Soner Yalçın, Aziz Nesin'in Hayat Hikayesini Yazdı: Hafızdı, Ateist Oldu
Soner Yalçın, bir ateist olarak vefat eden ve cenazesinde dini bir tören istemeyen Aziz Nesin'in hayat hikayesini kaleme aldı; "Hafızdı. Ramazan'da kimi günler tekkede zikire katıldı." dedi.
Doğumunun 100. yılı çeşitli etkinliklerle kutlanan Aziz Nesin'in hayat hikayesini Sözcü yazarı Soner Yalçın kaleme aldı. Yalçın, Nesin'in gerçek isminin "Mehmet Nusret" olduğunu, çocukluğunda hafız olduğunu, cübbe giyip sarık bağladığını belirti. Bilindiği gibi Nesin, bir ateist olarak öldü. Vasiyeti gereği dini tören istemedi; Nesin Vakfı bahçesine gömüldü.
İşte Soner Yalçın'ın köşe yazısındaki bazı bölümler:
SİS BASTIRDI
Mehmet Nusret hafız oldu.
Cübbe giydirdiler; başına sarık bağladılar. Kasımpaşa Büyük Cami'de öğle namazlarından sonra Kur'an okudu.
Dinleyenler ağladı ve tecvit bilmesine şaşırdı.
Hafızdı ama yaşı küçüktü…Öyle ki annesi oruç tutmasını istemiyordu. Babası bile,
sadece ramazanın ilk ve son günü oruç tutmasına izin verdi. Oysa o, çocukluğunda aksatmadan oruç tuttu. Ve…
Ramazan'da kimi günler tekkede zikire katıldı.
Üstünde beyaz bir entari, bir hırka, başında tepesi tuğralı bir arakiye vardı. Semahanenin ortasında on tane derviş dönüyordu; içlerinden biri Mehmet Nusret'ti.
Dervişler; yanaklarına uçları sivri şiş batırıyordu. Batıranlardan biri, Mehmet Nusret'ti.
Çocukluğunu hiç yaşayamadı. Çember çevirmedi; zıpzıp, bilye almadı eline: uçurtma uçuramadı, körebe, elbende, uzuneşek, birdirbir oynayamadı. "Çocuk olmuş tek bir günüm yok" diyecekti yıllar sonra…
EVDEKİ TARTIŞMALAR
Hep define arayan babası, II. Abdülhamit hayranıydı. Mustafa Kemal'i sevmiyordu ve "Kör Kemal" diyordu! Çevresi de öyleydi; bağlı olduğu Çürüklük Dergahı şeyhinin
oğlu Ankara'daki millicilerle savaşmak için Kuvay-i İnzibatiye yazılmıştı.
Oysa Galip Amcası, Kuvayı Milliye'den yanaydı. Garplılaşmadan yanaydı. Medeniyetten yanaydı.
Yıllar sonra şöyle diyecekti: "Galip Amca olmasaydı beni okutup yetiştirmeseydi, ben bugünkü ben olamazdım.. Anama ve ona çok borçluyum…"
Annesi, oğlunu hükümet mektebine ("Mekteb-i İptidaiye" ya da "İptidai Mektebi") vermek istiyordu. Babası ise hükümetten gelen her şeye karşı idi. Oğlu, hafız, derviş ya da sarıklı hoca olacaktı.
O dönem, "tenassur" yani "Hristiyan olmak", diye bir söz vardı; babasına göre hükümet mektebine gidenler, tenassur ediyor/ kafir oluyorlardı…
Osmanlı bitmiş, Cumhuriyet kurulmuştu…
Babası nasıl kızmasın; Çürüklük Tekkesi şeyhinden "postnişin" icazeti almıştı; yani kendisi tekke kurabilecekti. Tam kuracakken Cumhuriyet tekkeleri kapattı!..
VE CUMHURİYET
Cumhuriyet, yıllardır işsizlik çeken Galip Hoca'yı Gebze'nin Balçık Köyü'ne öğretmen atadı. Öğrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasını kazandı: 50 kuruş!
Yasaya göre, imamlar sınavdan geçecek ve sınavı veremeyenlerin imamlığı alınacaktı. Mehmet Nusret, Kasımpaşa pazar yerinin dibinde bir caminin imamına haftada 50 kuruşa Tevcit ve Arapça öğretmeye başladı.
Cumhuriyet, Mehmet Nusret'in yaşamını kökten değiştirdi; 1924'te İstanbul Süleymaniye'deki devlet okulu Kanuni Sultan
Süleyman İptidai Mektebi'ne üçüncü sınıftan başladı.
Ressam olmak istiyordu… Annesi ise deniz subayı olsun istiyordu…
12 yaşında annesini veremden kaybetti. Son sözü; "Oğlum yatılı okuyor, gözlerim açık gitmeyecek" oldu…
Darüşşafaka…
Ve Kuleli Askeri Lisesi…
Mehmet Nusret subay çıktı.
Zamanla "Aziz Nesin" oldu… (Kaynak: Sözcü)