Soner Yalçın'dan Avrupalı Parlamenterlere Mektup
Odatv davasında tutuklu bulunan gazeteci-yazar Soner Yalçın Avrupalı parlamenterlere şikayet mektubu gönderdi.
Odatv davasında tutuklu bulunan gazeteci-yazar Soner Yalçın Avrupalı parlamenterlere şikayet mektubu gönderdi.
Odatv davasında yaklaşık 19 aydır tutuklu bulunan Soner Yalçın hukuki durumu ve yargılama süreci yanında, Türkiye'de düşünce ve ifade hürriyeti bağlamında yaşanan gelişmelere dair AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Fule ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye Raportörü Josette Durrieu'ye şikayet mektubu gönderdi.
Mektubuna "Günde 17 saat su verilmeyen, 24 saat aydınlanma lambalarının açık olduğu ve her anımın 2 kamerayla izlendiği cezaevindeki koğuşumda bazen kendimi bu sözü söylerken yakalıyorum: "Kimse var mı orada ?" şeklinde başlayan Yalçın, "Yaklaşık 2 yıldır İstanbul'daki Silivri Cezaevinde tutukluyum. Daha mahkeme ne kadar sürecek bilmiyorum. Fakat ben şimdiden, unutuluşa mahkum edildim. Suçum büyük. Çünkü düşünmek, gezmek, gazetecilik yapmak" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin önde gelen bazı gazete ve tv merkezlerinde yöneticilik yaptığını ve 25 yıllık gazetecilik yaşamında, Türkiye'deki faili meçhul cinayetleri, devlet içindeki illegal örgütleri, çeteleri, mafyayı ve dinci cemaatleri kaleme aldığını belirten Yalçın mektubunda şu ifadeleri kullandı;
"Son olarak Türkiye'nin önde gelen gazetesi Hürriyet'in yazarıydım. 12 kitap yazdım. Bunların hemen hepsi, 100-200 bin satarak beni ülkemin bestseller yazarı yaptı. Ayrıca odatv.com adlı haber sitesinin sahibiyim.Tarih çalışmaları yaptım. Yazdıklarım nedeniyle ölüm tehditleri aldım; aylarca saklanmak zorunda kaldım ama yine de korka korka hakikatleri yazdım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye Millet Meclisi Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, devlet mafya ilişkilerini araştıran mahkemelerde tanıklık yaptım. Gazetecilik kuruluşları dışında hiçbir derneğe, vakfa, siyasal partiye ve örgüte üye değilim. Ülkemde sadece mesleki kimliğimle tanınırım, siyasal kimliğimle değil. ve buna rağmen, 5 yıldır süren yargılama sonucu hala ortaya çıkarılamamış "Ergenekon" adı verilen gizli bir örgütün üyesi olduğum iddiasıyla hapisteyim. Peki delil olarak ne gösteriyorlar ? Sahibi olduğum odatv.com bilgisayarında devlet güvenliğini ilgilendiren Word dosyalarının bulunması."
Mektubunda "Bu world dosyaları bize ait değil, virüsle bilgisayarımıza gönderildi. Bunu Türkiye'nin üç seçkin üniversitesi ile bir ABD bilişim ve siber suçlar şirketinden aldığımız bilirkişi raporlarıyla ispat ettik. (Bu virüsü, polis içindeki dinci bir cemaat mensuplarının yaptığından şüphe ediyoruz)" diyen Soner Yalçın, şu ifadeleri kullandı;
"134 sayfalık iddianame aslında neyin yargılama konusu olduğunu ispat ediyor. İddianamede, 361 'haber', 280 'kitap-yazı', 53 'köşe yazısı', 26 'röportaj' ve 5 'makale' sözcüğü geçmektedir. İddianamede, silah yok, bomba yok, cinayet yok, eylem yok. Mahkemede hakimler bana sadece, 'o haberi neden yaptınız' veya 'o röportajı niye yayımladınız' sorusunu yöneltti! İşte suçum bu: Soru sormak, gerçeği aramak, hakikati yazmak. Yani, mesleğimi yapmak. Türkiye'deki meslektaşlarım şeytani bir entrika ile hapse atıldığımı biliyor. Fakat büyük çoğunluğu, cezaevine gönderilmemek, işsiz kalmamak için korkup gerçeği yazamıyorlar. Bu sebeple bende size bu mektubu yazıyorum. Benim ülkemde düşünce hala kötülüğün simgesi olarak görülüyor. Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı zihinlere sadece düşmanlık ediliyor; Sahte delillerle hapse atılıyor."
Mektubunda Avrupalı parlamenterlere, "Bu mektubu size yazıyorum. Çünkü siz benim 'suç' ortağımsınız" diye seslenen Yalçın, "Aydınlanmayı, özgür düşünceyi, akılcılığı sizden öğrendik biz. Erasmus, lescartes, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, David Home, Kant, Marks, Weber, Sartre, Camus değil misiniz siz ' Siz düşünce için canını veren Brunu değil misiniz ' Siz Dreyfus'un yanında duran Emile Zola değil misiniz ' "Siz yanlış yaşam doğru yaşanmaz" diyen Adorno değil misiniz ' Sevgili dostlar, evet siz benim "suç" ortağımsınız! Sizi harekete geçirmeye çağırıyorum. Yalnız olmadığımı gösterin. Sessizliğe mahkum edilişime son verin. Sesim olun, kalemim olun. Yıkın yalanlarla örtülü şu zindanın dört duvarını. Yoksa… Bu yine; toprağa, çiçeğe, ağaca ve en dayanılmazı 12 yaşındaki oğlumun kokusuna hasret; insani niteliklerimi kaybetmem için yoğun tecrit uygulanan cezaevindeki koğuşumda kendimle konuşmaya devam edeceğim: "Kimse var mı orada?" diyerek mektubuna son verdi. - İSTANBUL