Suriyelilerin Entegrasyonu, Çatışma Ve Gerilim Nedenleri
Türkiye'de kentsel bölgelerde yaşamını sürdüren en fazla sığınmacının bulunduğu Şanlıurfa'da Sosyolog Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya, gözlemlerini aktardı.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) "Suriyeli Mülteciler ve Türkiye" raporunda Suriyelilerin uzun bir süre daha Türkiye'de kalacakları yorumunu yaptı. Kurum, ayrıca Türkiye'nin sığınmacıların vatandaşlığa geçmesine imkân sağlayabilecek yolları değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Uluslararası arena Türkiye için bu rapor sonucunu kullanırken, Türkiye'de kentsel bölgelerde yaşamını sürdüren en fazla sığınmacının bulunduğu Şanlıurfa'da sosyal hayatın analizini Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya, Gazete İpekyol'a derledi.
Kaya röportajında Urfa halkının Suriyelilere bakış açısını, ekonomik dengelerdeki istikrarsızlığı, Suriyelilere 'Yabancı' bakış yaklaşımını, artan 'nefret' söylemlerini ve gelecekte bölgeyi bekleyen olumlu veya olumsuz gelişmeleri bir sosyoloğun gözü ile yorumladı.
Hocam malum olduğu üzere Suriye'de 2011 yılından beri süregelen iç savaştan dolayı komşu ülkelere bir dış göç söz konusu Şanlıurfa da bu göçe ev sahipliği yapan iller arasında sizce Suriyeli göçmenler ilimizde nasıl karşılandı?
Türkiye ve Suriye hem coğrafi hem kültür açısından ortak tarihi mirasa sahip ülkeler. Mevcut sınırlardan sonra bile bu tarihsel miras belirli düzeyde devam etmiştir. Her iki ülkedeki arabalık ilişkilerini de dikkate aldığımızda ortak dini ve kültürel değerlere sahip bu toplumlar iç savaş nedeniyle oluşan göç dalgası karşısında önemli bir dayanışma sergilemiştir diyebiliriz. Türkiye'ye gelen Suriyeli sığınmacılar önceleri halkın büyük bir kısmı tarafından muhacir olarak değerlendirilmiş maddi ve manevi yardımlaşma sağlanmıştır. Ancak şehirde kalış süreci uzadıkça ve hayat tarzları karşı karşıya geldikçe bir kısım sosyal gerilimler tezahür etti. Hem yaşam tarzının hem de göçün getirmiş olduğu bu sıkıntılar son zamanlarda bir memnuiyetsizlik de oluşturmuş durumda.
Bu sıkıntıları biraz açabilir miyiz Urfa'da yaşayan bir sosyolog alarak gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Bilindiği üzere Suriye'den gelen insanların bir kısmı devlet tarafından hazırlanmış kamplarda diğer bir kısmı ise kamp dışında yaşıyor. Bunlardan ekonomik durumu iyi olanlar kiraladıkları müstakil evlerde yaşarken ekonomik durumu zayıf olanlar ise gecekondu veya çadır tipi mekanlarda yaşamaktadır. Kamplarda yaşayanların eğitim, barınma, sağlık v.b konularda kısmi şikayetleri olsa da şehir halkının sosyal yaşamına yönelik ciddi bir çatışma riski bulunmuyor. Ancak kamp dışında bulunan göçmenlerle şehir sakinleri arasında çeşitli gerilimlere şahit olmaktayız. Başta da belirtmiştim Urfa halkının büyük bir kısmı Suriyeli göçmenlere kucak açmıştır. Ancak göçenler heterojen bir durum arz etmektedir.Göç kitlesel olduğundan gelenlerin içinde mühendis, öğretmen, bilim insanı, işçi memur olduğu gibi dilenci, hırsız, aşufte gibi sosyal tipler de olabilir. Kitlenin bu heterojenliği nedeniyle gündelik hayatta kültür ve yaşam tarzı açısından çatışmalar yaşanmaktadır. Bu duruma daha çok sosyal ilişkiler ve kamusal alanların paylaşımında şahit olmaktayız. Kamp dışında yaşayan sığınmacıların bir kısmı muhafazakar bir şehir olan Urfa'ya göre çok modern, ev dışı zamanın değerlendirilmesinde gece ve gündüz ayrımı olmaksızın aile düzeyinde bir kültüre sahip. Örneğin kafe, lokanta, parklar, çarşı ve alışveriş merkezlerinde Suriyeli sığınmacılar önemli bir görünürlük kazandılar.Ayrıca durumu iyi olanlar kiraladıkları evler sayesinde Urfalılarla komşu oldular. Bu denli yakın temas içerisinde karakter ve kültür farklılığını eklediğimizde gerilimler kaçınılmaz olmaktadır.Ayrıca sığınmacıların bir kısmı açısından "yabancı"/"sığınmacı" kimliği suç ve ahlaki normları çiğneme konusunda koruyucu bir maske olmaktadır.
Her ne kadar ortak bir tarihi ve kültürel mirasa sahip olunsa da kitleler ilk defa bu derece yakın temastalar tabi bu da toplulukların farklı yönlerinin yüzleşmelerine imkan veriyor.
