Haberler

Tarih Toplumsal Cinsiyeti Nasıl İnşa Ediyor?

Güncelleme:
Abone Ol

Diyarbakır'da kadın olmak, İstanbul'da kadın olmak ve Berlin'de kadın olmak farklı anlamlar taşır.


Tarih ve kimlikler arasındaki ilişkiyi ve tarihin kimliklerin inşasında nasıl kullanıldığını tartışmaya açan Kimlik ve Tarih kitabında toplumsal cinsiyetin tarih tarafından nasıl temellendirildiğini ortaya koyuyor.

Diyarbakır'da kadın olmak, İstanbul'da kadın olmak ve Berlin' de kadın olmak farklı anlamlar taşır. Diyarbakır'da kadın olmanın kadına yüklediği sorumluluklar ve görevler İstanbul ya da Berlin' dekinden farklıdır. Aynı ayrım ve/veya farklılık erkekler için de geçerlidir. Cinsiyet, doğal bir kategori olarak görülmekle birlikte cinsiyet rolleri bir kültürdeki normatif erkeklik ve kadınlık tarifiyle kaçınılmaz biçimde birbirine bağlıdır. Birey kadın veya erkek rollerini yerine getirerek sosyal dünyaya katılır. Kadın ve erkek rolü verili olarak toplumda yer almaz, inşa edilirler.

Cumhuriyetin batılılaşma çabaları, toplumsal cinsiyet formunu da yeniden düzenlemiştir. Kadın hakları için yapılan düzenlemeler kadını görece özgürleştirmesinin yanı sıra kadına özgü toplumsal roller üreterek, kadını siyasal alandan yalıtmak olarak değerlendirilebilir. Yalıtmadığı durumlarda bile kadınlara özgü dişil alanlar oluşturması bunu olumlar. Örneğin en özgürlükçü partilerde bile var olan kadın kolları bunun göstergesidir. Daha net bir ifadeyle söylemek gerekirse, devlet kurma eril bir davranışken, kültürel sosyalleşme, toplumsal yeniden üretim dişil bir davranış olarak tanımlanmıştır.

Toplumsal cinsiyet rolleri, sosyal gerçeklikte inşa edildikleri için toplumsal cinsiyet algısında dönemsel farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın imgeleri geçit törenlerinde bayrak taşıyan, üniformalı genç kızlar ya da balolarda dans eden tuvaletli kadınlar olarak kullanılarak yeni devletin modernliğini tanıtmak için araçsallaştırılmışlardır. 1950'ler de ise Türk ailesi kentli ve orta sınıf şeklinde tanımlanarak kadının konumu bu aileyi inşa edecek bir figür olarak konumlandırılmaktadır. 1990'lı yıllarda ise kadın sorunu tartışmalarının arttığı bir dönem olarak kadın sorunu, feodalite, az gelişmişlik ve taassup üçgeninde tartışıldığı bir süreci ifade eder. (Kadınların erken yaşta evlendirilmemesi için düzenlenen kampanyalar, baba beni okula gönder projesi vb.) Bu durum kadın sorununun toplumsal cinsiyet bağlamı dışında tartışılmasıdır. Bugünün toplumsal cinsiyet tartışmalarında ise mevcut cinsiyet rejiminin ikili yapısı eleştiriye uğramakta ve farklı cinsel kimlikler kendilerine yaşam alanı oluşturmak için mücadele etmektedirler. Geçmişten bugüne ortaya çıkan en önemli fark; artık cinsel kimlik sahipleri, kendi kimlik sorunlarını kendileri dile getirip, mücadelelerini kendileri veriyorlar. Bu bağlamda 8 Mart'ta sadece kadınların yürümesi bu değişimin göstergesidir.

Kültür aktarımı olarak tarih, geçmişin ikili cinsiyet rejimini bugünde inşa ederken, cinsiyet kategorisinin tarihselliğini tanımlayarak meşrulaştırma işlevini yerine getirmesi olarak değerlendirilebilir. Egemen kültürün tarih üzerindeki tahakkümü de toplumsal cinsiyetin sürekliliğini sağlamaktadır. Egemen kültürün tarihi ortak geçmiş olarak inşası ikili cinsiyet sistemi dışında kalan bireyleri ötekileştirir. Bu ötekileştirmenin göstergelerini yaşamın tüm alanlarında görmek mümkündür.

Bu bağlamda tarih, toplumsal cinsiyeti ya da ikili cinsiyet sistemini tarihselleştirerek geçmişten bugüne gelen ve gelecekte de var olacak olan bir yapı olarak meşrulaştırır ve ikili cinsiyet sistemini üreterek sosyal gerçeklikte var olmasını sağladığı söylenebilir.

Kaynak: Bültenler / Güncel

Diyarbakır İstanbul Berlin Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title