmış. Osmanlıyız." dedi.
Karakapıcı ya da Karapucu ailesi Osmanlı'dan gelen bir aile. Soyları Fatih Sultan Mehmet'e kadar uzanıyor. Yıllarca sarayda çeşitli görevlerde bulunan ailenin büyükleri birkaç asır önce Urfa'ya yerleşmiş. Osmanlı'nın son dönemine kadar burada öşür vergisi toplayıp Sultan Abdülhamit'e göndermişler. Ailenin son nesli olan Sezer Karakapıcı, tarihi Gümrük Han'da dört neslin çalıştığı dükkânda terzilik mesleğini sürdürüyor. Karakapıcı, 'neden kendisine son Osmanlı terzisi' denildiğini, terzilik mesleğinin geçirdiği değişim ve dönüşümü, atalarından kalan mirasa nasıl sahip çıktığını anlattı.
Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Ben 1942 doğumluyum. Urfa doğumluyum. Cami Kebir mahallesinde doğmuşum. Beş kardeşiz. Dört erkek bir hanım. Kardeşlerimin üçü İstanbul'da, birİ burada. Evliyim. Üç çocuğum var. 1956 yılında Vatan İlkokulunu bitirdim. Babam bana 'bu dükkana mı gelirsin, yoksa okutayım mı seni' diye sordu. Ben yanında kalmayı tercih ettim.
Terzilik babadan gelen bir meslek yani?
Evet, babadan gelen bir meslek.
Siz de bu dükkânda geleneği sürdürüyorsunuz.
Babam Osmanlı döneminde yine burada çalışıyordu, terzilik yapıyordu. Babam hatta bu makası Halep'ten getirdi. Bir müddet çalıştı. Sonra baktı ağırdır, bıraktı. O zamanın parasıyla 75 liraya bu makası almış. Artık 1923-1924 dönemi, yani Osmanlının dönemi. Hala ben kullanıyorum. Bu gördüğünüz ayna yine aynı, babamın ustasından kalmış. Rahmetli Hüseyin Peyda'nın abisi Müslüm Örme o da bu dükkanda çalışırdı. Ben, 1956'da buraya geldim, zanaata başladım.
Neden size Osmanlı terzisi diyorlar?
Bundan 300- 400 yıl önce büyüklerimizin söylediğine göre biz saraydan gelmişiz. Buradan öşür toplayıp Osmanlı'ya gönderirdik. Bizim ailenin bir kısmı İstanbul'da bir kısmı Üsküp'te kalmış. Osmanlıyız. Gelenekten Osmanlıyız. Hatta bizim Mahmut Nedim'in hanımı vardı. Küçüktüm, ben 10 yaşındaydım. Kendilerine gitmiştik aynı zamanda akrabayız. 'Sen de saraydan gelmişsin, ben de saraydan gelmişim' dedi. Kökenimiz oradan geliyor. Hepsi okumuş, tahsilli insanlar. Mesela babamın amcası oğlu var, milletvekili, sonra senatör oldu. Bizim ailemizde hemen hemen hepsi okumuştur. Urfa'nın en eski ailelerinden birisi biziz. Son nesiliz.
Eski terzilik mesleğiyle bugünkü hazır giyimi karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?
Konfeksiyonun çok büyük bir sektesi oldu bize. Konfeksiyon olmazsa iş yetişmez. Bir de eskisi gibi rağbet kalmadı. Bu dükkanda biz 15 kişi çalışırdık. Ustamız girdiği anda çıt çıkmazdı. Babam geldiği gibi önce bir kalfaları ziyaret ederdi. Çıraklar tamam mı? Sorardı. Her tarafa bakardı, temiz mi diye. Ama şimdi bir çocukla başa gelemiyorsunuz. Bir internettir, bir cep telefonudur almış başını yürümüş. Bugün sizin gibi bir arkadaş gelmiş soruyor. 'Amca nasıl edelim' diyor. Temel yok. Şimdiki gençlerde temel yok. Edep yok. Bir cemaate gidip teşrik-i mesai etmiyorlar.
