Tan: Keşke Bahçeli Gibi Yapabilseydik, Yakıp Yıkmaları Önleyebilirdik
HDP Milletvekili Altan Tan, 40 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kobani eylemleriyle ilgili öz eleştiri yaptı.
HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, 40 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kobani eylemlerine ilişkin Hürriyet'ten Ahmet Hakan'a önemli açıklamlarda bulundu. Tan, "Biz sokağa çağrı yaparken özenli davranmalıydık. Öncesini ve sonrasını yeterince hesaplamalıydık. Keşke Bahçeli gibi yapabilseydik" dedi.
"Olaylar çığırından çıktığı anda da yapabileceklerimiz vardı" diyen Tan, "Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, parti başkanlarımız sokaklara inip taşkınlığa engel olabilirdi. Yağmalanan bir dükkanın önünde durabilirdik. Bankamatiğin önünde durabilirdik. Belki birincisinde o kitle bizi de ezer geçerdi ama ikincisinde dururdu. Bunu yapamıyorsak bırakmalıyız bu işi." ifadelerini kullandı.
Hürriyet'ten Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtlayan Altan Tan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"KEŞKE BİZ DE HDP OLARAK BAHÇELİ GİBİ YAPABİLSEYDİK"
"Kobani'nin düşmek üzere olduğu bir dönemde HDP olarak halkı sokaklara çağırdınız. Şimdi geriye baktığınızda bu çağrıyı yanlış buluyor musunuz?"
- Bir siyasi parti ya da bir kuruluş, destekçilerini sokağa çağırabilir. Greve çağırır, oturma eylemine çağırır, sivil itaatsizliğe çağırır... Demokratik açıdan bu meşrudur. Yani bizim HDP olarak kitlemize çağrı yapmamızda bir sorun yok...
- Ama biz bu çağrıyı yaparken çok daha dikkatli, çok daha özenli davranmalıydık. Öncesini ve sonrasını yeterince hesaplamalıydık.
- HDP'nin oy aldığı kitle, PKK ile iç içe... Son 30 yılda 50 bin insan ölmüş, bunun 40 bini Kürt. Beş yüz bin kişi cezaevine girmiş çıkmış, gözaltına alınmış. Bunlar ya PKK'lı ya da PKK sempatizanı... Biz HDP olarak bir çağrıda bulunuyorsak, işte böyle bir kitleye çağrıda bulunuyoruz.
- Kitlemizi sokağa çağırırken bunun sonuçlarını düşünmeliydik. Demokratik sınırlarda durur mu, kontrol edebilir miyiz? Bunu düşünmeliydik.
- Halkı sokağa çağırırken vurup kırmalara, yakıp yıkmalara mahal verilmesinin önüne geçecek tarzda bir dil ve üslup kullanmalıydık.
- Olaylar çığırından çıktığı anda da yapabileceklerimiz vardı. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, parti başkanlarımız sokaklara inip taşkınlığa engel olabilirdi. Yağmalanan bir dükkânın önünde durabilirdik. Bankamatiğin önünde durabilirdik. Belki birincisinde o kitle bizi de ezer geçerdi ama ikincisinde dururdu. Bunu yapamıyorsak bırakmalıyız bu işi.
- Ben HDP yönetimindeyim. Parti Meclisi'ndeyim, Merkez Yürütme Kurulu üyesiyim. Halkı sokağa çağırma kararını alanlar arasındayım. Bunları kendimi de işin içine katarak söylüyorum. Özeleştiri yapıyorum. Maalesef öngöremedik olacakları.
- Ben Devlet Bahçeli 'nin siyasi fikirlerine katılmam. Ama onun son olaylardaki tavrı önemlidir. "Bizim partimizin amblemlerini, sloganlarını, işaretlerini kullanarak kimse sokağa çıkmasın" dedi. "Kim bizim amblemlerimizle, sloganlarımızla sokağa çıkıyorsa provokatördür, ajandır" dedi. Bizim de aynı tavrı sergilememiz gerekir.
- Yağmacıların karşısına çıkıp "sen ajansın, sen provokatörsün" diyebilmeliydik. Bunu deklare edebilmeliydik. En az Devlet Bahçeli kadar deklare edebilmeliydik.
