Suçlanan Emekli Albay Hatipoğlu, Bahtiyar Aydın'ın Şehit Olduğu Günü Anlattı
Diyarbakır'ın Lice İlçesi'nde, 1993 yılında dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin yaşamını yitirdiği olaylara ilişkin, haklarında, 'taammüden öldürme', 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik', 'cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma' suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan tutuksuz sanıklardan, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu, geçen 18 Eylül'de verdiği ifadeye tüm suçlamaları reddetti.
Diyarbakır'ın Lice İlçesi'nde, 1993 yılında dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin yaşamını yitirdiği olaylara ilişkin, haklarında, 'taammüden öldürme', 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik', 'cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma' suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan tutuksuz sanıklardan, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu, geçen 18 Eylül'de verdiği ifadeye tüm suçlamaları reddetti. Hatipoğlu ifadesinde, o dönemde orada terör olaylarının arttığını, kendisinin ve askerlerinin sivillere ateş etmediklerini, Tuğgeneral Aydın'ın vurulduğu silahın da Kanas olduğunu söyledi. Bu silahın askerlerde bulunmadığını, Aydın'ı öldürdüğü iddia edilen üsteğmenin ise olay günü izinli olduğunu anlattı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nda, faili meçhul cinayet dosyalarını soruşturan Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun'un, 1993'te uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden eski Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın ölümüyle ilgili, 20 yıllık zaman aşımının dolacağı gün hazırladığı iddianame kabul edildi. Coşkun'un hazırladığı iddianameyle, 1993 yılında dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin öldürülmesiyle ilgili olarak, dönemin Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında, 'taammüden öldürme', 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik', 'cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma' suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Dava ilk önce güvenlik gerekçesiyle Eskişehir'e nakledildi, dosya bu kentte Terörle Mücadele Karunu (TMK) ile görevli mahkeme olmaması nedeniyle Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi'ne geri gönderildi. Yargıtay'ın İzmir'de görülmesine karar vermesinin ardından davaya İzmir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı.
KORUMALARIYLA ADLİYEYE GELİP İFADE VERDİ
Üçüncü celsesi 7 Ekim'de yapılacak olan dava kapsamında, emekli Albay Eşref Hatipoğlu, avukatı Mehmet Eren Turan ile asker ve sivil polis korumalarıyla, geçen 18 Eylül'de İzmir Adliyesi'ne gelip davanın görüldüğü mahkemede ifade verdi. Hatipoğlu'nun, Nurettin Küdür başkanlığındaki mahkeme heyetine verdiği 9 sayfadan oluşan ifadeye DHA muhabiri ulaştı.
DURUŞMA GÜNÜ BEKLENMEDİ
Emekli Albay Eşref Hatipoğlu'nun avukatı Mehmet Eren Turan'ın, ifedenin alındığı gün mahkemeye dilekçe verip, müvekllinin sağlık proplemleri olduğunu, son günlerde artan terör olayları nedeniyle günsüz savunmasının alınmasını istediği, can güvenliğinin tehlikede olduğunu, kendisinin adliyede bulundğunu belirttiği anlaşıldı. Mahkeme heyetinin de sanığın sağlık sorunları ve can güvenliğiyle ilgili endişeleri gözönüne alıp duruşma günü beklenmeksizin ifadesini aldığı ortaya çıktı.
