Ülkeler Arasındaki Duvarlar, Korku ve Tehlikenin Reaksiyonudur"
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, ülkeler arasında güvenlik gerekçeleriyle inşa edilen duvarların yakın bir tehdidin varlığına işaret ettiğini belirterek, "Aslında korku ve tehlikenin bir reaksiyonudur.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, ülkeler arasında güvenlik gerekçeleriyle inşa edilen duvarların yakın bir tehdidin varlığına işaret ettiğini belirterek, "Aslında korku ve tehlikenin bir reaksiyonudur. Duvar bir savunma mekanizması olarak hayata geçirilir fakat güvenliği inşa ettiği gibi korkuları da daim kılar." dedi.
Arıboğan, Yunus Emre Enstitüsü Kültürel Diplomasi Akademisi tarafından düzenlenen Kültürel Diplomasi Uygulamalı Eğitim Programı'nda konuştu.
Son yıllardaki küresel güvenlik politikaları ve giderek artan yeni nesil tehditlere değinen Arıboğan, konuyu uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırdığı "Duvar Teorisi" kapsamında değerlendirdi.
Arıboğan, 2000'li yıllarda artan terör ve göç tehdidine karşı birçok devletin sınırlarına duvarlar inşa ettiğini vurgulayarak, bu çabaların ülkelerin sahip olduğu güvenlik odaklı korku ve kaygılardan kaynaklandığını söyledi.
Duvarların ülkeler ve kültürler arasında "biz" ve "öteki" kavramlarını yeniden ürettiğine ve pekiştirdiğine dikkati çeken Arıboğan, "Ülkeler arasında güvenlik gerekçeleriyle inşa edilen duvarlar, yakın bir tehdidin varlığına işaret etmektedir. Aslında korku ve tehlikenin ürettiği bir reaksiyonudur. Duvar bir savunma mekanizması olarak hayata geçirilir fakat güvenliği inşa ettiği gibi korkuları da daim kılar. Teröristler ve göçmenlerden gelecek tehlikelere karşı korunmak varsayımıyla inşa edilen duvarlar, bir yandan da ülkenin savunma halini pekiştiriyor." ifadelerini kullandı.
Tarihin başlangıcından bu yana duvarların medeniyetler arasında bir savunma ve korunma aracı olarak inşa edildiğini anımsatan Arıboğan, duvarların ülkelerdeki siyasetleri belirlemede de önemli olduğunu söyledi.
"Aşırı milliyetçi hareketlerin çıkış noktası küreselleşmeye başkaldırı"
Arıboğan, duvar inşa etme sürecinin küreselleşmeyle de doğrudan bağlantılı olduğunu anlattı.
Dünyadaki sağ ve sol hareketlerin bazı noktalarda birleştiğini belirten Arıboğan, şöyle devam etti:
"Tüm dünyada yükselen ırkçılık ve aşırı milliyetçi hareketler küreselleşmeye başkaldırıdır. Aynı şekilde sol partiler ve sol merkezli hareketler de küreselleşmeye benzer açılardan karşı çıkar. Son dönemlerdeki siyasi ve ekonomik kararlar da bunun göstergesidir. Örneğin globalleşmeyle artan ekonomik ilişkilerin, günümüzde ticaret savaşlarına dönüşmesi ancak zamanın ruhu olgusuyla açıklanabilir."
Arıboğan, dijitalleşmenin de küresel bir tehdit olarak tanımlanabileceği değerlendirmesini yaparak, "Sosyal medya hesapları başta olmak üzere sonsuz sayıda bilgi, dijital dünyada dolaşıyor. Bazı ülkeler buralarda kontrolü sağlamaya çalışsa da artık dünyanın yarısından fazlasının internette aktif olduğunu biliyoruz. Batı dünyası istihbarat ve manipülasyona tamamen açık diyebiliriz. Doğu'da ise dijital sızmalara karşı tümden ya da kısmi yasaklar uygulanıyor. Dijital duvarları aşmak için de duvarları kuvvetlendirmek için de teknoloji önemli bir hale geldi." şeklinde konuştu.
Yunus Emre Enstitüsü Kültürel Diplomasi Akademisi
Yunus Emre Enstitüsü Kültürel Diplomasi Akademisi tarafından düzenlenen "Kültürel Diplomasi Uygulamalı Eğitim Programı" kapsamında katılımcılara 3 ay boyunca teorik ve uygulamalı eğitimler veriliyor. Yurt içinden ve yurt dışından programa katılanlar, hafta sonu İstanbul'daki merkezde eğitim alırken, hafta içinde ise uzaktan öğrenme sistemiyle eğitim ve sınavlara dahil olabiliyor.
Üç aylık eğitim programı sonunda başarı gösteren katılımcılar, geliştirecekleri Kültürel Diplomasi projelerini Yunus Emre Enstitüsü'nün yurt dışındaki merkezlerinde uygulama imkanı bulacak.