- Banka şubelerini yağmalayarak, kuyumcu yağmalayarak eylem mi olur? Belediye otobüsü yakarak nereye varabiliriz ki?
"İLK SALDIRIYA UĞRAYAN HÜDA PAR'DIR"
İlk kim saldırdı? HÜDA PAR mı, sokağa çıkan göstericiler mi?
"Benim tespitlerime göre ilk olarak göstericiler, HÜDA PAR ve HÜDA PAR'a yakın kuruluşlara saldırmışlardır. Üç HÜDA PAR'lı kendi mekânlarında öldürüldü, cesetleri sokağa atıldı. Sonrasında onlar da silahla karşılık verdi."
"KOBANİ ÖFKESİNİN BEŞ NEDENİ VAR"
Altan Tan Kobani protestolarında ortaya çıkan büyük öfkeyi şu beş nedene bağlıyor:
- BİR: Erdoğan ve arkadaşlarının öfke dolu, ötekileştirici, ayrıştırıcı dili...
- İKİ: Kürt sorununun çözümünün ısrarla ertelenmesinden kaynaklanan kandırılma ve oyalanma duygusu.
- ÜÇ: Emzikli bebeklerden 90 yaşında yürüyemeyen yaşlı kadınlara kadar iki yüz bin Kürt'ün sersefil bir şekilde huduttan Türkiye 'ye girmesi...
- DÖRT: Kobani'deki IŞİD saldırılarının günlerce naklen maç yayını gibi televizyonlardan verilmesi ve hiç kimsenin kolunu bile kıpırdatmaması.
- BEŞ: Batı'nın, ABD'nin, Rusya'nın, İran'ın Kobani meselesine sadece siyasi pazarlıklar çerçevesinde yaklaşması...
ALTAN TAN'A GÖRE TARAFLARIN DURUMU
- ÖCALAN: Sonuna kadar çözüm ve müzakere kanalını açık tutarak hükümetle bir yere varmak istiyor. Umudunu koruyor.
- KANDİL: Müzakerelerin neticeye ulaşacağına Öcalan kadar inanmıyor. Umutsuz. Umudu kalmamış durumda.
- HDP: Bir siyasi parti olarak tabii ki çözümden, müzakereden yana. Ama tam bir sıkışmışlık içinde... İki arada kalıyor.
"ÖCALAN MESAJLARINI NET OLARAK VEREMİYOR"
- Bizim üç milletvekili arkadaşımız İmralı'da Öcalan'la görüştüler. Onların getirdiği mesaj şu: "Öcalan 15 Ekim'e kadar mühlet verdi."
- İki gün sonra Mehmet Öcalan İmralı'ya gitti. Onun getirdiği mesaj ise şu: "Müzakere diyorlar, müzakere diye bir şey yok, çözüm süreci diyorlar, çözüm süreci diye bir şey yok."
- Şimdi soru şu: Bu mesajların hangisi doğru?
- Öcalan'ın mesajlarını sağlıklı bir şekilde iletebilmesinin yolları bulunmalı.
- Kanallar açık olmalı. Gizli olmamalı. Şeffaf olmalı... Gazetecilerin, siyasetçilerin Öcalan'la görüşmesi gerekir.
KOBANİ'DE SAVAŞÇI SIKINTISI YOK
Kürt Siyasi Hareketi'ne yönelik şöyle bir şey söyleniyor: "Madem ortalığı yakıp yıkacak kadar büyük bir enerjiniz var, bu enerjinizi neden IŞİD'e karşı kullanmıyorsunuz, neden gidip IŞİD'e karşı savaşmıyorsunuz?" Ne diyorsunuz buna?
"IŞİD'e karşı yeterince savaşan insan var. Kobani'nin nüfusu çevresiyle birlikte dört yüz bin. Rojava'nın diğer bölgelerinde bir milyonun üzerinde Kürt var. Savaşcı sıkıntısı yok."
Sıkıntı nerede?
"Silah yok. IŞİD'in elinde tanklar var, toplar var, füzeler var... Direnişçilerin elinde ise sadece "Kalaşnikof" var. Asimetrik bir savaş söz konusu."
Silaha ihtiyaç var yani.
"Buradan gidecek insan orada yük olur. Oranın ihtiyacı silah..."