Eşref Hatipoğlu, ifadesinde, o dönemde Diyarbakır İl Jandarma Komutanı olduğunu, 1992 Eylül ayında göreve başladığını, burada 3 yıl süreyle görev yaptığını ve Ankara'ya tayin olduktan bir yıl sonra da emekli olduğunu anlattı. Emekli olduktan sonra koruma altına alındığını, ölüm tehditleri devam ettiğini, şu anda yine koruma altında sınırlı olarak yaşadığını belirtti. Hatipoğlu ifadesinde şunları söyledi:
UÇAK VE HELİKOPTER GELMEDİ
"Diyarbakır'a gitiğim 1992'de terör olayları tavan yapmıştı. Akşam sonrası hayat duruyordu, sokaklar bomboştu, yaygın şekilde terör vardı. Şehirlararası otobüsler ve özel araçlar hiçbir tarafa gidemiyordu. Bu durum 4-5 ay sonra değişmeye başladı. Kısmen azalmaya başladı. Amerika'da özel dersler gördüm. O nedenle birliğimde başarı sağladım. Göreve başladığımda Diyarbakır'da silahlı terörist sayısı 2 bin 500 civarında idi. Ayrıldığım zaman yaklaşık 150'ye inmişti. Benim dönemimde sokaklarda vatandaşlar gezebiliyordu, şehirlararası otobüsler çalışıyordu. Haftanın 5 günü Lice, Kulp, Hazro, Ergani, Dicle, Hani, Kocaköy ve Silvan ilçelerinde görev yapıyordum. Özelilkle Lice ve Kulp'ta yoğun terör olayları vardı. Teröristlerin çoğu dağda idi. Mobil olarak geziyorlardı. Göreve başladığım ilk haftada Kulp Adliyesi'nin lojmanlarını bastılar, hakim ve savcıyı öldürdüler. Teröristlerin kamu kurumlarına yaptıkları saldırılarda şehitler verdik. Diyarbakır'dan önce Kızıltepe Komando Tabur Komutanlığı, Şırnak'ta terörle ilgili il jandarma ve hudut komutanlığı yaptım. Hayatımın ve görevimin büyük bölümü terör olayları ile geçti. Bizim karakolların istihbaratından aldıklarımızı değerlendiriyoruz. Lüzum gördüğümde keşif yapıyoruz. Doğruluğuna inandığımız zaman plan yapıyoruz. Üst bölge komutanlığına yazıyı sunup, operasyonun bütün ayrıntılarını belirtiyoruz. Olur gelincede operasyona çıkıyoruz. Bazen takviye özel birlikler ve helikopter istiyoruz. 21 Ekim 1993 günü hazırladığımız plana bölgeden onay geldi. İki yer için operasyon planı hazırlamıştık. Bunlardan bir tanesi Batman Çayı Vadisi'dir. Buraya Batman ve Diyarbakır birlikleri gidecek, başlarında ben olacaktım. İkincisi Lice İlçesi'nin güneyindeki Dibek Köyüne yakın, büyükkayalıklar bulunan kesik arazide PKK'nın gücünün olduğunu tespit ettik. Oraya da Lice'de konuşlanan alayın emrine verilen bir piyade taburu vardı. Onun emrine iki tane komando taburu verildi. Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın Paşa ile görüşme yapıldı. Bahtiyar Aydın, her iki operasyonu kendisi gelip görecekti. Kulp'tan operasyonları idare edecekti. Operasyon için hazırdık. 22 Ekim'de operasyon için bölgeye Bahtiyar Aydın ve benim de bulunduğum helikopter ile gittik. Havada diğer takviye ekiplerin gelmesi için dolaşıyorduk. Asayiş Komutanlı'ğının hareket merkezine 'F-16'ları bekliyoruz' dedik. Uçakların Kuzey Irak'a gittiğini bildirdiler. Uçakların gelmeyeceğini anladık. 'Süper kobra helikopteri gönderelim' dediler. Havada yaklaşık 30 dakika hep tur attık. 'Helikopterleri Kuzey Irak'a gönderiyoruz, başınızın çaresine bakınız' dediler. Bahtiyar Paşa ile durum değerlendirmesi yaptık. Lice'nin doğusunda bulunan komando birliğine inmeye karar verdik."
TANKLAR KONUŞLANDI
Daha sonra sorumlu komutana tanklarla mevzileri vurup vuramayacağını sorduklarını anlatan emekli Albay Eşref Hatipoğlu şöyle devam etti:
"O da vurabileceklerini söyledi. Tankları Lice ve Kulp ana yolu üzerinde konuşlandırdık. Harekata giden birliklere destek yapacaklardı. Amacımız teröristlere engel olmaktı. Saat 08.00'de Bahtiyar Paşa operasyona başlama emri verdi. Lice'nin 8 kilometre güneyindeki mahale top atışı başlattık. Burası PKK'nın kümelendiği yer idi. Onları tesirsiz hale getirmek istedik. Burayı toplarla ve halı bombardımanı ile bombaladık. Bulunduğumuz jandarma komando bölüğünün bahçesine roket ve mermiler düşmeye başlayınca, şaşırdık. Bu roketi bizim askeri birliklerin atması mümkün değildir. Terör örgütü tarafından atıldığını farkettik. Üç yönden mermiler düşmeye başladı. Herkes siper aldı. Ateş gelen yere askerlere G-3 piyade tüfeği ile ateş etmelerini söyledik. Paşa ile tekrar görüştük. Lice halkı, bizim teröristlere ateş ettiğimizi biliyordu. Bizi caydırmak için taciz ateşi yapıldığını değerlendirdik. Halbuki olay böyle değilmiş.