Eskiden çocuk meslekle birlikte edebi de mi öğreniyordu?
Eskiden öyleydi. Şimdi bunlar kalmadı. 'Benim işim çıksın ne olursa olsun' anlayışı var. Böyle değil, en başta edep gelir.
Sizin yetiştirdiğiniz terziler var mı?
Benim yetiştirdiğim birkaç tanesi var. Onlar da şimdi İstanbul'dalar. Çoğu da zanaatı bıraktı. Benim gibi böyle devam etmediler.
Direniyorsunuz değil mi?
Direniyoruz ama para etmiyor.
İnsanların el işi dikime talebi nasıl?
Eskisi gibi değil. Şimdi moda dar. Ben üzülüyorum. Bakın bu 'dar' diyorum. 'Yarın yırtmaçlar atar' diyorum. 'Olsun' diyor. Böyle dedikten sonra ne yapacaksınız. Mecbur dikiyorsunuz. Onun dediğini yapacaksınız. Ama iş çığırdan çıkmış o başka. Her şeyimiz çığırından çıkmış. İslam'dan uzaklaştıkça her şey oluyor. Nihat hocayı dinledim. 'Biz yalanı konuşuyoruz ama tövbe etmiyoruz' diyor. Bizim çok tövbe etmemiz lazım.
Kaç nesil bu dükkânda çalıştı?
Dört nesil. Babamın Ustası Emin Kayral, babam ve ben. 150 yıla yaklaştık. Ben 60 yıldır buradayım.
Yaklaşık 150 yıllık tarihten elinizde kalan ne var şu anda?
Elimizde makas var. Ayna var. Kamburlar var. Masamız var. Makinelerimiz eski, hala ayaklı. Hala biz onları kullanıyoruz. Yenilere alışamadım.
Neden size Karakapıcı demişler?
Bizimkiler karadan denize, denizden karaya gidip geldikleri için oradan geliyor. Bizim bu soy ismimiz hiç değişmemiş. Babamın nüfus kağıdı vardı. Nüfus cüzdanında Karakapıcı Mehemed Ağa Oğlu İsmail Ağa yazıyordu. Unvan olarak öyle kullanılıyor. Bu Osmanlıdan cumhuriyete kadar devam etti. Babam Sultan Abdülhamit'i görmüş. Buradan öşür göndermişler.
Bu zanaatın sürdürülmesi için neler yapılmasını tavsiye ediyorsunuz?
En başta edepli olmak lazım. Biraz da terbiye oldu mu yetiyor. Babam eskiden buraya çalışan aldığı zaman edebine bakardı. Burada bir emek veriliyor. Bir hafta, 10 gün uğraşıyorsunuz. Rabbim ahvalimiz iyi etsin.
Kullandığınız malzemeleri nereden temin ediyorsunuz?
Buradan alıyoruz. İstanbul'dan getiriyoruz.
İstanbul'a sürekli gidip gelir misiniz?
Hemen hemen her yıl İstanbul'a gidip Ramazanı orada geçiririm. İstanbul'da görmediğim, gezmediğim yer hemen hemen kalmamıştır. Her gittiğimizde illa bir Sultan Ahmet'e, bir Eyyübiye giderim.
Sizinle ilgili bir defile yapılacaktı İstanbul'da, ne oldu?
Şu anda askıda bekliyor. Seçimlerden dolayı ertelendi.
Modacılarla görüşüyor musunuz? Faruk Saraç, Cemil İpekçi gibi…
Faruk Saraç'ın babasının dükkânı vardı burada. Faruk Saraç buraya gelirdi. Onlar modacıdır. Onlar böyle benim gibi oturup kesip dikmezler.
Sizin modaya bakışınız nasıl?
Modayı değiştiriyorlar ama modayı öldürüyorlar. Tabi şimdi gençler bunu istiyor. Ben her sabah gelirken ekseriyetle vitrinlere bakarım. Yeni bir şey var mı diye. Ama gördüğüm yeni bir şey yok.