Hocam peki Suriyeli göçmenlerin ilimize yerleşmesiyle bir istismar zemini de oluştu mu? Nasıl bir durumla karşı karşıyayız?
Genel itibariyle göçler ansızın gerçekleşir ve iktidarlar genellikle göçü kontrol etmede ve kitleyi yerleştirmede yetersiz kalırlar. Bu durum hamilik yapan aracı mekanizmalarını güçlendirir bu da patronaj ilişkisini doğurur. Böylece göç dalgası art niyetli kimseler için çeşitli fırsatlar oluşturur. Göçmenlerin en temel ihtiyacı olan barınma, beslenme ve hayatta kalma çabaları hem emek hem de beden sömürüsünü gündeme getirir. Emek sömürüsü yoluyla ucuz iş gücü olarak istihdam edilen göçmenler, işsizliğin önemli bir düzeyde olduğu Urfa'da emeği kıymetsizleştiren bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Kayıt dışı çalışan bu kişilerden bir kısmı geçen zaman içinde iş kazalarına kurban gittiğini basına okumaktayız. Diğer yandan kadınların cinsel sömürü aracı olarak kullanılması da önemli bir istismardır. Diğer yandan halk Suriyeli göçmenlere mazlum olduğu için büyük ölçüde şefkat ve merhametle yaklaşmaktaydı. Ancak yaşanan bazı vakalar hayal kırıklığı oluşturmaktadır. Elimizde istatistikler yok ama halk arasında önemli bir söylenti olarak hırsızlık vakalarının arttığı ifade ediliyor. Ayrıca kamp dışında kalan ve geçimini sağlayamayan ya da bunu meslek olarak sürdüren dilenciler de bir hayli rahatsızlık oluşturmuş durumda. Bu durum Urfa halkı arasında önemli bir şikayet mevzusudur.Tüm bunlar şehir efsaneleri ile birleştiğinde önemli bir nefret söyleminin geliştiği gözden kaçırılmamalıdır.
Son günlerde Suriyelilere karşı bu nefret söyleminin arttığını duyuyoruz. 'Suriyeliler geldi kiralar arttı, Suriyeliler geldi ücretler düştü, Suriyeliler geldi fuhuş arttı' şeklinde söylemler duyuyoruz. Bu nefret söylemi ne tür çatışmalara dönüşebilir?
Esasında kamp dışında yaşayan göçmenlerin şehirde kalış süresi uzadıkça sorunların da arttığını gözlemlemekteyiz. Kiraların artması, ucuz işgücüne bağlı olarak yevmiyelerin düşüşü, istihdam sorunları, dilencilik, hırsızlık, kavga, fuhuş vb konularda şikayet ve söylentilere biz de şahit olmaktayız. Sanırım bunun sebebi şehirde kalan kitlenin kontrol edilemeyişi çünkü düzenli bir kayıt ve takip sistemi halen oluşturulmuş değil. Hayatta kalmak adına ucuza çalışan göçmenler bir takım fırsatçılara kurban olmaktadır. Mazlumder genel merkezinin hazırladığı raporda da vurgulandığı üzere göçmen kadınlar çeşitli yollarla cinsel istismar aracı edilmektedir. Yine gelen on binlerce göçmen nedeniyle kiralar artmış durumda. Tüm bunlar önemli bir rahatsızlık sebebi. Ayrıca çeşitli nedenlerle göçmenlerle şehir sakinleri arasında olan kavgalar ve kavgalardaki gruplaşma Suriyeli sığınmacılara karşı bir nefreti büyüttüğünü söyleyebiliriz. Bunun daha büyük çatışmalara dönüşmemesi için öncelikle ilgili kanuni düzenlemelerin hızla yapılması yanısıra kitlenin disiplinli bir kontrol altına alınması gerekmektedir. Aksi takdirde daha büyük çatışmaların yaşanması kaçınılmaz olabilir.
Kamp dışında kalan Suriyeli çocukların çoğu eğitimden mahrum. Kampta kalanlar da bir gün Suriye'ye dönecekleri düşüncesiyle eğitim alıyorlar. Bu durum sığınmacıların çocuklarında nasıl bir tahribata yol açabilir?
Göç sadece coğrafi bir değişim değil olayın arkasında sosyolojik, psikolojik çok boyutlu bir değişim söz konusudur. Sığınmacılar içerisinde en dezavantajlı grup olarak çocuklar yer almaktadır. Mevcut beslenme, sağlık ve eğitim koşullarına rağmen ciddi problemler karşımızda durmaktadır. Kamp içinde ve dışında eğitimle ilgili çeşitli tedbirlerin alındığını gözlemlemekteyiz ancak bunun yeterli olduğunu söylemek güçtür. Hem eğitim hem de sağlık ve beslenme olanaklarının yetersizliği genç nesiller açısından ciddi sıkıntılar oluşturabilir. Özellikle yaşanan olumsuzluklar telafisi imkansız psikolojik travmalara, değer bunalımı ve kimlik krizlerine yol açabilir. Bu nedenle mümkün olduğu kadar çocuk ve gençlerin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını giderici rehabilitasyona yönelik sistematik bir çalışma takip edilmelidir. Ulusal ve Uluslar arası yardım kuruluşlarının buna önem vermesi gerekmektedir.
