Haberler

Türkiye'nin Suriye Politikası Devletin Ulusal Çıkarlarıyla Alakalı"

Abone Ol

İran Araştırmaları Merkezi Başkanı Ahmet Uysal, "Suriye'de bir çözüm için ilk önce kanın durması lazım. Türkiye-Rusya öncülüğünde yürütülen barış görüşmeleri olumlu. Bu görüşmelerde İran ideolojik davranıyor.

İran Araştırmaları Merkezi Başkanı Ahmet Uysal, " Suriye'de bir çözüm için ilk önce kanın durması lazım. Türkiye-Rusya öncülüğünde yürütülen barış görüşmeleri olumlu. Bu görüşmelerde İran ideolojik davranıyor." dedi.

Medipol Üniversitesinde düzenlenen "Ortadoğu'nun Kördüğümü Suriye İç Savaşı" konulu panelde konuşan Uysal, Suriye'deki Baasçılığın, Nasırcılığın bir versiyonu olduğunu, Esed'in de Suriye'de laik-ulusçu-otoriter bir yönetim uyguladığını söyledi.

Arap Baharı ile başlayan sivil eylemlerin Libya'da Kaddafi'nin öldürülmesiyle silahlı boyuta taşındığını vurgulayan Uysal, şöyle konuştu:

"Diktatör yöneticiler düşmeye başlayınca, bir demokrasi havası oluşunca bu havayı ilk Libya'da bozdular. Sivil direnişlerin, aynı bizim 15 Temmuz'da yaptığımız gibi silah çekmeden sokaklara inişi oradaki diktatörleri devirmişti ve devam ediyordu. Libya'da bunu Fransa bozdu. Libya halkı da belki Kaddafi'yi çok rahat düşürebilirdi ama silah kullanarak bu işi kanlı bir yöne çektiler. Aynı gösteriler Suriye'de başlamıştı. Silahlı devrim mücadelesi Suriye'de başladı. Kaddafi'nin sonunu gören Esad da kendi sonunu düşünerek tüm gücünü kullandı, tahribat bu şekilde arttı."

Suriye'de gelinen duruma değinen Uysal, "Suriye'de bir çözüm için ilk önce kanın durması lazım. Türkiye-Rusya öncülüğünde yürütülen barış görüşmeleri olumlu. Bu görüşmelerde İran ideolojik davranıyor. Bir de ABD faktörü var. Trump daha göreve başlamadı. Başa geçtiğinde iki ihtimal var, ya Suriye'den çekilecek ya da daha aktif bir siyaset izleyecek. Onun hangi kararı vereceği de Suriye'deki durumu belirleyecek. Bekleyip göreceğiz." ifadeleri kullandı.

"Türkiye doğru bir tercihte bulundu"

İnsani Yardım Vakfı (İHH) Yönetim Kurulu Üyesi Osman Atalay ise, eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın 1971 yılından öldüğü 2000 yılına kadar Suriye'yi yönettiğini, öldükten sonra ise oğul Beşşar Esad'ın başa geldiğini, uzun yıllar boyunca sadece Baas Partisinin iktidarda kaldığını ve muhalefete izin verilmediğini hatırlattı.

Atalay, 2010'daki Tunus'taki Arap Baharı'nın başlamasına kadar AK Parti iktidarları ile Esad arasında olumlu bir politikanın yürütüldüğünü belirterek, "Bu tarihten sonra Türkiye bir tercihte bulundu ve doğru bir tercihte bulundu. Yugoslavya iç savaşından sonra bölündü. Irak bugün üçe bölünmüş durumda, Şii, Sünni ve Federal Kürt Bölgesi olarak. Suriye'ye geldiğimizde eninde sonunda şu görülüyor, sınırlar çiziliyor bu bir realite." değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin Suriye politikasının AK Parti'nin politikası olmadığını, devletin ulusal çıkarlarıyla alakalı bir politika olduğunu belirten Atalay, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin Suriye'de kullandığı tercih aslında AK Parti Hükümetinin tercihi değildi ama böyle görüldü, algılandı. Suriye meselesi ideolojik tartışmalara kurban gitti. 2015 yılına kadar MHP 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?' diye konuştu. CHP ve diğer farklı kesimler öyle. 2015'e geldiğimizde Bayır-Bucak ve Türkmen Dağında göçler başladığında birdenbire Devlet Bahçeli, 'Halep düşerse Diyarbakır da düşer' dedi. Ardından Deniz Baykal çıktı, aslında ilk ezberi Baykal bozdu, dedi ki, 'Türkmen Dağı, Halep falan bunlar Türkmen kardeşlerimizdir. Eğer Halep düşerse İstanbul, Ankara da düşer' cümlesini kurdu. En son Kemal Kılıçdaroğlu da bu noktaya geldi."

Medyanın rolü üzerine konuşan gazeteci-yazar Turan Kışlakçı da 200 yıldır bu coğrafyada medyanın bir propaganda aracı olarak kullanıldığını söyledi.

Kışlakçı, Suriye ve Orta Doğunun diğer ülkelerinde olayların başladığı günden beri bizim medyadan bu coğrafyaya doğru dürüst gidilmediğini ifade ederek, "Gidenlerin çoğu da biliyorum 5 yıldızlı otellerde kalarak, yabancı medyanın yazdıklarını internetten okuyup haber yaparak dönüyorlardı. Bazıları ise Esad'ın davetlisi olarak gidiyorlardı. Şam'a gidiyorlardı, Esed'in götürdüğü yerlerle ilgili haber yapıp gönderiyorlardı." dedi.

"Bu coğrafyada halklar üç şey için ayaklanır; onur, ekmek ve özgürlük." diyen Kışlakçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şeriat, sosyalizm, laiklik için ayaklanmazlar. Onur-ekmek-özgürlük istiyorlar. Bu coğrafyanın tüm kurumları, tüm kesimleriyle İslamcı, solcu, laik bu halkların talebini okuyamadı. Küresel güçler, diktatörlerin bu halkların taleplerini bastırmasına destek oldu. Maalesef biz de destek olduk, bu halkların taleplerine cevap vermedik. Bu halkları ne ABD ayaklandırdı ne de halkın şeriat talebi vardı. Orta Doğu tabirinin tarihi 100 yıl. Öncesi yok. 1917-2017. Öncesi Osmanlı var. Bu coğrafyanın tarihi 100 yıl ve bu süre içerisinde baskı, zulüm halkı artık dayanamadı, buna itiraz etti. Ulusal ve uluslararası medya, Suriye halkının taleplerinin içini boşaltarak hiçleştirdi. Muhalefeti öyle görmezden geldiler ki sonunda IŞİD gibi barbar bir yapı ortaya çıktı. Öyle bir algı oluşturdular ki, Saddam, Kaddafi, Esad gibi diktatörler için medya şunu dedirtti: 'Diktatörler aslında iyi insanlardı.' İşte medyanın bizi getirdiği nokta bu."

Kaynak: AA / Güncel

Ahmet Uysal Türkiye Suriye İran Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title