Strazburg'da "Hayata Yön Veren Kadınlar" Konferansı
Gazeteci-yazar Sibel Eraslan, "Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşananlar, Batı basını tarafından yanlı ve sansür uygulanarak yansıtıldı.
Gazeteci-yazar Sibel Eraslan, " Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşananlar, Batı basını tarafından yanlı ve sansür uygulanarak yansıtıldı. Dünya medyası, darbeye karşı durduğu için hayatını kaybeden, yaralanan kadınlara, genç kızlara ne kadar yer verdi görüyoruz. Bu da aslında kadına yönelik bir şiddettir." dedi.
Eraslan, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Alsace Şubesi tarafından Strazburg'da düzenlenen "Hayata Yön Veren Kadınlar" konulu konferansta yaptığı konuşmada, dünyadaki işgalleri, savaşları, öncelikle kadına yönelik bir şiddet olarak gördüğünü söyledi.
Kadının bu şiddeti "anne kimliğiyle" de yaşadığını belirten Eraslan, "Asker, polis olarak, milis güç olarak erkekler daha çok ölüyor. Ama bombalar patladığında ölüyorum bir anne olarak, oğlum, kızım öldüğü zaman, eşim öldüğü zaman aynı şiddete bir kez daha maruz kalıyorum. Dolayısıyla erkek şiddeti bir kere yaşarken, kadın aynı şiddeti 3 kere, 4 kere yaşamış oluyor." ifadelerini kullandı.
Dünyada bugün yaşanan 69 savaştan 63'ünün İslam toprakları veya doğu ülkelerinde çıktığını anlatan Eraslan, "Bu savaşlarla aslında soykırımlar da söz konusu. Tercihli ve sürekli yürütülen bir şiddet söz konusu. Bunun en güncel örneği Arakan. Bir soykırım yaşanıyor. Mesela dün Bangladeş'te bir gösteri vardı, Arakan'daki soykırımın, kadınlara, çocuklara yönelik şiddet ve tecavüzlerin son bulması için düzenlendi ve binlerce kişi katıldı. Bir haber olarak görebildiniz mi Fransa'da? Bu da bir şiddettir. İstediğimizi görüyoruz, istemediğimizi görmüyoruz şeklinde bir ana akım medya dayatması var." diye konuştu.
Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşananların yine Batı basını tarafından yanlı ve sansür uygulanarak yansıtıldığına işaret eden Eraslan, "Kadınlar öldü, çocuklar ve gençler öldü, hepsi şehit oldu fakat dünya medyası bunu ne kadar duyurdu, darbeye karşı durduğu için hayatını kaybeden, yaralanan kadınlara, genç kızlara ne kadar yer verdi görüyoruz. Bu da aslında kadına yönelik bir şiddettir." dedi.
- "Orta Doğu'da artık kanıksanmış bir şiddet var"
Dünyada haksızlık ve adaletsizliklerin en çok kadın ve anneleri etkilediğini vurgulayan Eraslan, şöyle devam etti:
"Bazıları çok rahat yaşarken, bazı anneler açlıkla savaşıyor. Kadına yönelik şiddet dediğimiz zaman sadece aile içinde yaşanan fiziki veya sözsel şiddeti düşünmeyelim, dünyada çok daha büyük şiddetler var. Kadınların, çocukların, ihtiyarların maruz kaldığı çok ciddi şiddetler var. Açlıkla mücadele var. Salgın hastalıklarla mücadele edilmesi gerekiyor. Biz koskoca Afrika'yı ve özellikle Doğu Asya'yı ilaç sanayinin bir deneme tahtası olarak görüyoruz. Buralardaki kadın ve çocukların, biyolojik savaş olarak görülen kimyasallarda denek olarak kullanıldığını görüyoruz."
Orta Doğu'da, 1991 Körfez Savaşı'ndan itibaren artık kanıksanmış, sistematik hale getirilmiş şiddetin olduğuna değinen Eraslan, şunları kaydetti:
"Bu durum Kuveyt'in işgaliyle başladı, sonra Irak'ın işgaliyle devam etti. Ardından son 5 yıldır Suriye kriziyle sürüyor. Türkiye'ye de terör ismiyle sokulmak istenen bir şiddet var. Şimdiye kadar aynı yöntemlerle, değişen isimlerle süregelen bir şiddet söz konusu. El Kaide vardı, sonra Boko Haram, Eş-Şebab, DEAŞ isimleriyle büyüyen bir terör ve şiddet furyasıyla karşı karşıyayız. Bu 'vekalet savaşı' diyebileceğimiz bir durum. Bu vekalet savaşından da en çok kadın ve çocuklar alıyor paylarını. Mültecilerin yarısından fazlası kadın ve çocuklardan oluşuyor. Son olarak bugün Akdeniz'i maalesef bütün insanlığın gözü önünde kadınlar ve çocuklar için mezarlığa çevirdik. Bugün dünya üzerinde, sırtındaki çantadan başka varlığı olmayan, gideceği yer olmayan 2,5 milyon insan var. Bunlar sürekli yürüyüş halindeler, savaşlar, çatışmalar ve kuraklık gibi doğal olaylardan dolayı göç ediyorlar, kaçıyorlar. Bunların büyük kısmı kadın ve çocuklardır."
Konferansta, UETD Genel Başkan Danışmanı Güleser Topuz ve Kadın Kolları Başkanı Ayşe Aşut da konuşma yaptı.
"25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" kapsamında düzenlenen ve birçok Avrupa şehrinde yapılan konferanslarda, özellikle göçmen kadınlara yönelik ayrımcılık, şiddet, yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi konular ele alınıyor.