Hocam biraz da Urfalı kadınların korkusu haline gelen evliliklerden bahsedelim. Suriyeli kadınların Urfalı erkekler tarafından ikinci veya üçüncü eş olarak alındığı belirtiliyor bu ileride nasıl bir sosyolojik tablo oluşturur?
Suriyeli kadınlarla evlilik yeni bir şey değil Harran, Akçakale, Ceylanpınar ilçelerimizde ve bağlı köylerden Suriyeli kadınlarla gerek ilk eş ve gerekse ikinci eş olarak evlilikler geçmişte de görülmekteydi. Çok eşlilik ile ilgili yüksek lisans tezimi hazırlarken söz konusu bölgelerde bu tür evliliklere rastlamıştım. Söz konusu evliliklerde gelin almada belirli kriterler ve karşılıklı normlar geçerliydi.Yani gelini almak için yüksek maddi bedeller gerekliydi ve bu geleneksel normlar dahilinde yapılmaktaydı. Sığınmacıların şehrimize gelmesiyle gerçekleşen evlilikler ise bahsettiğim bağlamda gerçekleşmiyor.Göçten dolayı mağdur ve mahrum durumda olan insanlar var. Ve bunlar iffetlerini korumak, hayatını sürdürmek için maalesef hiç de insaflı olmayan yol ve yöntemleri kabullenerek evlilikler yapıyorlar.Aileler hem bir dayanışma hem de nikah akdiyle bu tür evliliklere meşruiyet sağlarken evlenen kişiler içinse görece refah dolu bir yaşam evliliği olumlu kılmaktadır. Bu tür evlilikler mevcut mevzuat kısıtlamalarından dolayı imam nikahıyla gerçekleşiyor bu durumun bazı çıkmazlarını şimdiden kestirmek mümkün. Mesela eş açısından sosyal güvenceden mahrumiyet, çocukların nüfusa kayıt problemi, miras vb. haklardan yararlanma gibi problemlerin yanı sıra kumalar arası husumet, çocukların aileye entegrasyon sorunu, eşler arası yaş, kültür ve karakter farklılığından doğacak çatışma ve gerilimlerle soyun melezleşmesiyle oluşacak bazı aksamaların yaşanması söz konusu olabilir.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ve Brookings Enstitüsü tarafından hazırlanan rapora göre 2015 yılına kadar Türkiye'deki Suriyelilerin sayısının bir buçuk milyonu bulması bekleniyor ve raporda Türkiye'nin Suriyeliler için artık vatandaşlık girişimleri başlatması gerektiği üzerinde duruluyor. Türkiye'nin böyle bir girişimde bulunması mümkün müdür? Ya da böyle bir girişimin başlaması özellikle sınır bölgelerindeki illerde demografik yapıyı nasıl etkileyecektir?
Malum olduğu üzere iç savaş nedeniyle kaçıp Türkiye'ye gelen sığınmacılar kitlesel sığınma bağlamında ele alınmakta ve geçici koruma ilkesiyle sığınmacı statüsünde ağırlanmaktadır. Söz konusu kişiler Türkiye'nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesine koyduğu şerh nedeniyle mülteci statüsünde değerlendirilmemektedir. Bu da sığınmacıların birtakım olanaklardan yararlanmasını güçleştirmektedir. Göçmenler arasında önemli düzeyde beyin gücü de bulunmaktadır. Ancak çalışma ve istihdam ile ilgili henüz yasal düzenlemeler yapılmadığı için bu kimselerden istifade etmek mümkün değildir. Ayrıca eğitimli bu insanlar ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır. Bununla birlikte sığınmacıların Türkiye'de kalması ve vatandaşlık alması ile ilgili mevzuat çalışmalarının olduğu belirtiliyor. Türkiye'ye yerleşme ilgili kısma gelince güncel bir veri üzerinden tespit yapmak daha yararlı olacaktır. Yapılan bir araştırmada Uygun Koşullar Oluşursa Türkiye'de Temelli Yaşamak İster Misiniz? sorusuna sığınmacıların % 35,5'i evet cevabı vermiştir. Görüldüğü gibi insanın yurdu her zaman için daha kıymetli olmaktadır. Şu an için geri dönüş yakın gelecekte mümkün görünmese de koşullar oluştuğunda sığınmacıların büyük bir kısmının geri döneceğini düşünüyorum. Elbette ki bir kısım insan mevzuat değişikliği olursa Türkiye'de kalmak isteyebilir. Bunun Türkiye'deki demografik yapıya etkilerini, entegrasyon ve asimilasyona karşı uyum ve dirençlerini zaman içerisinde daha detaylı görmek mümkün olacaktır.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Gazete İpekyol okuyucuları ve tüm halkımıza hayırlı Ramazanlar dilerim. Ramazan ayının tüm mazlum coğrafyalara barış ve huzur getirmesini temenni ederim.Teşekkürler.
Biz de zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ederiz.
(Kaynak: Gazeteipekyol)