ATIŞLAR CAMİDEN GELİYORDU
Hemen zırhlı araç ZPT'ye (zırhlı personel taşıyıcı) bindik. Yanımda üsteğmen vardı. Şehirin içinde keşfe çıktık. Başımızda çelik başlık vardı. Zırhlı araca yoğun ateş edildi. Örgütün kullandığı kalaşnikof ile atış yapıldı. Mermiler zırhlıya vurdu. Çekirdekleri parçalandı, üsteğmen yüzünden, ben de başımdan yaralandım. Atışlar Cantürk Camisi'nden geliyordu. Yoğun bir şekilde ateş altında kaldık. Bütün esnaf dükkanını kapatmıştı. Etraftada hiçbir özel araç yoktu. Okullar açılmamış, devlet dairelerine kimse gelmemişti. İşin çok vahim olduğunu anladık. Basit bir taciz olmadığını, doğrudan doğruya birliği yoketme niteliğinde olduğunu anladık. Ben tekrar yaralı olarak bölüğe döndüm. Örgütün Lice'yi ele geçirme planı yaptığını tespit ettik. Bahtiyar Paşa'ya durumu anlattım. En yetkili burada siz varsınız, eğer PKK örgütü Lice'ye hakim olursa Türkiye'de büyük olaylar olur diye anlattım. Bunun için de plan değişikliği yapalım dedim. Operasyona başladık. Polis özel harekat da bize takviyeyle geldi. Örgüt tarafından ilk ateş edildiğinde bölüğün bahçesinde duran helikopter vardı, hedef olmasın diye onu Kulp'a gönderdik. Zırhlı araca ateş edilmesi sonucu Yüksel Baran vurulup şehit oldu. Benim emrimde helikopter yoktu. Havadan Lice'nin üzerinden gezip, vatandaşa ateş etmiş değildir.
VURULAN BAHTİYAR PAŞA, KURMAY BAŞKANININ KUCAĞINDAYDI
Bölge komutanının kurmay başkanı İhsan Batı'ya Bahtiyar Paşa'dan ayrılmamasını söyledim. Bahtiyar Paşa'ya da ortada durmayın, hareket edin veya görünmeyin dedim. Ben iki üç adım attım. İhsan Batı 'komutanım' diye çığlık attı, feryat etti. Geriye döndüğümde Aydın, İhsan Batı'nın kucağında yaralı duruyordu. Sağ gözünün altında mermi giriş deliği, kafasının arkasında da çıkış deliği vardı. Bahtiyar Paşa konuşamıyordu, hemen binanın içine aldık, yatırdık. Zırhlı araca bindirip, yatılı bölge okulunun bahçesinden helikoptere bindirip, hastaneye gönderdik. Diyarbakır'a götürülürken havada şehit olduğu haberi geldi."
TERÖR ÖRGÜTÜ ÇEKİİLİRKEN EV VE DÜKKANLARI YAKTI
Bu olaya kadar emir komutanın Bahtiyar Aydın'a ait olduğunu böyleyen Eşref Hatipoğlu, "Paşa vurulduktan sonra en üst rütbeli ben kaldım. Emir komuta bana geçti. Bundan sonra olayları harekat merkezine, asayiş komutanlığına, Hasan Kundakçı paşaya bildirdim. Kundakçı Paşa, Bölge Valisi Ünal Erkan ile sikorsky helikopter ile benim bulunduğum yere geldi. Çatışma sürdüğü için bölüğe inemeden gittiler. Sabaha kadar kaldığımız yere ateş edildi. Başka yerlere operasyana giden birlikler bize takviyeye geldi. Teröristler, ilçede halkın içine girmiş, Cantürk Camisine saklanmıştı. Teröristler kalaşnikofla ateş ediyordu. O tarihte Silahlı Kuvetlerde kayıtlı bu tür silah yoktu. İfadelerde kalaşnikofla ateş edilme durumu da örgüt üyeleri tarafından olmuştur. Bu silahın sesi ayrıdır. G-3'ün silah sesi ayrıdır. Birlikleri bu nedenle Lice'ye çağırdık. İlçeye hakim olduk. Saat 15.00 sıralarında 2 tane kobra helikopteri geldi. Bu helikopterler havada insanlara ateş etmedi. Çünkü ilçede askerler vardı. Bu helikopterler ilçenin kuzey tarafındaki dağ yamacına doğru teröristlerin çekildiği istikamletlere ateş ettiler. Helikopterlerin ateş ettiği yer ilçenin tamamen dışı olup, dağlık alandır. Şehre uzaklığı da 1 kilometredir. Ertesi gün Bölge Valisi ve İl Valisi geldiler, ilçeyi dolaştılar. Lice'nin içindeki dükkanlar ve evler yanmış, hasar görmüştü. Bunları PKK yapmıştır. Örgüt elemaları çekilirken dükkanlar ve evleri yakıp hasar vermişlerdir. Bunu da propaganda amacıyla yapmışlardır. O tarihte Kayseri ve Bolu Komando Tugayı Lice'de yoktu. Tekrar söylüyorum; Bizim birliğimizdeki hiçbir asker, er, subay beyaz toz döküp yangın çıkarmış değildir. Ben de bu konuda hiçbir emir vermedim. Böyle suçlamayı hiçbir surette kabul etmiyorum. Bu iddialar tamamen iftira ve propaganda malzemesidir. Kalaşnikof ile atılan izli mermi vardır. İzli mermi arkasında fosfor vardır, atıştan sonra bulunduğu yerde yangın çıkarır. Örgütün kullandığı silahlardan çıkan izli mermiden dolayı yangın çıkma ihtimali yüksektir. Müşteki, mağdur ve vekilerinin, askerlerin, kadın ve çocuk öldürme iddia ve beyanlarına katılmıyorum. Bu olaylar tamamen çatışma ortamında meydana gelen olaylardır. Ölen kadın ve çocuklar örgütün silahla atışı sonucu olmuş olabilir. Kimin atışı sonucu öldüklerini bilmem" diye konuştu.
SUÇLANAN ÜSTEĞMEN O TARİHTE İZİNLİYDİ
Bahtiyar Aydın'ın şehit olması ile ilgili üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında dava açılmış ise de, o tarihte kendisinin izinde olduğunu söyleyen Hatipoğlu ifadesine şöyle devam etti:
"Görevde değildi. Tünay Üstteğmen o tarihte Jandarma İstihbarat Tim Komutanı olarak Asayiş Komutanlığına bağlı idi. Bize bağlı değildi. Bahtiyar Paşa'yı Tünay Yanardağ öldürmüş değildir. Bahtiyar Aydın'ın, Yanardağ'ı kurmay etmemesi iddiası doğru değildir. Tek başına not vermesi mümkün değlidir. Bahtiyar Aydın'ın düşük vermesi mümkün değildir. Belgelendirilmesi gerekmektedir. Tünay Yanardağ'ın devre arkadaşı yüzbaşı vardı. Ahlaksızlıktan askeriyeden tart edildi. Bu kişi Tünay ile görüşmek istemiş. Daha sonra da para istemiş. Tünay da para vermediği için aleyhinde beyanda bulunmuş. Yüzbaşı, Tünay gibi tüm devrelerinden borç para almıştır. Bahtiyar Aydın, Kanas silahı ile uzaktan gelen bir kurşunla vurulmuştur. PKK örgütü tarafından vurulmuştur. O tarihte askeriyede Kanas silahı yoktu. O nedenle Tünay Yanardağ'ın ve başka askerin öldürmesi mümkün değildir. Yolatlı Köyü, ben göreve geldiğimde PKK'nın askere alma dairesi gibi çalışıyordu. Terörün etkilediği bir köydür. Operasyanda 30'dan fazla kişi ölmüştür. Dosyadaki ölenlerden başka diğer ölenlerin PKK üyesi olduğu ortadadır. Bu cesetler habersiz olarak gömülmüştür. Olayda örgüt üyesinin ölü bulunmadığı iddiaları doğru değildir. İddianamadeki belirtilen diğer şahısların cesetleri PKK örgüt mensuplarının cesetleridir. Benim görüşüme göre 15-20 tane kaydedilmeyen örgütün cesetleri söz konusudur. Bunlar izinsiz olarak örgüt ve yakınları tarafından gömülmüştür. Sağ kalanlar da dağga kaçmıştır. Mağdur ve vekillerinin soykırım yapıldığı iddialarını kabul etmiyorum. Biz teröristlerin saldırısından kurtulmak için operasyon yaptık. Suçlamaları hiçbir şekilde kabul etmiyorum."
Davanın sanıkları emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ'ın, 7-8 Ekim'de yapılacak olan duruşmaya, SEGBİS sistemiyle bağlanıp, mağdur avukatlarının sorularına cevap vereceği belirtildi. - İzmir